Türkiye’de
yolsuzluk, sistemli ve örgütlü olarak hem halkı hem de devleti soyuyor.
Yolsuzluğu, devleti soymayı, kamu mallarını talan etmeyi, kaçakçılıktan kazanılan
paralarla ülkemizin en varsılı olmayı, rüşvet almayı alışkanlık durumuna
getirenler, sistemli bir biçimde toplumumuzu kemiriyor gizlisi saklısı
olmadan.
Hükümetler
değişiyor, yolsuzluk ve hırsızlık değişmiyor. Üstelik giderek de cüretkârlığı
artarak sürüyor kamuyu soygunculuğu. Bu kişilerin herhangi bir siyasal görüşü
yok! “Giden ağam, gelen paşam” bakış açısıyla hangi parti gelirse gelsin onun
içinde yuvalanmaktalar. Siyasal partiler iktidarlarını yitiriyor, ancak onlar
hep iktidardalar. Bu kişiler; mevsime göre renk, esen yele göre yön
değiştirmekteler. Bunlar sülük gibi, yapıştıkları yerden kopmuyorlar iyice kan
emip semiriyorlar orada. Semirdikçe iştahları daha çok artıyor. Ne yazık ki
asalakların, toplum ve insan düşmanlarının en büyük destekçileri siyasetçiler…
Küçük siyasal çıkarlar, hesaplar yüzünden bu sülüklerin devletin, toplumun
kanını emmesine göz yumuyorlar. Demek oluyor ki toplumsal temizlik, önce
siyasal partilerden başlamalı.
ANAP’ın
iktidara gelmesiyle ülkemizde yolsuzluk, ayıplı bir iş olmaktan çıktı. Rüşvet;
devlet dairelerinde, belediyelerde olağanlaştı. Özelleştirme adı altında kamu
kaynakları bir avuç azınlığa peşkeş çekildi. Liberalizmle üretici olmak,
aşağılanır duruma getirildi. Ülkemizde üretenler adeta cezalandırılırken
asalaklar baş tacı edildi. Kamunun her yanına yapışmış sülükler, korunup
kollandı siyasetçilerce. Üretim hak ettiği değeri bulamayınca köyler
boşaltıldı, sanayi kuruluşları tek tek kapatıldı. Ne yazık ki AKP döneminde
birçok sanayi kuruluşunun kapısına özelleştirilerek kilit vuruldu. Çoğunun
yerine AVM’ler, pahalı konutlar yapıldı. Böylece tüten bacaların yerini, beton
yığınları aldı. Bazı sanayi kuruluşları da ne yazık ki ya kapandı ya da başka
ülkelere taşındı.
AKP
döneninde savunma sanayinin dışında gelişen sanayiden söz etmek zor. Savunma
sanayinin temeli de Kıbrıs Barış Harekâtından sonra atıldı. ABD başta olmak
üzere bazı batılı devletlerin ülkemize uyguladığı silah ve mühimmat satma
ambargosu bizi zorunlu olarak ulusal savunma sanayisini kurmaya yöneltti.
Ülkemizde
hızla varsıllaşan asalak zümrenin kazancının kaynağı nedense belli değil. Bunu
sorup araştıran, merak eden de yok! Bir kişi ya da kurum varsıllaşırken ne
kadar vergi ödediği belli değil. Oysa her yurttaşın vergi ödemesi başlıca
yurttaşlık görevi. Hızla varsıllaşan kişilerden vergi alamayan hükümet, bütün
vergi yükünü aylıkla çalışanlara, küçük esnafa ve tüketim mallarına yüklemekte.
Bu da toplumuzdaki adalet duygusunu zedelemekte.
Devlet
yöneticilerinin hızla varsıllaşan birine: “Bu değirmenin suyu nereden geliyor?”
diye sorması gerekmez mi? Ne yazık ki bu soru sorulmuyor bir türlü. Halkın
emeği, kamunun kaynakları soyulurken ve ülkemizin parası bir avuç kişinin
cebine giderken devletimizin yöneticileri susuyor. Atalarımızın “Sukut,
ikrardan gelir.” sözünün gereğini yapıyor hükümet. AKP, yirmi üç yıllık
iktidarı boyunca yolsuzluklara, vergi kaçırmaya ses çıkarmaması ve hızla
varsıllaşanların parasal kaynakları merak etmemesinin nedeni ne? Memleket
soyulurken sessiz kalmak, bu soyguna göz yummak değilse nedir?
1980’den
başlayarak ülkemizde yeni bir asalak sınıf oluştu. Bu sınıfı oluşturan, iş
takipçileri… Bu kişilerin doğru düzgün bir işleri, meslekleri yok! İktidarda
olan partinin üst kademedeki yöneticileriyle iyi ilişkileri var. Böyle olunca
da bürokrasiyle aralarından su sızmıyor. Devletten iş almak isteyenlere,
Ankara’da işi olanlara yardımcı oluyorlar. Yaptıkları işin karşılığı olarak da
komisyon alıyorlar. İş takipçilerin diğer bir çalıma alanı da belediyeler… Hiç
kimse niye sormaz bu kişilerin sabahtan akşama dek kamu kuruluşlarında niye
dolaştığını? Bu komisyoncuların saklı gizlisi de yok! Teknoloji, iletişim
gelişti. Bu nedenle iş takipçileri, görüştükleri siyasetçiler ve bürokratlarla
çektirdikleri fotoğrafları sosyal medyada boy boy yayımlayarak güç devşirmekteler.
Bu iş takipçilerinin lüks bir yaşamı var. Ancak kimse bu kazancın kaynağını
merak etmiyor bile. Evet, bir kişi çalışmadan nasıl böylesi bir varsıllığa
ulaşıyor? Ben merak ediyorum, ilgililer de merak etsin.
1998’de
Ecevit öncülüğünde dönemin Maliye Bakanı Zekeriya Temizel’in hazırladığı ve
TBMM’nin kabul ettiği kısacası “Nereden Buldun Yasası” niye uzun ömürlü olmadı.
Neden, bu yasa daha sonra gelen hükümetlerce yaşama geçirilmedi de yolsuzluk,
rüşvet, kaçakçılığa göz yumuldu. Ülkemiz, bu yasanın uygulanmaması yüzünden
kara para cenneti durumuna getirildi. Ecevit hükümetinin kundaklanmasının
nedenlerinden bir bu yasa mı acaba?
AKP,
2002’de iktidar olduktan sonra “Nereden Buldun Yasasını” uygulamadı? Bu yasanın
uygulanmasını niye erteledi? Ardından 9 Ocak 2013 tarihinde, 4783 sayılı
yasayla ülkemizde ekonomik adaleti uygulayacak, halkın soyulmasını önleyecek,
devleti koruyacak bu yasa neden kaldırıldı?
“Nereden
Buldun Yasası”nın ortadan kaldırılmasıyla meydan kaçakçılara, soygunculara,
vergi yüzsüzlerine, halkı soyup soğana çevirenlere kaldı. Bu kişiler,
varsıllaştıkça halk yoksullaştı. Böylece ülkemizin kaynakları bilinçsizce
tüketildi. Bu durum devleti, halkı güçsüzleştirdi. Bu güçsüzleşmeyle ülkemiz
yaşamsal sorunlarla karşı karşıya geldi. Bu durum, ülkemiz için önemli bir
ulusal güvenlik sorunu. Bu konuda önlem alınmalı ivedilikle. “Nereden Buldun Yasası”
yeniden çıkarılıp uygulanmalı. Unutulmasın ki bir tek Türkiye var. Ülke elden
gidince ne hükümet ne de halk kalır.
Adil
Hacıömeroğlu
20
Ekim 2025
Bence baş makale olacak yazınızı beğendim. Teşekkür ederim.
YanıtlaSil“Saygıdeğer Adil öğretmenim,
YanıtlaSilÇağrınız emsalsiz bir adalet isteği:
“Devletin ve halkın kaynaklarının bir avuç kişi tarafından sistemli biçimde soyulmasına göz yummak, aslında hepimizin erdemine düşen borcu yerine getirmemektir.”
Toplumun hakkı yeniyor, “nereden buldun?” denmeden zenginleşenler çoğalıyor. Bu duruma karşı bir yasa, hesap sorulabilirlik devreye girmeli.Toplumun sabrı tükenirken, adaletsizliğin sessizce yükselmesine susmak da suçun bir parçası oluyor. Gerçek bir ‘nereden buldun’ yasası çıkmalı; çünkü şeffaflık, yalnızca kâğıt üzerinde değil, hepimizin vicdanında da yaşamalı.”
Usunuza sağlık👏Kaleminiz var olsun🙏🏻