“Attila’nın,
Fransa ve Batı Roma topraklarına dek genişletilmiş olan imparatorluğunu
anımsadıktan sonra, Selçuk Devletinin yıkıntısı üzerinde kurulan Osmanlı
Devletinin, İstanbul’da Doğu Roma İmparatorluğunun taç ve tahtını ele geçirdiği
çağlara gözlerimizi çevirelim. Osmanlı padişahları için Almanya’yı, batı
Roma’yı ele geçirerek çok büyük bir imparatorluk kurmaya girişmiş bulunanlar
vardı. Yine, bu padişahlardan biri, bütün İslam dünyasını bir merkeze
bağlayarak yönetmeyi düşündü. Bu amaçla Suriye’yi, Mısır’ı ele geçirdi.
‘Halife’ sanını takındı. Başka bir padişah da hem Avrupa’yı ele geçirmek, hem
İslam dünyasını buyruğu ve yönetimi altına almak amacını güttü. Batı’nın sürüp
giden karşı saldırısı, İslam dünyasının tedirginliği ve ayaklanması ve böyle
bütün dünyayı ele geçirmek istek ve tasarılarının tek sınır içine aldığı
çeşitli uluslardan insanların geçimsizlikleri, en sonunda Osmanlı
İmparatorluğunu da benzerleri gibi, tarihin bağrına gömdü. (Söylev, TDK
Yayınları, 1978, cilt 2, s. 322)”
Atatürk, yukarıdaki sözleriyle bugüne ışık tutmakta. Osmanlı Devletinin çöküş nedenlerini gerçekçi bir bakışla saptamakta. Ayrıca imparatorluk çağının çoktan geçtiğini de söylemek gerek. Eski Osmanlının çöktüğü topraklarda, yeni Osmanlı hayalleri gütmek; ulusu büyük tehlikelerinin içine sokar. Zaten böyle bir düşünce, günümüz dünyasının gerçekleriyle uyuşmaz.
“İslamcılık ve Turancılık siyasasının başarı kazandığına ve dünyayı uygulama alanı yapabildiğine tarihte rastlanamamaktadır. Soy ayrımı gözetmeksizin, bütün insanlığı kapsayan tek bir dünya devleti kurma tutkularının sonuçları da tarihte yazılıdır. (Söylev, TDK Yayınları, 1978, cilt 2, s. 323)” Atatürk’ün yukarıdaki saptamaları önemlidir. Günümüzde ham hayaller peşinde koşanların dikkatle okuması ve kavraması gereken düşüncelerdir bunlar.
“İslam kardeşliği” sloganıyla maceralara atılanların, Münafık Kardeşler gibi emperyalizmin güdümündeki örgütlerle işbirliği yaparak Müslüman ulusları gönenç içinde yaşatmaları olanaksızdır. Bu tür düşünce ve eylemler, İslam dünyasını daha çok geriletir, karmaşayı artırır.
“Bizim aydınlık ve uygulanabilir gördüğümüz siyasal yöntem, ‘Ulusal siyasadır.’. Dünyanın bugünkü genel koşulları ve yüzyılların kafalarda ve ıralarda yerleştirdiği gerçekler karşısında düşçü (hayalperest) olmak kadar büyük yanılgı olamaz. Tarihin dediği budur; bilimin, aklın mantığın dediği budur. (Söylev, TDK Yayınları, 1978, cilt 2, s. 323)”
Atatürk TBMM’nin açılış günlerinde yeni Türkiye’nin dış politikadaki yol haritasını böyle çizmekte. Hayalperest politikaların büyük yanılgılar getireceğini söylemekte. Doğaldır ki yanılgı da felaketlere neden olur.
Atatürk sürdürmekte sözlerini: “Ulusumuzun güçlü, mutlu ve sağlam bir düzen içinde yaşayabilmesi için, devletin bütünüyle ulusal bir siyasa gütmesi ve bu siyasanın iç örgütlerimize tam uyumlu ve dayalı olması gereklidir. Ulusal siyasa demekle anlatmak istediğim şudur: Ulusal sınırlarımız içinde her şeyden önce kendi gücümüze dayanarak varlığımızı koruyup ulusun ve yurdun gerçek mutluluğuna ve bayındırlığına çalışmak; gelişigüzel, ulaşılamayacak istekler peşinde ulusu uğraştırmamak ve zarara sokmamak; uygarlık dünyasının uygarca ve insanca davranışını ve karşılıklı dostluğunu beklemektir. (Söylev, TDK Yayınları 1978, cilt 2, s. 323)”
Atatürk, öncelikle ulusun kendi gücüne dayanarak varlığını sürdürmesini istemekte. Oysa bugün öyle mi? Dünyanın hiçbir ulusu, geleceğini büyük güçlerin yardımına bağımlı kılamaz. Büyük güçlerin stratejik planları içinde yer alarak bir ulus, varlığını sürdüremez. Ülkeyi yönetenler, kendi halkının çıkarlarını her şeyden üstün tutmalı.
“Karşı saldırıya uğranılabileceğini düşünmeden ve ona karşı güvenilir önlem bulmadan eyleme geçenlerin sonu, yenilgi ve bozgundur, silip gitmektir. (Söylev, TDK Yayınları, 1978, cilt 2, s. 322)” demekte Atatürk. Başta Ortadoğu’nun, özelde Suriye’nin koşullarını, gücünü, bağdaşıklarını görmeden sorunların içine dalmak, AKP’nin hesapsız kitapsız dış siyasetinin göstergesi. Hele dünyadaki güçler dengesini göz önünde bulundurmadan siyasal manevralar yapmak, akılcı değildir.
Başta yapılan akıl almaz yanlışlar, bugün Türkiye’nin güvenliğini tehdit eder duruma gelmiştir. Atatürk’ün yukarıdaki sözlerini kılavuz edinemeyenler, koca ulusu felaketin eşiğine getirmişlerdir.
Hayallerle beslenen macera tutkusu, yaşamın ve siyasetin gerçekçi ışığında hüsrana dönüşmekte. Bundan da bu siyasetçilerin yönettiği ulus en büyük zararı görmekte.
Bir ülkeyi yöneten kadroların çok iyi tarih bilmeleri gerek. Tarihi bilmeyen ve ondan ders almayan siyasetçiler, geleceği kurmada rol alamazlar. Söylencelerle tarihsel olayları anladığını sananlar, yaşamın duvarına çarpmak zorundalar. Yaşamın gerçekleriyle tarihsel dersler birleştiğinde geleceğin hamuru yoğrulur doğru bilinçle.
Türkiye’nin dış politikada kılavuzu, ne sömürgeci güçler ne de Ortaçağ’ın çürümüş hayalleri olmalı. Türkiye’nin kuruluşunda gerçekçi siyasetin önemini görmekteyiz. Bu nedenle kılavuz, Atatürk ve Cumhuriyet değerleri olmalı. Önerim şudur ki; günümüz siyasetçileri Atatürk’ü ve diğer Cumhuriyet önderlerini iyi okuyup öğrenmeli. Öğrenmeli ki ulus maceralara feda edilmesin.
Adil
Hacıömeroğlu
15
Haziran 2014
Amerikanin sevdigim yanlarinda biride su sozudur "America conducts its business in the best interest of American people". Bakiyorum Turkiye ye, diyorum Amerikanin bu soylemini ornek alin bari, madem bu kadar Amerika sevdasi var. Ama nerde, ic ve dis politikalar, ekonomik atilimlar hicte Turk halkin yararina degil, aksine basta bulunan bir kesimin yararina sadece. Tarih bilsen ne olacak, asil hedefler ve temel anlayislar olmadigi surece tarihi nasil kullanacaklar.
YanıtlaSil