YABANCILARDAN BAĞIMSIZLIK DİLENMEZ


Mondros Ateşkes Anlaşması ile Osmanlı hükümeti emperyalistlere teslim oldu. Ardından manda tartışmaları başladı. Birçok kişi İngilizlerin ya da ABD’nin mandası olmak için tartışıyordu. Bu, tam bir teslimiyetti. Bu kişiler, kendilerine ve ulusuna güvenmediklerinden bu yolu seçmişlerdi. Emperyalizme teslimiyetle kurtulacaklarını sanıyorlardı.

Atatürk’ün önderliğinde asker ve sivil bir avuç yurtsever de Anadolu’da emperyalizme karşı bir kurtuluş savaşının örgütlenmesini yapıyordu. Mandacılar ve yazgılarını işgalcilerle birleştirmiş olanlar, Mustafa Kemal Paşa’nın da arkadaşlarının da boşa uğraştıklarını söylüyordu. Ayrıca onların bağımsızlık isteklerinin emperyalistleri kızdıracaklarını ileri sürmekteydiler. Sivas Kongresi, mandacılığı reddetti. Ardından Anadolu’daki ulusal hareket giderek güçlendi.

Bugün mandacılık yok oldu mu Türkiye’de? Üzülerek söylemeliyim ki mandacılık yok olmadı, zaman zaman hortlatılmakta bazı işbirlikçilerce. Uzun süredir bölücülerle FETÖ’cüler, iki de bir emperyalistlerin ülkemize müdahale etmesini istiyor. Bizi, en çok üzen ise son günlerde Atatürk’ün kurduğu partinin yönetimini işgal etmiş birtakım kişilerin kurtuluşu, ABD ve AB’de aramaları. Ülkemizin demokratik yaşamının gelişmesini, özgürlüklerin sağlanmasını emperyalist güçlerden istemekteler. Ondan sonra da kalkıp “Atatürkçüyüm” demekteler. Atatürk, “Bağımsızlık benim karakterimdir.” diye haykırmakta yıllar öncesinden. Ayrıca Batı emperyalizmiyle yaşamı boyunca savaşmış bir önder.

“Türkiye’yi imhaya müteşebbis olanlar, Türkiye’nin imhasında menfaatler ve hayat görenler münferit kalmaktan çıkmışlar, aralarındaki menfaatleri denkleştirerek birleşmişler ve ittifak etmişlerdir. Bunun neticesi olarak birçok zekâlar, hisler, fikirler Türkiye’nin imhası noktasında yoğunlaştırılmıştır. Bu yoğunlaşan şey, asırlar geçtikçe gelecek nesilleri adeta tahripkâr bir anane şeklini almıştır ve bu ananenin Türkiye’nin hayat ve mevcudiyeti üzerinde devamlı tatbikatı neticesi olarak en nihayet Türkiye’yi ıslah etmek, Türkiye’yi medenileştirmek gibi birtakım görünüşteki vesilelerle, bahanelerle Türkiye’nin dâhili hayatına, dâhili idaresine girmişler ve nüfuz etmişlerdir. Böyle müsait bir zemin hazırlamak kudretini, kuvvetini kazanmışlardır. Halbuki efendiler, bu kudret ve bu nüfuz Türkiye ve Türkiye halkında mevcut olan ilerleme cevherine zehirleyici ve yakıcı bir sıvı ilave etmiştir. Bunun tesiri altında olmak üzere milletin ve bilhassa ricalin zihinleri tamamen bozulmuştur. Artık hayat bulmak için, insan olmak için mutlaka Avrupa’dan nasihat almak, bütün işleri Avrupa’nın emellerine göre yürütmek, bütün dersleri Avrupa’dan almak gibi birtakım zihniyetler açılım buldu. (Atatürk’ün Kendi Kaleminden Emperyalizm ve Tam Bağımsızlık, Kaynak Yayınları, 1. Basım: Nisan 2018, s. 181-182)”

Dileğim şudur ki zihinleri bozulmuş ricalin aklını başına alması. Batılı emperyalistler yerine; kendi halkına, ulusunun gücüne güvenerek ülkemizin bağımsızlığı korunur. ABD ve AB’nin kapılarında bekleyerek, onlara yalvararak değil, halkın gönül kapısında dimdik durarak güçlü, demokratik Türkiye ortaya çıkar.

“Halbuki hangi bağımsızlık vardır ki, yabancıların nasihatleriyle, yabancıların planlarıyla yükselebilsin. Tarih böyle bir hadise kaydetmemiştir. Tarihte böyle bir hadise kaydetmek teşebbüsünde bulunanlar, acı neticelerle karşılaşmışlardır. İşte Türkiye de, bu fikir yanlışıyla, bu zihniyet yanlışıyla malul olan birtakım ricalin yüzünden her saat, her gün, her asır biraz daha çok gerilemiş ve daha çok düşmüştür. Efendiler, bu düşüş, bu gerileme yalnız maddiyatta olsaydı hiçbir ehemmiyeti yoktu. Ne yazık ki, Türkiye ve Türkiye halkı ahlaken düşüyor [Bravo sesleri] ve bu halet incelenirse görülür ki, Türkiye Doğu maneviyatıyla başlayan ve Batı maneviyatıyla sona erdirilen bu yol üzerinde bulunuyordu. Batı ve Doğu’nun birleştiği yer üzerinde bulunduğumuzu ve ona yaklaştığımızı zannettiğimiz takdirde Batı asli mayası olan Doğu maneviyatından tamamen kopuyoruz, yalnızlaşıyoruz. Efendiler, hiç şüphesizdir ki, bugün bu memleketi, bu milleti mahvolma ve yok olma çıkmazına sevk eden başka netice beklenmez. (Aynı yapıt, s. 182)”

Atatürk’ün yukarıda vurguladığı gibi hiçbir ülke bağımsızlığını, yabancıların isteği, nasihatleriyle koruyamaz ve kazanamaz. Dünya yüzünde böyle bir örnek yok! Ne yazık ki dün olduğu gibi bugün de kurtuluşu, emperyalistlerde arayan bir siyasetçi kitlesi var. Oysa emperyalizm, bir halka bağımsızlık ve özgürlük değil; tutsaklık verir.

Gazi Paşa, yukarıdaki sözlerinde Doğu’dan kopmamayı öğütlemekte. Onun “Doğu maneviyatı” dediği şey toplumumuz binlerce yıllık gelenekleri, kültürü ve tarihidir.

“Türkiye’yi kendi kendilerine memleketin ve milletin menfaatleri icaplarını yapmakta soysuzlaşmış ve alçak idiler. Türkiye mütefekkirleri adeta kendi kendilerine hakaret ediyorlardı. Diyorlardı ki, biz adam değiliz ve olamayız. Kendi kendimize adam olmamıza ihtimal yoktur. Bizi kayıtsız şartsız canımızı, tarihimizi, mevcudiyetimizi düşman olan ve düşman olduğuna hiç şüphe edilmeyen Avrupalılara vermek istiyorlardı. (Aynı yapıt, s. 182)” Burada Atatürk’ün vurguladığı durum bugüne ne denli uyuyor değil mi?

Bazı siyasetçiler, sözde aydınlar, kendinden ve ülkesinden umudunu kesmişler kurtuluşu emperyalist ülkelerde aramaktalar. Çünkü onların kendilerine ve halkına güvenleri yok!

Sabah akşam halkımızı bilgisiz, yeteneksiz bularak ona hakaret eden gazetecilere, öğretim üyelerine, siyasetçilerin bu söylemleri ve tavırlarıyla kendilerine hakaret ettiklerini burada vurgulamalıyım. Bu yaptıkları,  açıkça emperyalizmin işbirlikçiliğidir.

Atatürk, Anadolu’ya geçip kurtuluş savaşımına giriştiğinde görevinden alındı. Sonrasında İstanbul hükümeti, onun için idam kararı aldı. Böylesine zor durumda gidip Avrupalılardan yardım istedi mi? İstanbul’a basık yapın benim hakkımdaki idam kararını kaldırsınlar, dedi mi?

Bakıyoruz günümüz siyasetçilerine, özellikle de Atatürk’ün partisi CHP’den seçilmiş kimilerine... Gidip ABD ve AB kapılarında yakınıyorlar içinde bulundukları durumdan. “Gelin yanımızda olun. Bizimle dayanışmada bulunun.” benzeri sözlerle yalvar yakar oluyorlar. Demek ki bu kişiler, Atatürk’ü uzaktan yakından zerre kadar tanımamışlar. Atatürk’ün, tam bağımsız Türkiye’yi nasıl kurduğunun farkında bile değiller. Böyle olunca da nerede, nasıl, kimlerle savaşım vereceklerini bilmiyorlar.

Atatürkçülük sözle olmaz. Onun düşüncelerini öğrenerek benimseyip onları içselleştirmekle gidilir Büyük Kurtarıcı’nın yolundan.

Üzülerek söyleyeyim ki, ülkemizde Atatürk’ü savunanların da ona karşı çıkanların da büyük çoğunluğu, Ulu Önder’in düşüncelerini zerre kadar bilmiyorlar. Herkes kendi kafasında, kendine göre bir Atatürk yaratmış. Bu da söylencelerle, kulaktan dolma düşüncelerle oluşmuş.

Türk halkının dört bir yandan emperyalistlerce kuşatıldığı, toprak bütünlüğünün ve ulusal birliğinin tehlikeye girdiği günümüzde herkesin Atatürk’ü doğru kaynaklardan öğrenmesi gerek. Birincil doğru kaynak, bizzat Atatürk’ün ağzından ve kaleminden çıkan sözlerdir. Atatürk’ü öğrenmek, ulusça düşünsel ve siyasal bir seferberliğe dönüşmeli.

                                               Adil Hacıömeroğlu

                                               21 Ekim 2025

 

 


2 yorum:

  1. teşekkürler hocam

    YanıtlaSil
  2. Kalemine Efendi Kalan Adil öğretmenim,

    Dışardan yardım beklemek değil, kendi gücümüze güvenmek gerçek bağımsızlığın ve onurun ta kendisidir. “Bağımsızlık, emekle, inançla kazanılan bir değerdir.Bu derin , anlamlı anlatıma teşekkürler.”Vatanseverliğinize sağlık👏👏Usta kaleminiz var olsun.👏👏🙏🏻💐🇹🇷

    YanıtlaSil