Koronavirüs salgını nedeniyle nüfusumuzun önemli bir bölümü evlerinde oturmakta.
Zorunlu durumlar ve ivedi gereksinimler olduğunda ancak o zaman dışarıya
çıkılıyor. Kentlerin sokakları bomboş. Birçok işyeri kapanmış durumda.
Salgının
yayılmaması için alınan önlemlerin başında sokağa çıkmamak, kalabalık yerlerde
bulunmamak gelmekte. Bunun için de insanların bir araya gelmemesi için evde
oturmak gerek.
Salgını
önlemek için temizlik çok önemli. Uzmanlar, bedensel temizliğin çok önemli
olduğunu söylemekteler. Bu nedenle kaygılanan insanlarımız, evlerinde tuvalet kâğıdı,
peçete, kolonya, sabun biriktirmekteler. Bu ürünlerin satıldığı dükkân rafları
bomboş. Beden temizliğinin yanı sıra tinsel temizlik de vazgeçilmez koşul.
İnsanların
çoğunun, covid 19’dan değil, virüsün bulaşma korkusundan öleceğini düşünmekteyim.
Toplumdan soyutlanarak hastalığın bulaşması ve ölüm korkusuyla geçen zamanın
kişilerin tinsel durumunu mahvedeceğini söylersek yalan olmaz.
Neyse
asıl konumuza dönelim. Yurttaşlarımızın önemli bir bölümü, uyarıları dikkate
alarak evlerine çekilirken bir kısım yurttaşımız ise sokaklarda gezmeyi
kahramanlık sanmakta. Gerekli olamadığı halde dışarı çıkan kişi, salgının
yayılmasına neden olmakta. Bu gerçek ortadayken sokağa çıkmanın mantığı nedir?
Kovid
19’un daha çok yaşlılara zarar verdiğini tüm uzmanlar söylemekte. Buna karşın yaşlı
yurttaşlarımızın bir bölümünün evde oturmaktan sıkılarak dışarıya, dolaşmaya
çıkması ilginçtir. Bu davranış, hastalığın yayılmasını hızlandırmakta, birçok
önlemi geçersiz kılmakta. Bu durum karşısında Denizli, Balıkesir ve Edirne
belediyeleri park ve caddelerdeki oturakları kaldırdılar. Bu oturaklarda akşama
dek oturup zaman geçiren yaşlılar, bu duruma tepki gösterdiler. Çünkü
insanlarımızın vakit geçirmesi, birkaç ahbap bulup laflamakla oluyor. Bu
alışkanlık, insanlar tek başına kaldıklarında zamanı nasıl geçireceklerini
bilememelerinden olmakta. Bu arada yaşlıların evde oturmasını sağlamak için
Konya Büyükşehir Belediyesi’nin, altmış beş yaş üstü kişilerin belediye
otobüsleri için kullandıkları ücretsiz kartları geçici olarak iptal ettiğini de
söyleyelim.
Çevremizdeki
çoğu kişinin düşküsü (hobisi) yok! İnsanların, düşküsü olmayınca zamanı verimli
ve sıkılmadan geçirmesi olanaksızlaşmakta. Özellikle kentlerde sosyal
ilişkileri zayıf, doğadan uzak yaşayan insanların düşkü edinmesi onun yaşamını
kolaylaştırır. Bu nedenle hangi yaşta olursak olalım kesinlikle bir düşkü
edinmeliyiz.
Toplumuzun
alışkanlık durumuna getirmediği önemli bir şey, okumaktır. Okumak, bir düşkü
değil; kişinin yaşamsal gereksinmeleri arasındadır. İnsan yaşamı için yeme,
içme, uyuma, soluk alma neyse okuma da odur. Kitap okuma, insan yaşamının bir
parçası olmalı.
Toplumumuzda
okuma alışkanlığı yaygınlaşmadığından insanlarımız, yalnız kaldıklarında
evlerinde ne yapacaklarını şaşırmaktalar. Zamanını televizyon izlemekle geçiren
kişi, bir süre sonra sıkılıyor. Çünkü televizyonlarda sürekli aynı şeyler
yineleniyor. Bu yinelenme, insanı yorup sıkıyor. Televizyon ve internet
evlerimize gireli ailece söyleşmeyi unuttuk sayılır. Evde otururken hatta
yemekte bile neredeyse herkes cep telefonuyla meşgul. Bu durum, kişiler
arasındaki iletişimi öldürürken doğru bilgi edinme yollarıyla tartışma
kültürünü yok etmekte. Bunun içindir ki insanlarımız, evde sıkılmadan zaman
geçiremiyorlar.
Peki,
ne yapmalıyız? Her buhran dönemi, aslında toplumlar ve kişiler açısından bir
fırsattır. Kişi ve toplumlar; böyle dönemlerde sağlıklı düşünme, yaşadığı
olumsuzlukların nedenlerini ortaya çıkarma, bir daha aynı kötü duruma düşmemek
için neler yapması gerektiğini araştırır. Böylece yeni yollar, daha sağlıklı
kurumlaşmalar, yeni ekonomik anlayışlar, yeni sistemler, yeni kişisel ve
toplumsal düzenler, dayanışmayı artıracak yeni kurallar ortaya çıkar.
Evlerde
oturmak zorunda kaldığımız bu salgın ve buhran döneminde toplumuzun en çok
eksik kaldığı okuma konusunda atılım yapma zamanıdır. Okuma alışkanlığı edinme
fırsatı önümüze çıkmıştır. O zaman bu fırsatı değerlendirelim. Okuma alışkanlığı
kazanan yaşlılar, sokağa çıkmak zorunda kalmaz. Belediyeler de park ve
sokaklardaki oturakları sökmez. Okuma alışkanlığı kazanan yaşlılar, gençlere de
örnek olur. Böylece Türkiye, bilgisizliği yenerek geleceğini garanti altına
alır. Bu alışkanlık sayesinde dışarı çıkmayarak kovid 19’un toplum içinde yayılmasını
önleyerek büyük acılar yaşamaktan kurtuluruz.
Evet,
önümüzde bilgisizlikle savaşmak için altın bir fırsat durmakta. Durup bakacak
mıyız, yoksa kolları sıvayıp işe girişerek kitaplarla büyük bir dostluğun
temellerini mi atacağız?
Adil
Hacıömeroğlu
21
Mart 2020
Ahh keşke yapılabilse Adil bey. Parklarda oturup nefes alan yaşlılarımızın ne kadarı kitap okuyor ki. Çoğu daha önce kahvehanelerde zaman geçiriyordur. Değil yaşlılarımız, gençlerimizde de kitap okuma alışkanlığının çok düşük olduğunu düşünüyorum. Çünkü anne babaları da okumuyor. Maalesef...
YanıtlaSilO nedenle “çocukların geleceğini aileden daha çok ilkokul öğretmenleri belirler” derim. Son dönemde öğretmen olmak isteyen gençlerin çoğunluğuna bir bakın, devlete kapağı atmanın en kolay yolunun öğretmenlik olduğunu düşünenlerdir. Bugün olmazsa yarın diyerek atama bekleyenleri de unutmayalım.
Annecim “Çocuklar bizim geleceğimizdir” derdi. Ülkemdeki tüm çocukların, annem gibi düşünen öğretmenlerle karşılaşması dileğiyle, hoşta kalın...
Şükran Balekoğlu Yamak
Kitap okumak için bir heyecan duymak gerek, bu heyecanı oluşturacak sey kişiye özel eğilimler...
YanıtlaSil