Eğitim
sistemimiz hızla çöküyor. 1945’te Atlantik sistemine yaklaşarak başlayan, 27 Aralık
1949’da ABD ile imzalanan eğitim anlaşmasıyla Atatürk’ün engin öngörüsüyle temelleri
atılıp geliştirilen cumhuriyetimizin eğitim sistemi adım adım yok edildi. Eğitimimiz;
milli, çağdaş, bilimsel ve laik temele dayanmaktaydı. Bu temeller, başta öğretmenler
ve öğrenciler olmak üzere tüm ulus için erişilmesi gereken ülkülerdi.
Cumhuriyet
kurucularımız, iki bakanlığımızın adının başına “Milli” sıfatını getirdi: Milli
Eğitim ve Milli Savunma... Çünkü bu iki bakanlığın yaptığı, yapacağı
işler milli olmak zorunda. İşte, ABD ile imzalanan eğitim anlaşmasıyla ilk
aşamada yok edilen, eğitimimizin milliliği. Milliği kalkan eğitimimiz;
ardından çağdaşlığını, bilimselliğini ve laik olma özelliğini de yitirdi. Milliliğini
yitiren bir eğitim sistemi, bir halk için erişilmesi gereken bir ülkü olmaktan
da çıkar, çıktı da…
Son
yıllarda genellikle eğitim sistemiz, yaşanan sorunlarla konuşulmakta. Akla
mantığa sığmaz olaylar, davranışlar, uygulamalar olmakta. Yurttaşlar bu olanlar
karşısında şaşırmaktan başka bir şey yapmıyor.
“Ankara
Kahramankazan Özel Eğitim Uygulama Okulu'nda down sendromlu bir çocuğa şiddet
uygulayan öğretmen tutuklandı. Kamera görüntülerinde şiddetin açıkça yapıldığı saptandı. (Gazeteler)” Evet, biz de televizyonlarımızın başında, bu
şiddet görüntülerini içimiz parçalanarak izledik ne yazık ki. Yerlerde sürüklenen,
tekme tokat dövülen çocuğun görüntüleri içimize büyük bir acı olarak oturdu.
Okul,
özel eğitim kurumu… Yani özel eğitime gereksinimi olan, sorunlu çocukların
bulunduğu bir okul. Buradaki öğretmenler başta olmak üzere tüm çalışanlar,
bu çocukları eğitmek için yetiştirilmişler. Bunun için aylık alıp evlerinin
geçimlerini sağlamaktalar. Eğitim ve öğretmenlik bir özveri, sabır işi... Özveride
bulunamayıp sabır gösteremeyeceksen niye bu mesleği seçtin? Sana çok gereksinme
duyan bu çocukların sorumluluğunu niye aldın? Bu çocukları kendi çocuğun gibi benimseyip
bağrına basamayacaksan neden bu okuldasın? Şiddetin eğitimde yerinin
olmadığını bilmeyecek denli bilgisizsen bir eğitim kurumunda ne işin var?
Bakırköy’de,
Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı bir anaokulunda yıl sonu etkinliğine alınmayan
otizmli çocuğuyla farklı bir yerde dans eden annenin videosu yayımlandı televizyonlarda.
Basın yayın organları yazıp çizdi konu hakkında. O yavrunun görüntülerini
defalarca izledik toplum olarak televizyonlardan. İçim ezim ezim ezildi, soluğum tıkandı. Hele
çocuğun genç annesi Ezgi Desovalı’yı, ekranda olayı anlatırken görünce içim bin
parça oldu. Bir anneye, bir çocuğa böylesi bir ayrımcılık nasıl yapılır? Ezgi Hanım,
çaresizlik içinde ağlamakta. Onun gözyaşları, duyarlı ve insanlığını henüz
yitirmemiş insanların yüklerine, kor ateş olup düşüyor, onların yüreklerini
alev alev yakıyor. Onunla duygudaşlık yapanlar, insanlığını yitirmiş kişilere
lanet okumakta. Yüreğini ve insanlığını üç kuruşa, geçici bir hevese, anlık
göstermelik bir mutluluğa kiraya verenlerin anlayamayacağı bir duygu patlamasıdır
Anne Desovalı’nın gözbebeğinde pınar, kirpiklerinde ırmak, yanaklarında sel, dudaklarında
acı olan gözyaşları.
Arkadaşlarıyla
bir yıl boyunca aynı sınıfı paylaşmış bir çocuğu, otizmli diye diğerlerinden
nasıl ayırırsınız? Bu duruma izin veren okul yöneticileri ve öğretmelerin yaptıkları
işi kavramadıklarını, mesleklerini içselleştiremediklerini söyleyebiliriz.
Ayrıca böyle bir dışlamayı yapanların mesleksel yeterlilikleri kadar insanlıkları
da sorgulanmalı. İnsanlık kitabının hangi sayfasında yazmakta bu yapılan?
Son
yıllarda birçok okulda yönetici ve öğretmenler; kimi duyarsız, bencil velilerin
baskılarına karşı ilkesizce, yüreksizce boyun eğmekteler. Bazı veliler; engelli,
başarısız, yoksul, yetim ya da öksüz, kendi yaşam biçimlerine benzemeyen
çocukları da onların ailelerini de dışlamaktalar. Çocuklarının okudukları
sınıflarda böyle çocukların olmasını istememekteler. Hep kendi çocukları gibi
çocukların bir arada olmasından yanalar. Oysa bu eğitimin mantığına, ruhuna,
ilkelerine aykırı. Böyle düşünüp yaparak en büyük kötülüğü kendi çocuklarına
yaptıklarının farkında bile değiller.
Çocukların
bir arada eğitim gördüğü yere ve oluşturdukları topluluğa sınıf demekteyiz. Burada
her türden, her renkten, her anlayıştan, her düzeyden öğrenci olmalı. Tersine
bir yöntem, eğitim ilkelerine uymaz.
Eğitim;
farklılıkları bir arada tutma, onları kaynaştırma, uzlaştırma, çocuklara farklı
kültürlerden, ayrı anlayışlardan kişilerle bir arada barış içinde yaşamayı,
onların belli bir süreçte olumlu yönde davranış değişikliği yapmalarını
sağlamaz mı? Aslında demokrasinin filizlendiği yer, sınıflarımız değil mi?
Yardımlaşmanın, dayanışmanın, özverinin, insanlık erdemlerinin söz konusu
olmadığı bir yerde eğitim olabilir mi?
Cumhuriyetimizin
kültüründe, geleneğinde, ilkelerinde zayıfı dışlamak, güçsüzü ezmek, başarısızı
aşağılamak, engelliyi horlamak, farklılıklardan nefret etmek var mı? Zayıfın
elinden tutmak, güçsüzü korumak, başarısızı desteklemek, engelliye yardım etmek,
farklılıkları anlamak hem cumhuriyet hem de toplumsal geleneğimiz değil mi?
Yukarıda
anlattığım iki olay gösteriyor ki başta öğretmen ve velilerimizin bir bölümü olmak
üzere toplumumuzun önemli bir kısmı çoktan duygudaş olmayı unuttu. Her iki olaydan
biri sizin ya da çocuğunuzun başına gelseydi ne yapardınız? Böyle bir durum
karşısında mutlu olabilir miydiniz? Siz, böyle bir davranışla karşılaşsaydınız bunu
yapanların insanlıktan çıktıklarını feryat figan haykırmaz mıydınız?
İşte,
ben o masum çocuklarla duygudaşlık yaparak haykırıyorum: Bu şiddeti, dışlamayı
yapanlar, bu işe göz yumanlar… Sizler, insanlıktan çıktığınızın farkında mısınız?
Duygudaşlığını
yitiren toplumlar; çürümeye, kokuşmaya, çözülmeye başlar. Duygudaşlığını
yitiren kişiye insan demek de çok zor.
Adil
Hacıömeroğlu
9
Haziran 2024
Sosyal bir varlık olan insan,hayatının büyük bir bölümünü diğer insanlarla geçirmek durumundadır.İnsanın uygarlaşması gelişmesiyle olur. Maalesef özel eğitime gönül vermek , insan olmak duygudaşlık herkes yapamıyor, onların dünyası çok farklı gönül gözleriyle baksalar görecekler.Öğretmenlerin ilişki kurup iletişim diline önem vermeleri gerekir çocukların zihinsel durumu incelenmesi sonucunda özel çocuklar,özel eğitim almalıdırlar, otizmli özel çocuklarda başarılı olabiliyor aileler ve öğretmenler işbirliği içinde olmalı aile ve okul çevresinde diğer çocuklarla kıyaslanmamalıdırlar. Çocuğa kendini değerli hissettirmekiçin çocuğa resimler ve benzeri faaliyetler yapılmalıdır .Bunun sayesinde gösterdiği her beceri ve gayreti sevgiyle ödüllendirilmelidir.Değerli Adil Öğretmenim , çok üzüldüm 🥲yoğunluktan haber izleyememiştim.Toplumsal konuları sosyolojik olarak bilgilendirip bizlerle paylaştığınız için sağolunuz .Duygudaşlık , gönül insanı olmak , değerlerimizi kaybetmeyip farkındalığımızın artması dileğiyle ..Milli EğitimmBakanlığının , seçici ve duyarlı olmasını diliyorum .İyi ki varsınız .Esen kalınız🙏🏻🍀🥲🥲📚Fulya Kırımoğlu
YanıtlaSilSar olun Adil bey hocam. Yazınızla bir yitirilmiş uygulamamız geldi aklıma ('Özel okul' icat edilmeden önce tabi). İlk öğretim sınıflarına siyah ya da mavi önlük ve beyaz yakalıkla giderdik. Kimin bir armatörün, tüccarın ya da fabrikatörün çocuğu olduğu, kimin köylü, işçi ya da memur çocuğu ayırt edilmezdi. Her çocuk eşitti
YanıtlaSilKarşı Devrim, toplumların en can alıcı değeri Laik ve Çağdaş eğitimden köle toplumu yaratabilmek için uydurulmuş bir İslamist din eğitimi dayatması ile başlatılmak istenmektedir. Bu çöküşü durdurmak için birlik olmak zorundayız!
YanıtlaSil