Atalarımız:
“Parayı veren düdüğü çalar.” demişler de yaşamın her alanında bu kural geçerli
değil. Varsıl kişi, birçok gereksinimini çok parası sayesinde kolayca
karşılayabilir. Birçok mal ve hizmete paranın gücüyle ulaşabilir. Ancak paranın
gücünün yetmediği yerler de çoktur.
Birçok
öğrenci velisi: “Çocuğumu paraya kıyıp en pahalı okullarda okutuyorum. En ünlü,
pahalı öğretmenlerden ders aldırıyorum ona. Her Allah’ın günü dünyanın parasını
harcayarak değişik kurslara gönderiyorum çocuğumu. Yurtiçi, yurtdışı dinlencelerini
de eksik etmiyorum. En güzel giysileri satın alıyorum güzel giyinsin diye.
Yediği önünde, yemediği arkasında… En pahalı telefonu, son model tableti
alıyorum dünyayı izlesin, gelişmelerden zamanında haberi olsun diyerek… Dünyanın
parasını döküyorum onun eğitimi, gelişimi için ancak yine de başarılı değil. Bunun
nedenini bir türlü anlayamıyorum. Acaba bu çocuk, daha ne istiyor?” Anlayamazsın,
bir değil; bin ömür yaşasan yine de anlayamazsın onun ne istediğini. O,
annesini ve babasını istiyor tüm içtenliğiyle başarılı olmak için. Çünkü eğitim dediğimiz şey; bilgi, duygu,
amaç, yetenek, ilgi, uyum, erinç, sağlıklı iletişim, düşünsel ve duygusal birliktelik,
istek… gerektirir. Bunlar olmadan bir kişinin eğitilmesi kolay mı?
Birçok
veli, parayı verdiğinde düdüğü de çalabileceğini düşünmekte. Okulun, kursların
ücretlerini yatır peşin peşin... Yeteneksiz olduğun, becerin olmayan birçok
alanda çocuğunu kurslara gönder... Bu yolla çocuğunu, senin para dışındaki
eksik alanlarını doldurması için yarış atına çevir… Sosyal yaşamındaki doyumsuzluğunun
aracı yap… Kurslar
yetmeyince ünlü öğretmenlerden ders aldır... Evini her türlü yardımcı kitapla
doldur... Çocuğa başını kaşıyacak zaman bırakma... Onun bir insan yavrusu
olduğunu düşünme hiç... Çocuğa, çocuk olduğunu unutturuver… Ondan sonra “Bu
çocuk, niye başarısız?” diye yakınıp bağrışmaya başla…
Malın
bir ederi vardır üç aşağı beş yukarı. Bir dinlenceye gitmenin parasal karşılığı
belli… Özel bir okulun da yıllık ücreti varsıllar için çok da önemli sayılmaz. Sağlık
hizmeti almanın karşılığı dokunmaz varsılların cüzdanlarına. Ancak sağlıklı bir
düşünce sistemi oluşturmanın, duygudaş olabilmenin, insanca iletişim kurmanın ekonomik
karşılığı henüz dünya yüzünde belirlenmiş değil. Bunlar ne alınıyor ne de satılıyor.
İstediğin
okula verebilirsin çocuğunu. Ancak okul, eğitilmek istemeyen hiçbir öğrencisine
bir yarar sağlamaz. Çocuğun eğitilmeyi istemesi için öncelikle onun bir insan
yavrusu olduğunu bir an bile unutmamak gerek. Onun insan olmaktan kaynaklanan
gereksinmelerini görmezden gelirsen, senin istediğin verimi alamazsın ondan
eğitim alanında.
İnsan
düşünsel olduğu kadar duygusal bir varlık. Her yaşın, dönemin gereksinmeleri
farklıdır kişiler için. Bu gereksinmeleri yok sayarak bir çocuğu robot gibi
görmek yanlışların en büyüğü. Çocuklar da tıpkı büyükleri gibi sevinip üzülür.
Sayısız duygulara kapılır bir gün içinde. Onun duygularına ortak olmak, çocuğun
duygusal dalgalanmalarında bir dalgakıran görevi üstlenmek her anne ve babanın
görevi. Biz büyükler, dalgakıran görevini yapmayınca çocuk, duygularını paylaşacağı
birini aramakta doğal olarak. Bu da çocuğu yanlış yerlere, hatalı yönlere, çıkmaz
yollara götürmekte.
Çocukların
teknoloji, iletişim çağında sığındıkları liman; sanal dünya… Orada duygusal,
düşünsel çareler aramakta. Yarasına merhemi, tanımayıp bilmediği bir soyut
ortamda bulmaya çalışmakta. Kendini sanal ortamın büyüsüne kaptırıp
sorunlarından, sorumluluklarından, yapması gereken günlük işlerden
soyutlamakta. Ekrana bağlanan çocuk, çevresindeki somut varlıklardan giderek
uzaklaşmakta. Bu uzaklaşma, başta ailesinden olmak üzere duygusal bir kopuşun
taşlarını döşemekte her geçen gün. Bu kopuş, ilk başta pek fark edilmez. Fark
edildiğinde ise epeyce geç kalınır.
Varsıl
ya da yoksul olsun her anne ve baba, çocuklarının geleceğini düşünmek zorunda.
Bu konuda elinden geleni yaparlar, tabi ki olanakları ölçüsünde. Bazı varsıl
kişilerin biraz da görgüsüzlükleri nedeniyle çocuğu paraya boğması, her şeyi
para gücüyle yapacağını sanıp çocuklarının etten kemikten yapıldığını unutması
anlaşılır gibi değil. Onlar için en güzel okul, en pahalısı. En güzel giysi ise
en moda olanı ve en pahalı satılanı. Onlar için en güzel yemek, en pahalı ve en
çok tanıtımı yapılanı değil mi? Bu, böyle sürer gider.
Ne
yazık ki ülkemizde bazı kişiler için kolay yoldan para kazanıp varsıllaşmak çok
zor değil. Birçok varsılın hangi yoldan, nasıl para kazandıkları bilinmez.
Hızla ve bilinmez kaynaklarla varsıllaşanlar, kazandıkları gibi hızlı para
harcamayla kendilerini ve bu yolla edindikleri gücü(!) hem aile çevresine hem
de topluma kabul ettirmeye çalışırlar. Bu nedenle çocuklarına ne görürlerse
alırlar. Çocuk böylece isteksiz, amaçsız, doyumsuz bir canlıya dönüşür. Sanal
dünya ve günlük yaşamda birtakım aşırılıklarda mutluluk arar. Bu tür çocukların
doyuma ulaşmaları çok zor. Daldan dala atlayıp şıpsevdi olurlar. Yetişkinlik döneminde
de bu durumları değişmez. Onlar için değerli bir şey kalmaz yaşamlarında. Bu
tür insanlar için doğadaki diğer canlılar, toplumsal değerler giderek önemini
yitirir giderek. Bu durum, zaman içerisinde kendine saygı duymamayı getirir. Özsaygı
yitince yaşamın da bir değeri, önemi, amacı kalmaz.
Son
aylarda basına yansıyan veli-çocuk kavgalarına rastlamaktayız. Veliler,
çocukları için her şeyi yaptıklarını söylemekteler. Çocuklarının
hırçınlıklarına bu nedenle anlam veremediklerini şaşkınlıkla anlatmaktalar. Bu
maddi dünyanın batağa saplandığı yer ise aşırı bencillik… Bencillik, insanın her
yanını sarıp sarmalandığında ise en uzaktan en yakına doğru duygusal kopuşlar
başlıyor. En sonunda da çocukla anne ve baba kopuşu olmakta. Çünkü her şey
maddi bir dünyanın acımasız koşullarıyla oluştuğu için burada duygular
barınamamakta.
Elindeki
telefonu, annesine yeğleyen çocukların yetişmesindeki nedenleri anlatmaya
çalıştım yukarıda. Bu ilişkide en günahsız olanlar ise çocuklar… Günahın büyüğü,
maddi dünyanın bencilliğiyle çocuklarının duygularını yeterince besleyemeyen
anne ve babalar.
Atalarımız:
“Para dediğin el kiri…” sözünü boşuna mı söylemiş? Fazla önem verirsen elin
yüzün kir içinde kalır. Çok fazla ağzında, dilinde dolaştırırsan o kir, diline
de sözüne de egemen olur.
Adil
Hacıömeroğlu
2
Haziran 2024
hocam iyi güzel de gençlerin hiç mi kabahati yok? insan yavrusu diyerek ne yapalım? her türlü fedakarlığı yapıyorsa anne baba bizahmet karşılığını versin küçük beyler küçük hanımlar.en marka kıyafetleri,cep telefonlarını talep ederlerken çok iştahlılar.bizahmet o iştahlarini ders çalışırken de görelim.onlar insan yavrusu da biz anne babalar ne yavrusuyuz?çalış çabala yeme yedir giyme giydir herşeyi çocuklara feda et.karşılığında başarı beklemek çok olmasa gerek.lütfen biraz da anne baba tarafında olur.sizi hep çocuk genç tarafında görüyorum.saygilar...
YanıtlaSilOkuduğunuz yazıyı anlayabildiğinizi zannetmiyorum....kaldı ki amaç günah keçisi bulmak da değil,Adil bey sağolsun kendi penceresinden görebildiği kadarını bizlerle paylaşiyor... Sevgiyle.
SilDeğerli ,Adil Öğretmenim emeğinize , yüreğinize sağlık yazınızın her cümlesine katılıyorum .Trabzon da görev yaparken başarılı öğrenciler oradaki devlet okullar da okuyan öğrencilerdi .Paranın ‘ da ulaşamayacağı yerler var, neredeyse şırıngayla çocuklara bilgiyi aktaracaklarAnlamlı bir hayat kimisi için iyi bir çocuk yetiştirmek , kimisi için mesleğini hakkıyla yapmak olabilir.Hedefi olan insanlar hayata tutunurlar.Başarılı insanlar hayatı en sıkı tutunan insanlar arasından çıkar.İnsan mutlu olmak için yaşamalıdır.Yaşamı anlamlı kılan , insanın kendisine değerler katacak bir şeye bağlanır ona inanır hizmet ederse olur.Eğitim bilimi her bireyi tek kabul eder her biri birbirinden farklıdır ve onları birbiriyle kıyaslamak denilebilir ki eşyanın tabiyatına aykırıdır buradan hareketle her okulunda ruhu kişiliği olduğu söylenebilir her okul kendi felsefesiyle bu ruhun için doldurur, felsefesi olmayan ve tüm farklılıkları bir erdem olarak kabul etmeyen okullar bir bina ya da projeden öteye geçemez.Eğitim -öğretim ile ilgili tartışmalar yıllardır devam ediyor.Hayat o kadar belirsizliklerle dolu ki insanın hep başarılı olması mümkün değil rüzgâr bazen o kadar sert eser ki insan bir anda yerde bulur kendini.Maharet düşünce kalkmasını bilmektir üstelik hata yapmakta oynamak da son derece öğreticitır. Bu nedenle çocuklarımıza düşmemeyi değil düşünce nasıl kalkacaklarını öğretmemiz gerekir.Aileler , çocuklarının farklılığını kabul etmeli herkesin başarılı olacaklarına dair beklenti içinde olmamalıdır .En büyük başarının “İyi ve erdemli bir insan “olmak gerektiği gerçeğini unutmamak gerekir.Değerli Öğretmenim sayenizde , toplumsal değerlerimizi hatırlıyor, vatandaş olarak ne yapmamız gerektiğini , bilinçli olmamızı , farkındalık yaratmamızı sorgulatıyorsunuz .Esen kalınız .👏🙏🏻🍀🌺👩📚📗Fulya Kırımoğlu
YanıtlaSil