Sıcak
bir yaz gecesi... Poyraz, hafif esintileriyle serinletmekte geceyi. Saat yirmi
üçü geçmekte... Gece sessiz... Gece yorgun...
Gökyüzü
aydınlık, pırıl pırıl... Ay, ilk dördünde... Ay ışığı denizi sarıya kesmekte...
Yıldızlar kent ışıklarının azaldığı yerlerde göz kırpmakta insanlara, ağaçlara,
otlara, martılara, balıklara, köpük köpük denize...
Bisiklete
binen, koşan, köpeklerini gezdiren, patenle kayan, yürüyen, denize karşı
oturarak derin hayallere dalanlar, yeşilin dayanılmazlığının ortasında mavi
deryayı izleyenlerle dolu kıyı.
Bostancı
iskelesine gelmeden trafik ışıklarından sola sapıyoruz. Sokağın loşluğunda
yavaşça yürümekteyiz. Önümüzden kediler kaçışıyor. Sokak tenha... Tek tük
insanlar geçip gitmekte... İnsanı fazla yormayan yokuşu geçip sağa dönünce
arabaların korna sesiyle irkiliyoruz. Ardından gençlerin bağrışları doldurmakta
tüm mahalleyi: “En büyük asker bizim asker!”
Gençlerin
bazıları arabaların camlarından sarkmakta. Hemen hemen hepsinin ellerinde,
arabalarında Türk Bayrağı var. Kimisi bayrağı şal gibi örtünmüş. Kimi genç
kızların saçları, kırmızı beyaz renklerle bezenmiş. Araba kafilesinin ortasında
bir minibüs. Minibüsten davul zurnanın coşkusu işitilmekte... Gençlerin coşkusu
bir an olsun azalmamakta...
Yolun
kıyısında durarak alkışlamaya başlıyoruz. Gençler alkışı görünce daha çok
bağırıyorlar. Biz de katılıyoruz onlara... En büyük asker, bizim asker! Balkonlardan
uykulu insanların alkışları geceyi şenlendirmekte...
Askere
gidecek gençleri, diğerlerinden ayırt etmek olanaksız. Yalnızca yüzleri değil,
gözlerinin içi gülmekte. Yanlarındaki genç kızlar gururlu. Kimi kız kardeş,
kimi yavuklu, kimi de mahalle arkadaşı...
Mahallenin
bıçkın gençleri sıralarını beklemekteler. Bir gün onlar için de kornalar
çalacak, davullar dövülecek, zurnalar en kıvrak oyun havalarını içi hüzün dolu
bir ezgiyle üfleyecek, kızlı erkekli arkadaşları “En büyük asker, bizim asker!”
diyerek onları da uğurlayacaklar yurt hizmetine.
Kimsenin
gözlerinde korku, kaygı yok! Tersine kutsal bir görevin düğünü, coşkusu var.
Eğer
hâlâ Türk Ulusu, askere gitmeyi bir şenlik, coşku, düğün olarak düşünüyorsa bu
vatan tutsak edilip bölünemez.
Hâlâ
genç kızlar sevgililerini, kardeşlerini, analar oğullarını davul zurna ile
askere uğurluyorlarsa Türkiye’ye göz dikenler korkmalı bundan.
Hâlâ
asker adayları, güle oynaya koşuyorlarsa peygamber ocağına dostlar ağlamasın,
düşmanlar korksun.
Araba
kafilesi, sevinç çığlıklarıyla uzaklaşıp gitti. Sevinçli, mutlu, dalgın,
coşkuluyuz. Yüzlerimizde gururlu bir gülümseme... Ayaklarımız eve girmek
istemiyor. Kulaklarımızda gençlerin coşkulu sesleri ve davulun ritmi.
Gece,
üzerimize şefkatli bir yorgan gibi... Yatağıma uzandığımda askere giden
gençlerin gülümseyen gözleriyle kucaklaşıyorum. “En büyük asker, bizim asker!”
sözündeki özgüvenle kendimi uyku meleğinin kollarına bırakıyorum. Düşümde
sabaha kadar bağırdım hep: “En büyük asker, bizim asker!” diye.
Adil
Hacıömeroğlu
3
Eylül 2014
Ülkemizde vakti gelenin askerliğe gidişi , onun uğurlanışı mutlu bir düğün havası oluşturmakta. Ailenin , yörenin övünç kaynağıdır ; bundandır ki davul zurna eşliğinde kutlanır askere gidiş. Anadolu insanı , askerlik görevini böyle kutsal görür ; yurt severliğin gereği ve ölçüsü sayar askerliği Askere gidenler ; mahalle ve okul arkadaşlarınca , yavukluların ve akrabaların da yer aldıkları bir toplulukça uğurlanır . Sevinçli , mutlu gençler : '' EN BÜYÜK ASKER BİZİM ASKER '' haykırışlarıyla çınlatır ortamı. Ülkemizin birlik be bütünlüğü , savunması için ne büyük güçtür bu !.. Konu , A. Haciömeroğlu'nun sürükleyici , akıcı anlatımıyla sunulmuş bizlere. Teşekkürler!
YanıtlaSilÖZGEN KARA
En büyük asker bizim asker!!!
YanıtlaSil