Türkiye’nin neredeyse tamamına kar yağmakta. Dondurucu soğuklar tüm yurtta egemen. Kar yağacağı haberleri verildikçe okullar tatil edilmeyi beklemekte. Çalışanların durumu ise tam bir peişanlık... Büyük kentlerde trafik keşmekeşi yaşanmakta. Köy ve kasabalarda kışa teslim oluyor yurttaşlarımız.
İnsanlar perişan olur da hayvanlar olmaz mı? Sokak hayvanları aç biilaç kapı önlerinden ayrılmamakta. Kuşlar, pervane kelebekleri gibi pencerelerin, balkonların önünde dönmekte sabahtan akşama kadar. Onların çaresizliğini anlayamayan kişi, doğayla dost olabilir mi? Bir dilim ekmeği, bir avuç bulguru, azıcık yemeği köpeklerden, kedilerden, kuşlardan esirgemek yakışık alır mı bu soğuk günlerde?
Kar, aslında olağanüstü güzellikte bir doğa olayıdır. Karlı bir çam ağacının güzelliği hiçbir şeyde yoktur. Kar yağışını izlemek, doyumsuz bir zevk... Karda oynamak, çocukları da büyükleri de mutlu kılar. Saçaklarda buzdan oluşan sarkıtlar, seyrine doyulmaz bir doğa olayıdır. Karda yürümenin verdiği iç sıcaklığını duyumsamayanlar, yaşamlarında önemli bir şeyi eksik bırakmış sayılırlar.
Ailede, okulda ya da eğitimle ilgili diğer kurumlarda kişiye doğaya karşı savaşım öğretilmemekte ülkemizde ne yazık ki? Her doğa olayı, güzelliğinin yanı sıra tehlikeleri de içinde barındırır. Korkuya dayalı bir toplum yaratan eğitim sistemi, doğaya karşı güçlü durmayı öğretmez. Doğa olayları halkımız için ne yazık ki korkulacak olaylardır. Oysa gelişmiş ülkelerde durum böyle değildir. Kar yağdığında neredeyse her evin önünde bir kardan adama rastlanır. İnsanlar kayaklarıyla, kızaklarıyla işin keyfini çıkarırlar. Büyük, küçük ayrımı olmadan herkes kartopu oynar. Kar ve kış spora, eğlenceye dönüşür bir anda.
Ülkemizde yetişkinlerin oyun oynaması yadırganır. Çoğu kişilerce hafiflik olarak algılanır bu durum. “Koskoca adamsın, boyundan bosundan utanmıyor musun? Çocuklar gibi oynamak sana yakışıyor mu?” gibi sözlerle büyükler oyundan alıkonur. Oysa bize yaşama sevinci veren, içimizdeki çocuktur. İçimizdeki çocuğu yok ederek yaşam sevincimizi yok ettiğimizin farkında değiliz.
Neredeyse ülkemizin dörtte üçünde kış boyu kar görürüz. Buralarda yaşayan kaç kişi kayakla kaymasını bilir? Kaçına çığdan korunma yolları öğretilmiştir? Kaç kişi, donmaya karşı önlem alma konusunda yetkindir? Ne kadarımız, karlı ve buzlu bir yolda düşmeden yürümenin nasıl olacağı konusunda bilgi sahibiyiz?
Kar ve kışın bu kadar yoğun yaşandığı bir ülke olarak kış olimpiyatlarına neden doğru düzgün bir sporcuyla katılamıyoruz?
Yalnızca karla ilgili midir halkımızın bu eğitimsizliği? Tabi ki değil... Ülkemizin üç yanı denizlerle çevrili. Birçok gölümüz, göletimiz, akarsuyumuz var: ancak su sporlarında başarılı bir sporcumuz bile yok. Denizi, gölü olmayan ülkeler, olimpiyatlarda dünya şampiyonları çıkarır. Biz, hayranlıkla izleriz onları.
Yaz sıcaklarında serinlemek için suya girer yurttaşımız, ne yazık ki boğulur suyun serinliğinde. Toplumun büyük çoğunluğu yüzme bilmez. Bilenler de üstünkörü öğrenmişlerdir, tehlikeli durumlarda teslim olurlar suya.
Denizlerimizdeki canlıları, halkımızın çoğunluğu tanımaz. Ne işe yaradıklarını bilmez. Bir şeyi tanımayan onu sevemez. Kişi, sevmediği bir varlığı koruyamaz.
Deniz taşımacılığında geriyiz. Denizlerimizde kıyı boyunca rahatça yolculuk yapacağımız olanaklardan yoksunuz. Bu nedenle de karayolu taşımacılığı gelişmiş. Hem pahalı hem de dışa bağımlı.
Suyla iç içe yaşayan Türkiye’de balık yenmez doğru dürüst. Zaten insanların çoğu, balıkları tanımaz. Bu nedenle de denizin göremediğimiz bölümü, bizim için bir bilinmezdir.
Sudan yararlanmayı bilmeyen ve onu tanımayan toplum, ancak suyu kirletir. Kıyıdaki kentlerin lağımları denize akar. Çöpler, oraya dökülür. Vapura binenler, yiyecek artıklarını denize atar. Denizin güzelliğini bilmeyenler, onu çöplüğe çevirmekte.
Okullarda su ve kış sporları öğretilmeli. Doğaya karşı savaşma ve doğayı koruma konusunda bilgilendirilmeli çocuklar. İçinde yaşadığı güzellikleri fark edemeyen, doğadan doğru yararlanmasını bilmeyen, hayvan ve bitkilerle dost olarak yaşamasını beceremeyen bir toplumuz ne yazık ki...
Kör bir yazgının eline teslim olmuş insanlar geleceği doğru kurabilir mi? Doğadaki dostlarıyla ortak yaşamı beceremeyen toplumlarda demokrasi gelişebilir mi? Doğadaki her canlının yaşam hakkına saygı duymak; karda donmamaktan, suda boğulmaktan kurtulmayla olur.
Adil Hacıömeroğlu
13 Aralık 2013
Her zaman ki gibi yine müthiş bir yazıya imza atmışsınız Sayın Hocam...Alt yapısı eksik kaynakları hor kullanılan ve önlem alınmayan yetersiz ve bilgisiz eğitimsiz personelle yaşanan bu olumsuzluklar doğaldır..
YanıtlaSilÜlkemiz ; Balkanların nitelik yönüyle ( kristal özelliği ) en güzel kar yağışına sahiptir. Kış sporlarına çok elverişlidir ; ama bu konuda eğitim yoktur , insanlar beceri sahibi değildir ; kış turizmi potansiyeli kullanılmamaktadır. Kayak , buz pateni gibi sporlarda , dünya yarışında ülkemiz yer alamıyor.Yazın da serinlemek için girdiği sularda boğulanlar oluyor. Ülkemizde suların da , karlar gibi, zevkini yaşayamaz insanlarımız. Doğanın daha birçok nimetini kullanamayan bir toplumuz. Sayın A. Haciömeroğlu ,çoğumuzun usundan geçmeyen bu önemli konuya açıklık getiren yazısı ile karşımızda. Teşekkürler! ÖZGEN KARA
YanıtlaSilCenab-ı Hak şöyle buyuruyor."Şükredesiniz diye size denizden taze et,inci,mercan veriyoruz" Bu mesaj rical(erkekler) üzerinden veriliyor. Denizdeki taze et dışında,başka besinler için bu mesajın verilmemiş olması balıkların önemini artırıyor.İnci,mercanı takacak olan kadınlar,şükredecek olanlar erkekler.. Bu nasıl iş? Demek ki,erkeklerin kadınları mutlu etmeleri şükredilmeye değer bir iş... Allah "Kadınlar sizin tarlanızdır" buyuruyor...Benzer şekilde Yüce Bari,yağdırdığı karlarla tarlalar hamile kalıyor,adeta baharda bütün canlılar için sofra kuruluyor.Bu sofraya,insanlar,kuşlar,böcekler,bütün hayvanat alemi oturuyor.
YanıtlaSil