15
Temmuz 1916 günü, saat 19.15’te iki haftalık dinlencemizi bitirerek Mürefte’den
İstanbul’a dönmek için yola çıktık. Yolculuk güzel geçmekteydi. Arabayı eşim
kullanıyordu. Ben de arka koltukta Atacan’la söyleşideydim. Bu arada Atacan’ın
beş yaşında olduğunu söyleyeyim. Yolculuk sırasında ayçiçeği tarlalarını
konuştuk. Türlü ağaçları anlattım ona. Tabi, o da bana anlattı doğayla ilgili
bildiklerini. Yol boyunca geçtiğimiz köylerdeki tavuk, koyun, keçi ve inekleri
önce görme yarışı yaptık. Güneşin batışını izledik. Ve Atacan’ın “Niye, neden?”
diye başlayan sorularına da yanıt yetiştirmek zorundaydım.
Tekirdağ
girişinden benzin aldık. Meyvelerimizi yıkayıp yola koyulduk. Yol boştu ve
rahat bir yolculuk sürdürmekteydik. Bahçeşehir’e yaklaştığımızda taşıtların
çokluğu, yolun sıkışıklığı ilgimizi çekti. Trafik sıkışmaya başladı iyice.
İkitelli’ye vardığımızda yol kilitlendi. Trafik sıkışıklığını normal
karşılamadık. Bunun üzerine radyomuzu açtık. Çok açık bilgi yoktu, ama bir
şeylerin olduğu kesindi. Bu arada birkaç arkadaş aradı. Boğaz köprülerini
jandarmanın ulaşıma kapattığını söylediler. Ankara’da jetlerin uçtuğunu da
eklediler sözlerine. Bu konuşmalar saat 22.00’den hemen sonra yapıldı.
Taşıtlar
ilerleyemiyor. İnsanlar şaşkın ve sıkıntılı. Arabamızda erzakımız bol.
Mürefte’nin tava ekmeğinden almışız bolca. Bagajda suyumuz var. Bazı
sürücülerin su ve ekmek gereksinimini de karşılıyoruz. Araçların çoğu tır ve
kamyon... Arada kalmışız. Rüzgâr bile esmiyor. Büyük araçlar, rüzgârı kesmekte.
Ayrıca egzozlardan çıkan atık gazların ısısı da var. Saatler ilerledikçe
sıkıntı artmakta.
Saat,
24.00’te Seyrantepe’deyiz. Tam da Galatasaray Arena’nın karşısındayız. Taşıtlar,
bir milim bile yerinden oynamıyor. Susuzluk, açlık önemli değil. En önemli
gereksinim: tuvalet... Erkekler bir biçimde sorunlarını çözüyor. Ya, kadınlar?
Bu, büyük bir sorun... “Kul sıkışmayınca Hızır yetişmez.” demiş atalarımız.
Hemen bagajdaki bir bavulu açıp içinden bir çarşaf çıkarıyorum ve taşıtların
arasında mini bir ayakyolu yapıyorum küçüksu dökmek için. Oh, dünya varmış!
Anadolu
yakasını, Avrupa’ya bağlayan karşı yol bomboş. Az sonra binlerce kişi bağırarak
yolu doldurdu. Sloganlara ve işaretlere bakınca her türlü siyasal görüşten
yurttaşlar var. AKP’liler bizlere, arabalarda bulunanlara laf atıyorlar. “Ne
duruyorsunuz, bize katılın.” diye. Bazı yolcularla kısa tartışmalar da yaşandı.
Ama aklıselim galip geldi, üzücü bir olay olmadı.
Gecenin
bunaltıcı yorgunluğunu alçaktan uçan uçakların sesi iyicene kaygılı bir duruma
getiriyor. Atacan uykusundan zıplayarak uyanıyor. Bomba atıldığını sanıyor
küçük yavru. Bana sarılıyor, ben de onu şefkatle sıkıca kavrıyorum. Uçaklar
peşi sıra geçmekte. Arada bir helikopter gürültüsü... Uçak sesini işittiğimizde
Atacan canhıraş bir sesle bağırıyor: “Adil, arabanın camlarını kapa. Bomba
girmesin!” Çocuk işte! Kendince önlem almak istiyor. İkide bir de “Savaş çıktı.”
diyor. O da haberleri dinliyor bizimle. Radyonun dediklerini bize anlatmakta
durmadan. Sesi titrek, heyecanlı, kaygılı... Uykusu kaçıyor.
Fatih
Sulatan Mehmet Köprüsü’nün açılmasını bekliyoruz. Bu arada kulaklarımız
radyoda. Her dakika başı bilgileniyoruz. Arayan dostlar eksik olmuyor. Ben de
bazı arkadaşlarımı arıyorum Arayan dostların çoğu, darbenin kimlerce
yapıldığını merak ediyorlar. Ben tereddütsüz FETÖ’yü işaret ediyorum. Halkın
sokağa çıkması çok güzel... Devletine sahip çıkıyor halk.
Gece
bitti, sabaha yaklaştık. Önce radyodan işittik haberi. Fatih Sultan Mehmet
Köprüsü’nün ulaşıma açıldığını. Çatışmalar olmuş orada. Araçlar yavaşça hareket
etti. Köprüye ulaştık. Köprünün Asya yakasında tanklar var. Birkaç yurttaş
üstlerine çıkmış. Askeri araçlar terk edilmiş. Yol boyunca evine dönen yurttaş
kalabalıkları... Köprü çıkışında trafik yeniden sıkıştı. Mutluluğumuz kısa
sürdü. Eşim direksiyonda yarı uyanık. Ben, arkada Atacan’ı teskin etmekteyim.
Bir an önce uyusun istiyorum. Ama nerde... Trafik akmaya başlıyor. Atacan,
uykuya dalıyor kucağımda saçları terden ıslak. Ola ki derin bir düşün kaygı ve
korku dolu kucağında. Terini siliyorum kâğıt mendille. Dudakları titriyor.
Uzun, dalgalı saçlarını okşuyorum, geriye doğru. Yüzünde çocuk duruşu. Çekik
gözleri, daha da çekikleşiyor.
Eşim,
arabayı hızla sürüyor. Bostancı Köprüsüne gelince neredeyse bayram yapacağız.
Saat beşe gelmekte. Bostancı’daki evimizin önüne eğliyoruz arabayı. Ben,
Atacan’ı kucaklıyorum derin düşlerinin terlemiş sabahında. Eşimin sesi
işitiliyor. “Evimize nihayet geldik. Yüklüğe elleme, yarın boşaltıp yükçeleri
taşırız eve.”
Eşim,
bir iki çanta alıp apartmana giriyor. Ben de peşinden. Evimize giriyoruz. Uzun
bir gecenin sabahı. Tam da televizyonu açıp koltuklarımıza oturmak üzereyken
alçaktan uçan bir uçağın sabahı kılıç gibi yaran sesi işitiliyor. “Kurtulduk!”
derken bu da ne? Eşim uyuyor hemencecik. Atacan, derin uykularda. Ben,
bilgisayarımı açıp televizyonun başına kuruluyorum. Birkaç saat sonra herkes
uyanıyor. Kahvaltı yapıyoruz.
Atacan
oyuncaklarını istiyor. Odasına giriyoruz. Oyuncak torbalarını ortaya
getiriyorum. Hepsini boşaltıyorum. Bütün hayvanlarını salona taşıyor. “Adil,
hayvanat bahçesi yapacağım.” diyor. Uçaklarını görmezden geliyor. Oyuncak
uçakları çok severdi oysa. Elini bile sürmedi. Ben de hayvanat bahçesi
kurmasına yardım ettim.
16 Temmuz 2016
demek 15 Temmuz.tatil dönüşü ne denk geldi Adil hocam.Kalkışmanıb Fethullahçı subaylarca askerlerce yapıldığını anlamanız siyaseti çok iyi bilmenizden olsa gerek.Aydınlik gazetesinde darbe ile ilgili yazılar aylar öncesinden çıkmıştı sanırım.Vatan partililer olarak darbeye teşebbüs bekliyor ve teyakkuzdaydınız yani.Geçmiş olsun.
YanıtlaSilNe söylenebilirki
YanıtlaSilAklıma boğazları kesilen askerler geliyor.
Halk ve askerler....
Değerli , Adil Öğretmenim size ve ailenize geçmişler olsun kötü bir yolculuk olmuş.Rabbim bşr daha o günleri yaşatmasın.🙏🏻 Mustafa Kemal Atatürk'ün de dediği gibi;
Sil"Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir"
Demokrasi, milli egemenlik kavramlarının önemini bir kez daha vurguladığımız 15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü’nde aziz şehitlerimizi rahmetle anıyor, gazilerimize şükranlarımızı sunuyoruz.🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🥹Fulya Kırımoğlu