Atatürk,
Samsun’a çıkıp Türk halkıyla buluştuğu günden başlayarak dost ve düşman ayrımı
konusunda sayısız açıklama yaptı. Savaşta en önemli şey, dostla düşmanı
saptamaktır. Düşmanını iyi tanımazsan, amaçlarını bilmezsen; dostlarını da
belirleyemezsin. Öncelikle düşmanı yenmek için sağlam dostlara ve ittifaklara
gereksinim var.
Mustafa
Kemal Paşa, kurtuluş yoluna çıktığı ilk günden başlayarak ulusumuzun baş
düşmanının İngiltere olduğunu saptıyor. Dostu olarak da öncelikle
İngiltere’nin, dünya emperyalist ve kapitalist sisteminin yıkmaya çalıştığı
Sovyetler Birliği’ni, Bolşevikleri belirliyor. Önce dost-düşman ayrımını iyi
yapıyor Atatürk. O, 15 Temmuz 1920’de Hâkimiyeti Milliye gazetesine yazdığı
başyazıda, önce Kurtuluş Savaşı’nın amacını anlatıyor.
“İstiyoruz
ki, bütün milletler gibi biz de bağımsız olalım. İstiyoruz ki, kendi evimizin
sahibi, kendi cebimizin hâkimi, kendi hayat, kendi namusumuzun mesulü biz
olalım. İstiyoruz ki, yeryüzünde zulüm kalmasın. Milletler arasında
düşmanlıklar ortadan kalksın. Dünyaya hâkim olan kapitalizm illeti bir daha
kalkmamak üzere uyusun… İşte, bugün içinde bulunduğumuz mücadelenin bizce
yegâne manası! (Kurtuluş Savaşı’nın İdeolojisi/Hâkimiyeti Milliye Yazıları,
Kaynak Yayınları, s. 76” Burada iki amacı öne çıkarıyor Atatürk: Birincisi
bağımsızlık, ikincisi ise dünyada zulmün ortadan kalkması için kapitalizmin yok
olması.
Aynı
yazının devamında: “Ve bütün dünya şu uğursuz emperyalizm zulmünden
kurtulmadıkça bizim için hayat ve rahat ihtimali tasavvur edilemez.” demekte.
Aslında bu tümce ile Atatürk, emperyalizmin sömürüp ezdiği, yok etmeye
çalıştığı tüm ezilen uluslarla emperyalizme karşı ittifak kurmak gerektiğini
açıklamakta.
Atatürk;
birçok konuşmasında ve yazısında Bolşeviklerle ittifaktan söz etmekte. Ayrıca
emperyalizme karşı olan tüm güçleri birleştirmeyi amaçlamakta. “Önce kendi
kuvvetimize ehemmiyet veriyoruz. Fakat kendi kuvvetimize, düşmanlarımızın
adedinin çokluğunu nazarı dikkate alarak kuvvet ilave etmek bir farzdır. Bu
suretle bittabi Doğu’dan gelmesi muhtemel olan olumlu kuvvetlere iltifat edeceğiz.
Ancak bu noktada iki yönü birbirinden ayırmak lazımdır. Biri Bolşevik olmak,
diğeri Bolşeviklik Rusya’sıyla ittifak etmek. Biz Heyeti İcraiye, Bolşevik
Rusya’sıyla ittifak etmekten bahsediyoruz. Yoksa Bolşevik olmaktan
bahsetmiyoruz. (Atatürk’ün Kendi Kaleminden 7, Emperyalizm ve Tam Bağımsızlık,
Kaynak Yayınları, 1. Basım: Nisan 2028, s. 111)” Atatürk Bolşeviklerle ittifak
yapmayı ne güzel açıklamış TBMM’deki konuşmasında.
Her
zaman, her yerde dar kafalı ve sığ düşünceli insanlar vardır. Bu nedenle
ülkesinin çıkarlarını koruyamaz bu tür kişiler, tersine emperyalizme hizmet
ederler. Günümüzde de böylelerine sıkça rastlıyoruz. Devlet Bahçeli,
ABD-İsrail’e karşı Türkiye, Rusya ve Çin ittifakı önerdi ülkemizin önünde duran
zorlukları, tehlikeleri görerek. Hemen bu dar kafalı, sığ düşünceliler
hortladı. “Efendim Rusya ve Çin’de demokrasi yokmuş, özgürlükler kısıtlıymış.”
diyerek ABD ve İsrail safında olmanın yararlarını çok açık olmasa da
anlatmaktalar ekranlarda. Sanki ABD’de demokrasi ve özgürlük var? Tarihi
boyunca dünyada en çok insan kanı döken bir ülkede demokrasi ve özgürlük mü
olur?
Atatürk,
Batı’ya karşı savaş vererek Türkiye’yi kurdu. Bu savaşta yanında başta
Sovyetler Birliği olmak üzere Doğu’nun ezilen ulusları vardı. Bu ittifak anlayışını
Cumhuriyet döneminde de sürdürdü. Onun dostları: Lenin, Stalin, dönemin İran
Şahı Rıza Pehlevi, Afganistan Kralı Emanullah Han, Hint ve Buhara Müslümanları,
Gandi, Balkan ve Batı Asya’daki devletlerin yöneticileriydi. O, Balkan ve
Sadabat paktlarını kurarak sınırlarımızı emperyalizme karşı güvence altına
alarak bir yandan da komşu ülkelerle siyasal, askersel, ekonomik ilişkileri
geliştirdi. Günümüzün bazı sözde Atatürkçülerinin bu dostlukları anlaması
olanaksız. Hele ABD tapınmacılığında sınır tanımayan liberallerin böyle bir
ittifak siyasetine açıkça cephe almaları çok olağan.
Sayın
Bahçeli’nin TRÇ olarak simgeleştirdiği Batı emperyalizmine karşı kurulacak bir
Doğu ittifakından başka çözüm yolu yok ülkemizin karşısında. İsrail ve ABD’yi
durdurmanın yolu da bu. Bu ittifakın eksiği var, fazlası yok! Bu ittifaka,
Avrasya’nın diğer ülkelerini de katmalı. Böylece emperyalizme karşı daha güçlü
bir ittifak kurulmalı. Çünkü TRÇ İttifakı, ülkemizi Atlantik’le bir yol
ayırımına götürmekte. Bunu Erdoğan’ın ABD ziyareti nedeniyle taktiksel bir
açıklama olarak görmek, ABD emperyalizmin ve onun piyonu İsrail’in yanında yer
almaktan başka bir şey değil.
TRÇ
İttifakı tartışmalarına bakıp ülkemizdeki Amerikancıların, İsrail yanlılarının
nasıl kendilerini belli ettiklerini görebiliriz. Bu ittifaka cepheden karşı
çıkanların ABD severliği su götürmez bir gerçek. Onlar, Türkiye’nin ve
dünyadaki ezilen ulusların yanında değil; emperyalizmin safındalar.
Atatürk,
dünyada emperyalizmi, bir kurtuluş savaşı ile yenen ilk önder. Bunu da düşmanı
iyi belirleyip dostlarını doğru seçerek başardı. Günümüzde de durum
değişmemiştir. Tarih; Türk ulusuna dün Güneş Batmayan İngiliz emperyalizmini
yıkma fırsatını vermişti, bugün ise ABD emperyalizminin kanlı ellerinden
dünyayı kurtarma görevini koydu önüne. Bu görevi yerine getirerek ezilenlerin
özgürlüğüne öncülük mü yapacağız, yoksa emperyalizme teslim olup ülkemizin göz
göre göre yok olmasını mı bekleyeceğiz?
Adil
Hacıömeroğlu
22
Eylül 2025
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder