24
Ocak kararlarını, iyice anlamadan 12 Eylül darbesi kavranamaz.
ABD’nin
darbedeki rolü bilinmeden 12 Eylül’ün Türkiye’de neleri değiştirmek istediği de
bilinemez.
Hele
Cumhuriyet’in antiemperyalist özü kavranmadan 12 Eylül hakkında çözümlemeler
yapmak temelsiz yapı gibidir.
“12
Eylül darbesini devlet yaptı.” diyerek ve bu sözü de işkence, idam öyküleriyle
süsleyerek darbenin nereden geldiği anlaşılamaz.
12
Eylül darbesi, 1919 ruhunun, Cumhuriyet kazanımlarının, çağdaş edinimlerin,
sosyal hakların, özgür birey oluşumunun, temiz ahlakın, dayanışmanın,
yardımlaşmanın, ulusal değerlerin, kendi gücüne dayanarak kalkınmanın,
yurtseverliğin, halkın çıkarlarını kişisel çıkarlardan üstün tutma anlayışının toplumdan
kazınması amacına yöneliktir. Kısacası, Türk toplumunu topyekûn değiştirmek
için 12 Eylül darbesi yapıldı.
12
Eylül’le Türkiye’nin siyasal, sosyal, ahlaksal, kültürel, bilimsel alanlarında
önemli değişiklikler oldu. İnsanların bellekleri, düşünceleri değiştirildi. Bu
darbe, en önemli değişimi insanların beyninde yaptı. 12 Eylül’den sonra
kişilerin beyni farklı çalışır oldu. Algılar değişti. Toplum bazı odaklar ve
iletişim organlarıyla uzaktan kumandalı bir biçimde yönlendirilmeye, yönetilmeye
başlandı.
Peki,
neden Türk toplumunu belli odaklardan yönetme ve yönlendirme gereksinimi
duyuldu?
Türkiye,
emperyalizme karşı ilk kurtuluş savaşını veren ülkeydi. Yani, antiemperyalizmin
bayraktarıydı. Üstelik bir de buna bağlı olarak büyük bir çağdaşlaşma
devriminin öncüsü oldu. Bu durum ezilen halklar için hem güzel bir örnek
oluşturmakta hem de onlara yol gösterici olmaktaydı. İşin en ilgi çekici
gelişmesi de Türkiye’de sol yükselmekteydi. Hem de “Kahrolsun Amerika! Yaşasın
Tam Bağımsız Türkiye!” diyen sol. Dünya emperyalizmi için yaşamsal konumdaydı
Türkiye. Çünkü enerji kaynaklarının orta yerindeydi. Bu nedenle Türkiye’deki
antiemperyalist yükseliş sona erdirilmeliydi.
12
Eylül darbesinin toplumsal, siyasal, ekonomik amaçları 24 Ocak kararlarıyla
aylar öncesinden açıklanmıştı. Örgütsüz, savunmasız, dayanışmasız, özgür
bireysiz, örgütsüz, hakkını aramayan kişilerden oluşan bir toplumun yaratılmak
istendiği 24 Ocak kararlarında belirtilmişti. Bu kararların mimarı Turgut Özal’dı.
Bu nedenle 12 Eylül darbesinin siyasal lideri Özal’dır. Bu öncülüğünü, ilk
darbe hükümetinde ekonomiden sorumlu başbakan yardımcısı olarak sürdürdü.
Darbeden
sonra Türkiye’nin siyasal anlayışı değişerek yeniden biçimlendi. İdeoloji,
ikinci plana itildi. Çıkar kümelerinin toplandığı siyasal oluşumlar gündeme
geldi. Bu da “İdeolojiler yok oldu.” sloganıyla yapıldı. Siyasal amaç; günlük,
basit, kişisel çıkarları öne alan siyaset anlayışını öne çıkarmaktı. Bu
doğrultuda ANAP’ın örgütlenmesi ilginçtir. O günlerde kurulan partilerin
neredeyse hepsinin içinde ANAP anlayışını (Özalizm) görmek olasıydı.
Toplumun
siyasal açıdan dinamik kesimleri ya hapishanedeydi ya da yasaklıydı. Bu nedenle
siyaset alanında yaşamları boyunca etliye sütlüye karışmamış, siyasal kültürü
zayıf, halk için siyaset yapma anlayışından uzak kişiler boy gösterdi. Tolumun
asıl sorunları ötelendi, görmezden gelindi. Bunun yerine kişisel çıkarların
nasıl sağlanacağı getirildi. Bir yandan da mafya palazlandırıldı.
Antiemperyalizm yerine, yeni siyasetçi tipinde ABD ve AB hayranlık baş gösterdi
yeni siyasetçi tipinde.
Yoksulların
haklarını savunan siyasetçiler neredeyse yok gibiydi. Oysa varsıllığı
kutsayanlar pıtrak gibi her yerdeydi. Darbe partilerinden olan ve CHP’nin
kalıtı üzerine oturan SHP bile günün modasına uymuştu. Sınıf savaşımında uzak;
etnik ayrımcılığı önemseyen, mezhep farklılığına dayanan politikaları oturttu
gündemine. Parti örgütlenmesinde bile bu ayrımcılığı görmek olanaklıydı. SHP,
içinde yer aldığı hükümetler de tıpkı ANAP gibi liberal politikalar uyguladı.
Darbeden sonra gelen tüm hükümetlerin neoliberalizmi temel almaları, 12
Eylül’ün amacına ulaştığının göstergesi sayılmalı.
Toplumun
ahlaki kodları değiştirildi. Nasıl olursa olsun para kazanmak toplumsal amaç
olarak ortaya kondu. Paranın kirlisine, temizine bakılmadı. Türedi, görgüsüz
varsıllar ortalıkta boy göstermeye başladı. Bunların öncülüğünü kimi ANAP’lı
siyasetçilerin yapması ilgi çekicidir. Siyasete girmek, keseyi doldurmakla
eşdeğer tutuldu.
Toplumun
yüzyıllara dayalı ahlak anlayışı tersyüz edildi. Tüm toplumun çıkarlarını
gözeten, toplumun ezilmekte olan kesimlerini gözeten Cumhuriyet ahlakı yerine; liberallerin
“Kır şişeyi, dön köşeyi!” anlayışı egemen kılındı. “Altta kalanın canı çıksın!”
düşüncesi, darbe ürünü yeni siyasetçinin şiarı oldu. Siyaset; ezilenlerin
haklarını aramak için değil, güçlüyü daha da güçlendirmek için yapılır oldu.
Hak
aramak, hukuka uygun davranmak, toplumsal erdemleri savunmak, sömürüye ve
emperyalizme karşı çıkmak düzen partilerinin gündeminden çıktı. Bunları
savunanlar ise çağa uymamakla suçlanıp dışlandılar.
Cumhuriyet
kurumları bir bir elden çıkarıldı. Halkın en yoksul günlerinde bin bir emekle
oluşturduğu KİT’ler haraç mezat satıldı. Halkın emeği çarçur edildi. Cumhuriyet
kurumları yıkılırken Türkiye gittikçe dışa bağımlı duruma getirildi.
Yerli
malı değersiz, yabancı ürünler moda oldu.
Türk
köylüsünün emeği, tarlada kaldı. Köylü, efendi olmaktan çıkarılarak kentin
yoksul mahallerinde bir dilim ekmeğe muhtaç duruma getirildi. Toprak
çoraklaştı. Köyler, yazgısına terk edildi.
Yerli
sanayinin baltalanmasıyla ülke, yabancı tekellerin insafına terk edildi.
Para
pul oldu. Bir ülkenin bağımsızlığının en önemli simgelerinden olan ulusal para,
enflasyonun dişlileri arasında dolar saltanatına yem edildi.
Bilim;
safsataya, hurafeye, dogmatizme, lümpenliğe kurban edildi. Üniversiteler,
özgürce bilimin yapıldığı yerler olmaktan çıkarıldı. Yapay sorunların
tartışmaları içinde üniversiteler, asıl işlerinden uzaklaştırıldı.
Meslek
erbabı olmak bir kenara itildi. Alanında uzmanlaşmak, değersizleştirildi.
Uyanıklık, iş yaşamında yükselmenin en önemli göstergesi oldu. Toplum, giderek
mesleksizleştirildi. Bir işi yapmak için bilgi, birikim, deneyim göz ardı
edildi.
“12
Eylül darbesini devlet yaptı.” düşüncesi, özellikle dış odaklarla onların
işbirlikçileri tarafından topluma benimsetildi. Eğer devlet yaptıysa bu devlet
düşmandır, algısı yerleştirildi toplum kesimine. Bu nedenle muhalif olmak
demek, devletle savaşmaktır; düşüncesi egemen kılındı. Bu algının
yaratılmasındaki amaç, Cumhuriyet’i yıkmaktı. Ne yazık ki burada Cumhuriyet
saflarında olması gerekenler de bu oyuna gelerek emperyalizme hizmet ettiler.
Toplum, bölünebileceği kadar bölündü. Her şeyin sorumlusu ve suçlusu olarak
laik Cumhuriyet gösterildi. O halde hesap verip yıkılmalıydı devlet.
Oysa
12 Eylül darbesini yaptıran ABD, yapan da devlet içinde odaklanmış bir kısım
işbirlikçilerdi. Yapılması gereken, devletin içinde yuvalanmış işbirlikçileri
açığa çıkarmaktı. Devleti, emperyalizmin uzantılarından temizlemekti asıl
görev.
Geldiğimiz
noktada 12 Eylül darbesinin büyük bir oranda amacına ulaştığı söylenebilir.
ABD, artık yalnızca iktidarları değil; muhalefet partilerinin yönetimlerini de
belirlemekte. Ne yazık ki Türkiye, şu anki durumu itibariyle ezilen halkların
umudu olmaktan çıkmış durumda. Küresel güçlerin çıkarlarının savunucusu olmuş
iktidarı ve parlamento içi muhalefetiyle.
12
Eylül, Cumhuriyet’i yıkmak için yapıldı. Zamanla yıkım işi tamamlandı. Darbenin
iki çocuğu, irtica ve bölücülük Türkiye’nin yeni siyasal yönlendiricileri
oldular. İkisi el ele Türkiye’yi, yok etmek için yarışmaktalar. İrtica da
bölücülük de gücünü ABD emperyalizminden almakta.
12
Eylül’le hesaplaşmak, onun getirdiği toplumsal, siyasal, kültürel, ahlaksal
değersizlikleri yok etmenin yolu; Cumhuriyet’i yeniden kurmakla olur. Gücünü
1919’dan alan laik Cumhuriyet’in yeniden inşası; emperyalizmi def edecek, onun
başımıza musallat ettiği irtica ve bölücülük belasını da yok edecektir.
Not:
Yazılarımın tümünü, http://adiladalet.blogspot.com
dan okuyabilirsiniz.
Adil
Hacıömeroğlu
13 Eylül 2014
Özallı yıllarda ilkokula gidiyordum, hayali ihracat, rüşvet, dolandırıcılık, her çeşit nitelikli hırsızlık hayatımızın bir parçası olmuştu, şimdi yıllar sonra değerlendirme yapınca, bu yeni dönem şerefsizlerinin bir çarpıcı özelliğini görmemek imkansız; din maskesi... Kurtuluş savaşında emperyalizmin canına okuyan Toplumun bir türlü bu çarpıklığı yok edemeyişinin temel sebebi budur, çaresi ise İslamı özgün kaynağından önce öğrenmek sonra da kapı kapı gezip ülkeye öğretmek bu da ancak siyasi parti gibi bir organizasyon ile olur, haydi CHP top sende....
YanıtlaSilCumhuriyet,12 Eylülle son buldu.12 Eylül referandumuyla halka tecil ettirildi.O benim canım halkım demokrasi gelecek diye cumhuriyeti tasfiye etti.Bunu yaparken de kendiyle övündü.Ne düşünen evlatlarına baktı,ne şairlerini dinledi,ne de bilimö adamlarını taktı.Sonunda milyonlarca insanın canı pahasına kurulan cumhuriyet lağvetildi.Bundan böyle cumhuriyetten bahsetmek bir fantazi olabilir.Sayın Adil Beyin tespitleri işin özü.Geleceğimiz ise daha vahim.Belli nir öngörüde bulunmak falcılık gibi birşey.Umarım ,dönülmez ufkun şafağından kısa sürede döneriz.
YanıtlaSil12 Eylül darbesini emperyalizmin baş aktörü ABD : '' Bizim oğlanlar başardı ! '' haberiyle duyurmuştur. Bu söylem ; darbenin emperyalist özelliğinin kanıtıdır. Sömürünün istedikleri gibi yürütülebilmesi için cumhuriyetin , kendine özgü değerleriyle birlikte yok edilmesi ; yerine de yeni liberal sömürü sisteminin getirilmesi gerekiyordu çünkü. ANAP ile başlatılıp AKP ile sürdürülen bu yıkım içinde muhalif partilerin de yer almasını sağladılar. Halka umut olabilecek parti bırakmadılar. lkenin kurtuluşu için yeniden cumhuriyeti kurma , bağımsızlığı sağlama ulusal görevi beklemekte bizleri..Bu gerçekleri anlatan yazısı ile karşımızda A. Haciömeroğlu .. Teşekkürler!
YanıtlaSilÖZGEN KARA
Saygın Öğretmenim Adil Beyefendi. 12 Eylül nedir, neden yapıldı konusunda günümüze dek yazılmış tüm yazıların en anlamlısını, en çarpıcısını, en kusursuzunu, en açıklayıcısını yazmışsınız... Gönlüm dolusu teşekkür ederim... Okurunuz Tarık Konal
YanıtlaSilTebrikler Sayın Hacıömeroğlu. Çok doğru tespitler. Tüm toplumun oynanan entrikaları anlamasını diliyorum. Mutlu sağlıklı günler.
YanıtlaSilYazı harika, tek soru şu: Bunu kim yapacak?
YanıtlaSilYüreğinize sağlık hocam.
A.Özçelik