ABD-FETÖ’cü
15 Temmuz darbe kalkışmasından sonra AKP hükümeti çete üyelerine karşı birçok
önlem aldı. Devlet kurumlarında yuvalanan FETÖ’cüler ayıklanmaya başlandı.
Özellikle TSK, Emniyet, Yargı ve Milli Eğitim’de bulunan FETÖ’cülere işten el
çektirildi ve haklarında soruşturmalar başladı. Bu konuda hükümet haklı mı? Haklı...
Darbeye karşı olan her Cumhuriyet yurttaşının desteklemesi gereken bir savaşım
bu.
Ancak...
Plansız,
programsız, aceleci bazı kararlar masumlara, zulme dönüşmekte.
Şöyle
ki...
FETÖ
ile hiçbir ilişkisi olmayan, darbeye karşı savaşımın içinde yer alan,
Cumhuriyet değerlerini içselleştiren, görevini hakkıyla yapan birçok kamu
görevlisi zarara uğramakta. Yani, kuruların arasında yaşlar da yanmakta.
Nasıl
mı?
15
Temmuz’dan sonra FETÖ’cü oldukları belirlenen birçok öğretmene görevden el
çektirildi. Bu nedenle bazı okullarda öğretmen açıkları oluştu. Öğretim yılı da
başladığından dersler boş geçmeye başladı bu okulların bazılarında. Çünkü
birçok okul, FETÖ’cülerin yerini ücretli öğretmenlerle doldurdu. Böylece
öğrencilerin mağduriyeti önlendi.
MEB,
özellikle İstanbul’da bazı okullardaki öğretmen açığını bahane ederek dört bine
yakın öğretmeni (Diğer seksen ilde norm fazlası öğretmenlerle ilgili sayıyı
bilmiyoruz.) evinden ocağından etti.
Nasıl
mı?
OHAL’e
dayanarak hükümetin çıkardığı KHK’lar sürgünün sözde yasal dayanağı. Oysa
yasalar; kazanılmış hakları korur, aile birliğini esas alır ve anayasaya aykırı
olamaz. Bu nedenle MEB’in norm fazlası öğretmenlere uyguladığı yer değiştirmeler,
bu yasal hakları çiğneyerek anayasaya ve insan haklarına aykırı bir durumda. Kurulu
düzenleri olan öğretmenler, bir eşya gibi gitmeleri zor uzak yerlere atandılar.
Bu atama işlemleri sırasında öğretmenlerin eş durumları, çocuklarının okulları,
evlerinin bulundukları adresler dikkate alınmadı. Üstelik borç harç ev sahibi olan
birçok öğretmen zor durumda. Çünkü banka kredisiyle alınan evlerinden
taşınmaları neredeyse olanaksız.
Okullarda
norm fazlası öğretmenlerin belirlenmesi keyfiyete bağlı. Bu konuda aynı ilçede
yer alan okullar arasında bile bir birlik yok! 18.5.2014 tarih, 29034 sayılı
Resmi Gazete’de yayımlanan Milli Eğitim Bakanlığına Bağlı Eğitim Kurumları
Yönetici ve Öğretmenlerinin Norm Kadrolarına İlişkin Yönetmeliğin “Sınıf Öğretmeni Norm Kadrosu” başlıklı 16.maddesi,
1.fıkrasındaki “İlkokullarda, öğrenci sayısı 10’dan az olmamak şartıyla açılan
her şube için 1 sınıf öretmeni norm kadrosu verilir.” hükmü göz önüne
alınmamakta. Okullarda norm kadrolar belirlenirken bu yasa hükmüne uyulmamakta.
Okul müdürleri, bu konuda farklı uygulamalar göstermekte. Yönetmeliğe göre
okullarda sınıf mevcutları en az on kişiden oluşturulması gerektiği
söylenmekte. Uygulamaya bakıldığında okullarda farklılıklar göze çarpmakta. Bazı
okul müdürleri, daha az öğretmenle çalışmayı yeğlemekte. “Daha az öğretmen,
daha az sorun” mantığıyla yöneticilik yapmak istemekteler. “Okullar olmasa Maarif’i
ne iyi yönetirdim.” diyen Osmanlı dönemindeki bakan gibi davranmaktalar. Okul
müdürlerinin bazıları, bu uygulamayla yasları hiçe saymaktalar, tıpkı FETÖ’cüler
gibi. Anlaşılacağı üzere hükümet kendi
çıkardığı yasaya uymamakta. Oysa yasalar uygulanırken yurttaşın hakları ve kamu
çıkarları korunur.
Diyelim
ki öğretmenler norm fazlası... Onların tercihleri göz önüne alınarak atamalar
yapılmalıydı. Oysa resen atamalarda tercihler söz konusu olmadı. Resen
atamalarda öğretmenlerin nasıl atandıkları konusunda bilgi sahibi olmak olanaksız.
Hangi öğretmenin, kaç puanla nereye atandığı bilinmemekte. Bu atamalar hangi
ölçütlere göre yapıldı? Oysa bunları öğrenmek her öğretmenin hakkı.
Kadıköy-Bostancı’da
çalışan ve meslekte yirmi altıncı yılını doldurmuş bir öğretmen Çekmeköy-Alemdağ’a
atanıyor. Gidiş-geliş en az beş saat... Taşınmak büyük bir maddi-manevi külfet.
Engelli bir eş, okula giden bir çocuk var.
Bir
başka öğretmen, Çekmeköy Alemdağ’dan Esenler’e atanmış. İstanbul’u bilenler, bu
öğretmenimizin sıkıntısını, karşılaşacağı olanaksızlıkları anlar. Ancak Milli
Eğitim yöneticileri anlamamakta işin insanlık dışı yanını. Bu öğretmenimiz,
meslekte on bir yılını doldurmuş.
Kadıköy’de
çalışan bir kadın öğretmen Silivri’ye atanmış. Öğretmenimiz, devlet emridir, demiş.
Tüm zorlukları göze almış olağanüstü bir özveri göstererek evini Silivri’ye
taşımış. O da ne? Silivri’de norm fazlası olmuş öğretmenimiz. Şimdi kendinizi o
öğretmenimizin yerine koyun. Ne yaparsınız?
Öğretmenler
iki şeye mecbur edilmekteler. Ya eşinden boşan, aileni dağıt ya da mesleğini bırak.
Bu ruh durumundaki öğretmelerin, bu koşullarda öğrencilere yararlı olmaları
düşünülebilir mi?
Norm
fazlası gösterilerek sürgün edilen öğretmenlerin çoğu kadın. Yine çoğu anne ve
eş... Eşlerinin bir işi, çocuklarının bir okulu var. Hepsi Cumhuriyet’e
bağlı... Neredeyse hepsi muhalif sendikalara üye. Çoğunu emekliliği yakın. Ne yazık
ki muhafazakâr yöneticiler bunları görmemekteler. Aile dünyanın her türlü
rejiminde korunur. AKP’li yöneticilerin umurunda değil. Sendikalar etkisiz bu
sürgünler karşısında. Gereksiz birçok konuda eyleme geçen sendikalar suskun.
Erkelerini öğretmenlerin mesleki hakları için değil de küçük siyasal hesaplar
için harcayan sendikalar suskun.
Norma
fazlası dört bin öğretmenin resen atanması konusunda medyadan ses seda yok!
Özgür(!) medyamız meleklerin cinsiyetini tartışmayı sürdürmekteler.
Sürgün
edilen öğretmenler mi? Yazgılarına terk edilmişler. Haksızlığa uğramış, mağdur
edilmiş kişinin yanında olmak insanlık erdemidir, diye öğretilmişti
okullarımızda yıllarca. Bu gidişle insanlığı da erdemli olmayı da çok
özleyeceğiz.
Adil
Hacıömeroğlu
31
Ekim 2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder