Neredeyse
her akşamüstü, gün batımında yürüyüşe çıkarım Bostancı’dan Fenerbahçe’ye dek
uzanan kıyıda. Kış olduğunda yürüyüşlerim ikindide başlar. Çünkü havalar epeyce
soğuk oluyor. Bir de yağışlardan da korunmak gerek.
Benim
için yürümek, hem sağlıklı yaşam için gerekli hem de kentin betonlaşan
dokusundan uzaklaşarak tinsel dinginliğe kavuşmanın bir yolu. Her geçen yıl,
kıyıdaki dolgu alandaki ağaçlar daha da büyüyüp boy atıyor. Tek tük de olsa
kuruyanlar da var. Ağaçların çoğu insan eliyle dikilmiş. Bir bölümü de
kendiliğinden boy atmış buldukları uygun yerlerde. Doğaldır ki kendiliğinden boy
atan ağaçların tohumlarını, oralara götüren daha çok kuşlar.
Kıyı
kesimindeki yürüyüş yolu ve yeşil alanın olduğu yerin neredeyse tamamı, denize
büyük taşlar dökülerek doldurulmuş. Daha sonra da bu taşların üstüne kamyonlarla
toprak taşınmış. Ardından bu toprağa, ağaçlar dikilip çim tohumları ekilmiş. Yeşil
alanı çevreleyen kuşakta ise daha çok gül olmak üzere türlü çiçekler dikilmiş
belediyece.
Kıyıdaki
yeşil alan ve yürüyüş yolu, insanlarca yaz kış kullanılır. Özellikle yazın
sıcak günlerinde burası, insanlar için bir kaçış yeri. Denizin serin yeli,
ağaçların gölgesi ve yaprakların esintisi onları soluklandırmakta. Kimileri,
gece yarılarına dek yiyecek ve içecekleriyle burada oturuyorlar. Çünkü İstanbul,
betona gömülen bir kent. Evlerin çoğunun çevresinde yeşil alan yok! Düzensiz
kentleşme, birçok evi esen yellere kapatmış ne yazık ki. Bu nedenle evler sıcak
yaz günlerinde yuva olmaktan çıkıyor. Çoğu kişinin yaz günlerinde yuvası, kıyıdaki
yeşil alan…
Nerdeyse
her gün yürüdüğüm kıyıyı gözlemlemek, değişimleri görmek benim en büyük zevk.
Özellikle taşa, betona, demire, insan hoyratlığına meydan okuyarak tüm
olumsuzluklara karşın boy atan ağaçları gördükçe mutlanıyorum. Ayrıca bu durum,
beni gelecekle ilgili umutlandırıyor. Doğanın olağanüstü gücü, kendini yenileme
isteği ve ısrarı hayranlığımı artırıyor.
Yürüyüş
yolunda kimi zaman karışıklıklar olur. Bunun nedeni, bazı kişilerin hala yolun
sağından yürümemeleri, koşmamaları. Bu nedenle çoğu zaman yürüyen ya da koşanların
hızı kesilir kendine yol bulmak için.
Eve
dönüş yolunda sağdan yürüdüğümden kıyıyı izlerim hep. Şaşkın Bakkal BELTUR’dan
Bostancıya doğru yürürken kıyıdan hiç ayrılmam. Gözüm, hep denizde ve dolgu
alanı korumak için denize yığılan büyük taşlarda. Yazın taşların arasından
onlarca kedi yavrusu kendini gösterir. Hepsi yaşama tutunmanın peşinde. Birçok
gönüllü hayvansever, kedilerin yemeğini ve suyunu sağlar.
Şaşkın
Bakkal’dan Bostancı’ya doğru yürürken sola doğru kıvrılan ilk dönemeçten sola
doğru döndüğünüzde yolun sağında yol kıyısında dondurmacısı olan bir yeiç var.
Orayı geçtikten sonra sağa dönünce doğanın gücünü görme fırsatını yakalar bakan
değil, gören gözler. Sağa dönüp yürüdüğünüzde hemen yanınızda aynı kökten
filizlenen ikiz çınar ağaçlarını görürsünüz. Burada toprak yok! Kıyıya dökülen
büyük taşları yoldan ayırmak için yaklaşık iki karış eninde içinde demir çubuklar
olan bir duvar var. Duvarın yanındaki yürüyüş yoluna ise asfalt dökülmüş.
Asfalt, duvarın üzerine binmiş. Duvarla asfaltın birleştiği yerde toprak yok.
Oraya rastlantısal olarak düşmüş yapraklar çürümüş. Yelin getirdiği tozlar da nasılsa
gelip oraya yerleşmiş. İşte burada ikiz çınarlar boy atmış. Şu anda bilekten
daha kalın oldu gövdeleri. Gövdeler kalınlaştıkça kökler, asfaltı yukarı doğru
kaldırıp kendine yer açıyor.
Birkaç
adım gittikten sonra yeni bir çınar fidanına rastlıyorsunuz. Bunun ikizi yok,
tek başına. O da meydan okuyor betona, taşa, demire. Ardından bir çınar fidanıyla
daha karşılaşıyorsunuz. Altı yedi adım attıktan sonra bir fidan daha… Ardından
bir ikiz çınar ağacı içinize ferahlık verir. Bu ikizler, asfaltı patlatmış
durumda. Yakında kendisine özgü bir alan açacak gibi duruyor. İşte, doğanın
gücü ve tansığı… Yanlarımdan her geçişimde bu çınarların gövdelerini okşuyorum
elimle. Kimi zamanda yanımdaki sudan döküyorum diplerine. Beni görenler, bana
deli diyebilir ağaçları okşadığım için. Varsın desinler, ben de ağaç ve doğa
delisi olayım.
Taşların
aralarından akasya, akçaağaç, erik ve incirlerin boy attığını görmek başka bir
doğa tansığı. Yol boyunca üç tane de palmiye tutundu taşların üstüne. Bütün bu
ağaçlar, kentimizi betonlaştırmak isteyenlere inat, boy vermekteler taşlar
arasından. Siz ne yaparsanız yapın, tüm olumsuzluklarınıza karşın doğanın gücü
ve tansıkları sizi yeniyor. Kendi kurallarını ve gücünü sizin yıkımlarınızın
üstüne çıkarıyor.
Her
yürüyüşümde ağaçlardan dökülmüş çalı çırpıyı, yaprakları toplayıp taşların
arasına sıkıştırırım. Onların toprağa dönüşmesi, yeni doğa tansıklarını ortaya
çıkaracak. Benim bu durumum, bazılarının ilgisini çeker. Benim ne yaptığıma bir
anlam veremediklerinden olacak bana şaşkın gözlerle bakarlar. Belki de akıl
sağlımdan şüphelenmekteler. Bir gün bana şaşkın gözlerle bakan birine anlattım
ne yaptığımı. Genç biriydi o. Kendisinin de bundan sonra aynı şeyi yapacağını
söyledi. Ben, denizde bir damlaydım; o gençle iki olduk. Belki bir gün bu
damlalar çoğalıp deniz oluruz kim bilir?
Adil
Hacıömeroğlu
22
Ağustos 2025
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder