Saat
19.15’te iki haftalık dinlencemizi bitirerek Mürefte’den İstanbul’a dönmek için
yola çıktık. Yolculuk güzel geçmekteydi. Arabayı eşim kullanmaktaydı. Ben de
arka koltukta Atacan’la söyleşideydim. Bu arada Atacan’ın beş yaşında olduğunu
söyleyeyim. Yolculuk sırasında ayçiçeği tarlalarını konuştuk. Türlü ağaçları
anlattım ona. Tabi, o da bana anlattı doğayla ilgili bildiklerini. Yol boyunca
geçtiğimiz köylerdeki tavuk, koyun, keçi ve inekleri önce görme yarışı yaptık. Güneşin
batışını izledik. Ve Atacan’ın “Niye, neden?” diye başlayan sorularına da yanıt
yetiştirmek zorundaydım.
Tekirdağ
girişinden benzin aldık. Meyvelerimizi yıkayıp yola koyulduk. Yol boştu ve
rahat bir yolculuk sürdürmekteydik. Bahçeşehir’e yaklaştığımızda araç yoğunluğu
vardı. Trafik sıkışmaya başladı. İkitelli’ye vardığımızda trafik kilitlendi. Trafik
sıkışıklığını normal karşılamadık. Bunun üzerine radyomuzu açtık. Çok açık bilgi
yoktu, ama bir şeylerin olduğu kesindi. Bu arada birkaç arkadaş aradı. Boğaz
köprülerini jandarmanın ulaşıma kapattığını söylediler. Ankara’da jetlerin
uçtuğunu da eklediler sözlerine. Bu konuşmalar saat 22.00’den hemen sonra yapıldı.
Araçlar
ilerleyemiyor. İnsanlar şaşkın ve sıkıntılı. Aracımızda erzakımız bol. Mürefte’nin
tava ekmeğinden almışız bolca. Bagajda suyumuz var. Bazı sürücülerin su ve
ekmek gereksinimini de karşılıyoruz. Araçların çoğu tır ve kamyon. Arada kalmışız.
Rüzgâr bile esmiyor. Büyük araçlar, rüzgârı kesmekteler. Ayrıca egzozlardan
çıkan atık gazların ısısı da var. Saatler ilerledikçe sıkıntı artmakta.
Saat,
12.00’de Seyrantepe’deyiz. Tam da Galatasaray Arena karşısındayız. Araçlar, bir
milim bile yerinden oynamıyor. Susuzluk, açlık önemli değil. En önemli gereksinim:
tuvalet... Erkekler bir biçimde sorunlarını çözüyorlar. Ya, kadınlar? Bu, büyük
bir sorun. “Kul sıkışmayınca Hızır yetişmez.” demiş atalarımız. Hemen bagajdaki
bir bavulu açıp içinden bir çarşaf çıkarıyorum ve araçların arasında mini bir
ayakyolu yapıyorum küçüksu dökmek için. Oh, dünya varmış!
Anadolu
yakasını, Avrupa’ya bağlayan karşı yol bomboş. Az sonra binlerce kişi bağırarak
yolu doldurdu. Sloganlara ve işaretlere bakınca her türlü siyasal görüşten yurttaşlar
var. AKP’liler bizlere araçlarda bulunanlara laf atıyorlar. “Ne duruyorsunuz,
bize katılın.” Diye. Bazı yolcularla kısa tartışmalar da yaşandı. Ama aklıselim
galip geldi, üzücü bir olay olmadı.
Gecenin
bunaltıcı yorgunluğunu alçaktan uçan uçakların sesi iyicene kaygılı bir duruma
getiriyor. Atacan uykusundan zıplayarak uyanıyor. Bomba atıldığını sanıyor
küçük yavru. Bana sarılıyor, ben de onu şefkatle sıkıca kavrıyorum. Uçaklar
peşi sıra geçmekteler. Arada bir helikopter gürültüsü. Uçak sesini
işittiğimizde Atacan canhıraş bir sesle bağırmakta: “Adil, arabanın camlarını
kapa. Bomba girmesin!” Çocuk işte! Kendince önlem almak istiyor. İkide bir de “Savaş
çıktı” diyor. O da haberleri dinliyor bizimle. Radyonun dediklerini bize
anlatmakta durmadan. Sesi titrek, heyecanlı, kaygılı...Uykusu kaçıyor.
