Dünyanın
bütün ülkeleri gibi Türkiye de büyük bir felaketle savaşmakta. Ülkemizdeki
felaket yalnızca kovid 19 değil, buna koşut olarak gelişen ve bu salgından önce
de var olan ekonomik bunalımdır.
Koronavirüs
salgını, var olan ekonomik sıkıntıyı olağanüstü büyüterek çekilmez duruma
getiriyor. Ne yazık ki hem iktidar hem
de muhalefet partileri bu büyük soruna çözüm üretmek yerine didişmeyi
seçmekteler.
Kovid
19 salgını; halkımız canını, malını, ülkemizin geleceğini tehdit etmekte. Salgın
nedeniyle üretim neredeyse durmuş durumda. Zaten salgın öncesinde de üretim
konusunda ciddi sıkıntılar yaşanmaktaydı. Ekonomi, siyaset, kültür, sanat
alanlarındaki liberal sarmal ülkemize olağanüstü zararlar verdi. Bu zararları
onarma gücümüz var, yeter ki biz isteyelim. Bu felaket günlerinden çıkmanın tek
yolu devletçi, halkçı siyasetler izlemekte. Buna koşut olarak iç cepheyi sağlam
tutmak zorundayız. İç cepheyi küçük siyasal hesaplarla bölmeye çalışanlar,
ülkemize ihanet ederler. Bu nedenle hem iktidar hem de muhalefet partilerinin
yöneticileri çok sorumlu davranmalı, bozguncu eğilimlere karşı durmalılar.
“Eğer
bu millet, bu memleket parçalanacak olursa genel şerefsizliğin enkazı altında
şunun bunun şahsi şerefi de parça parça olur. Biz, o genel şerefi kurtarabilmek
için harekete gelen millete ruhumuzla katıldık. Katılmamıza mâni olabilecek
şahsi rütbeleri, mevkileri de genel şerefi kurtarmaya yönelmiş bir gaye uğrunda
feda ettik. (Atatürk’ün Bütün Eserleri, Cilt 4, 1.Baskı, Kaynak Yayınları,
İstanbul, s. 373-374)” Ulusun büyük bir felaketin eşiğinde olduğu bir dönemde
kendi kişisel, siyasal çıkarı peşinde koşanları Atatürk yıllar öncesinden ne
güzel uyarmış. Önemli olan kişisel onur değil; genel onur yani ulusun onuru ve
mutluluğu. Şu anda tıpkı Atatürk ve arkadaşları gibi “Genel Şerefi” kurtarmak
uğruna şahsi rütbeleri, mevkileri feda edecek siyaset adamlarına, devlet
yöneticilerine gereksinim vardır.
Atatürk’le
sözlerimizi sürdürelim: “Bugün kâinat, toplumsal inkılâplar geçirmektedir. Bu
sahada kazanılan muvaffakiyetler, zorbalara ve lakaytlara teslim ettirilen
haklı muharebe meydanlarındaki muzafferiyet kadar, hatta daha mühimdir. Ancak
bu eminliği anlayan ve anladığını fiiliyatla da ispat eden hükümetler, herhangi
partiye mensup olursa olsunlar, milletin yüceltilmesine ve takdirine liyakat
kazanırlar. Bunu anlamayıp da milleti hala kendi kafalarının keyfine göre idare
etmeye kalkışan kuvvetler artık birer beladır. Bela çekmeye de bu milletin
artık tahammülü kalmamıştır. Millet, yapılan işlere bizzat denetimini
koymalıdır. (Aynı yapıt, s. 375-376)” Her fırtınanın ardından bir toparlanma,
uzlaşma dönemi gelir.
Dünyanın
geneline baktığımızda koronavirüs salgınıyla küresel sistem çatırdamaya
başladı. Kapitalizm, ölüm döşeğinde can çekişmekte. AB, NATO gibi birliklerin
böyle bunalımlı bir dönemde hiçbir işlevlerinin olmadığı görülmekte. Salgınla
en kesin ve doğru savaşımı veren ve dünyanın dört bir yanına yardıma koşan iki
ülke: Çin ve Küba. İkisi de sosyalist... İkisinde de kamuculuk belirleyici…
Dünyaya örnek olmaktalar. Bunu yediden yetmişe tüm dünya insanları görmekte.
Durum böyleyken dünyada var olan olguları, gerçekleri görmeden siyaseti kısır
çekişmelerin ve kutuplaşmanın döngüsünde halka zarar verecek bir duruma sokmak
hiçbir partiye yarar sağlamaz.
Muhalefetin
iktidara karşı uzlaşmaz tutumu anlaşılamaz. Özellikle muhalif görünen, sorumsuz
bazı medya sözcülerinin iktidara karşı anlamsız ve çoğu zaman ihanete
varabilecek sözlerini anlamak olanaksız. Muhalefet partileri dillerini
değiştirmeli. Hakaret etmekle siyaset etmenin farkını öğrenmeliler.
İktidar
partisinin sürekli suçlayıcı, uzlaşmaz, düşman yaratıcı tavrı iç cepheyi böler;
ülkemiz düşmanlarını güçlendirir. “Taç giyen baş, akıllanır.” sözü gereğince
sorumlu davranmalı iktidar.
Sosyal
medyada muhalefet görünümlü bazı kişilerin FETÖ ve PKK’lıların yönlendirmesiyle
bozgunculuğa varan paylaşımlarda bulunmaları Türkiye’ye oldukça zarar vermekte.
Yalan ve halkın moralini bozacak haberlere itibar edilmemeli. Özellikle devlet
kurumlarına karşı güvensizlik propagandasından kaçınmak gerekir. Koronavirüsten
ölen yurttaşlarımız üzerinden siyaset meyvesi devşirmek çok ayıp. Zaten bu
meyveler zehirli olur, yiyeni zehirler.
Yardım
toplama konusunda AKP hükümetiyle CHP’li belediyeler arasında başlayan kavga
çok anlamsız ve yersiz. İki tarafın da inatlaşmayı bırakarak yapay gündemlerle
toplumu meşgul etmemeleri gerek. Bu tarz çekişmeler, iç cepheyi parçalar ve
salgınla savaşıma zarar verir.
İç
cephenin bütünleşmesi görevi, başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere AKP
yönetiminindir. Cumhurbaşkanı ulusun birliğini temsil ettiğine göre böyle
sıkıntılı günlerde hangi görüşten olursa olsun yurttaşları birleştirmek görevi. Bu nedenle muhalefete vurarak böylesi ölüm
kalım savaşının olduğu günlerde siyasal çıkar sağlamak istemesi anlaşılmaz. Bu
tavrı, hem kovid 19’la hem de ekonomik çöküşle savaşıma zarar verir ve
Türkiye’nin aleyhine. Bu nedenle Erdoğan, daha birleştirici davranmalı. Zaman,
siyasal kazanım elde etme zamanı değil. Böylesi zor savaş günlerinde iç cepheyi
bozanları ne ulus ne de tarih affeder.
Salgının
topluma yayıldığı, her gün can yitiklerimizin arttığı, ekonomik bunalımın her
şeyi altüst ettiği bir zamanda particiliği ön plana çıkararak Türkiye’ye zarar
verenleri Büyük Atatürk, 24 Ekim 1919 günü şöyle uyarmakta.
“Böyle
bir zamanda parti manevrası yapmak doğru mu? Memleket olmazsa parti kaç para
eder? (Aynı yapıt, s. 374)” Bu sözler, yorumu gerektirir mi? Büyük Önder’imizi,
düşüncelerinden sapmadan, bir kez daha saygı ve minnetle anmaktan başka
yapabileceğimiz bir şey var mı?
Adil
Hacıömeroğlu
3
Nisan 2020
Değerli hocam ülkemizin temel değerlarine hiç sahip çıkmamış ve mevcut değerlerine karşı çıkan bir zihniyetin adı ne olabilir selamlar.
YanıtlaSilŞu zamanda birleştirici olmak,eleştiri yaparken yapıcı,çözüm odaklı olması.sadece iktidarını devam ettirmek için yalana dolana başvurmak millete zarar verir.Atatürk’ün yolunda,millete hesap verecek ,şeffaf yönetim,hukuka ve adalete uyumlu lider yönetimini sabırsızlıkla bekliyoruz.
Sil