Fatih
Sulatan Mehmet Köprüsü’nün açılmasını bekliyoruz. Bu arada kulaklarımız
radyoda. Her dakika başı bilgileniyoruz. Arayan dostlar eksik olmuyor. Ben de
bazı arkadaşlarımı arıyorum Arayan dostların çoğu, darbenin kimlerce yapıldığını
merak ediyorlar. Ben tereddütsüz FETÖ’yü işaret ediyorum. Halkın sokağa çıkması
güzel. Devletine sahip çıkıyor halk.
Gece
bitti, sabaha yaklaştık. Önce radyodan işittik haberi. Fatih Sultan Mehmet
Köprüsü’nün ulaşıma açıldığını. Çatışmalar olmuş orada. Araçlar yavaşça hareket
etti. Köprüye ulaştık. Köprünün Asya yakasında tanklar var. Birkaç yurttaş
üstlerine çıkmış. Askeri araçlar terk edilmiş. Yol boyunca evine dönen yurttaş
kalabalıkları... Köprü çıkışında trafik yeniden sıkıştı. Mutluluğumuz kısa
sürdü. Eşim direksiyonda yarı uyanık. Ben, arkada Atacan’ı teskin etmekteyim.
Bir an önce uyusun istiyorum. Ama nerde... Trafik akmaya başlıyor. Atacan,
uykuya dalıyor kucağımda saçları terden ıslak. Ola ki derin bir düşün kaygı ve
korku dolu kucağında. Terini siliyorum kâğıt mendille. Dudakları titriyor. Uzun,
dalgalı saçlarını okşuyorum, geriye doğru. Yüzünde çocuk duruşu. Çekik gözleri,
daha da çekikleşiyor.
Eşim,
arabayı hızla sürüyor. Bostancı Köprüsüne gelince neredeyse bayram yapacağız.
Saat beşe gelmekte. Bostancı’daki evimizin önüne park ediyoruz. Ben, Atacan’ı
kucaklıyorum derin düşlerinin terlemiş sabahında. Eşimin sesi işitiliyor. “Evimize
nihayet geldik. Bagajı elleme yarın boşaltırız.”
Eşim,
bir iki çanta alıp apartmana giriyor. Ben de peşinden. Evimize giriyoruz. Uzun
bir gecenin sabahı. Tam da televizyonu açıp koltuklarımıza oturmak üzereyken
alçaktan uçan bir uçağın sabahı kılıç gibi yaran sesi işitiliyor. “Kurtulduk!”
derken bu da ne? Eşim uyuyor hemencecik. Atacan, derin uykularda. Ben,
bilgisayarımı açıp televizyonun başına kuruluyorum. Birkaç saat sonra herkes
uyanıyor. Kahvaltı yapıyoruz.
Atacan
oyuncaklarını istiyor. Odasına giriyoruz. Oyuncak torbalarını ortaya
getiriyorum. Hepsini boşaltıyorum. Bütün hayvanlarını salona taşıyor. “Adil,
hayvanat bahçesi yapacağım.” diyor. Uçaklarını görmezden geliyor. Oyuncak
uçakları çok severdi oysa. Elini bile sürmedi. Ben de hayvanat bahçesi kurmasına
yardım ettim.
Adil
Hacıömeroğlu
16
Temmuz 2016
demek 15 Temmuz.tatil dönüşü ne denk geldi Adil hocam.Kalkışmanıb Fethullahçı subaylarca askerlerce yapıldığını anlamanız siyaseti çok iyi bilmenizden olsa gerek.Aydınlik gazetesinde darbe ile ilgili yazılar aylar öncesinden çıkmıştı sanırım.Vatan partililer olarak darbeye teşebbüs bekliyor ve teyakkuzdaydınız yani.Geçmiş olsun.
YanıtlaSilNe söylenebilirki
YanıtlaSilAklıma boğazları kesilen askerler geliyor.
Halk ve askerler....
Değerli , Adil Öğretmenim size ve ailenize geçmişler olsun kötü bir yolculuk olmuş.Rabbim bşr daha o günleri yaşatmasın.🙏🏻 Mustafa Kemal Atatürk'ün de dediği gibi;
Sil"Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir"
Demokrasi, milli egemenlik kavramlarının önemini bir kez daha vurguladığımız 15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü’nde aziz şehitlerimizi rahmetle anıyor, gazilerimize şükranlarımızı sunuyoruz.🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🥹Fulya Kırımoğlu