Sosyal
medya yaşamımızın içinde… İnsanların büyük bir çoğunluğu, sosyal medyadan
öğreniyor birçok şeyi. Sosyal medyanın yönlendirmesiyle siyasal, toplumsal
duruşunu belirliyor çoğu kişi. Yüzünü görüp sesini işitmediği, paylaşımlarındaki
asıl amacını, siyasette hangi odakların temsilcisi olduğunu, hatta adını sanını
bilmediği kişilerin görüşleri kolayca paylaşılmakta sorgulama yapılmadan. Bu
arada sosyal medyadaki kişilerin çoğunun kimliğinin sahte olduğunu da belirtmeliyim.
Sosyal
medya, tüm dünyada olduğu gibi ABD’nin denetiminde. Birçok ülkede kendi
çıkarları doğrultusunda kamuoyu oluşturmak ve bozgunculuk yapmak için sanal âlemi
kullanmakta bu emperyalist güç. Sosyal medya aracılığıyla bir siyasetçi,
sanatçı, bilim adamı bir anda şeytanlaştırılabilir, linç edilebilir.
Korona
salgınıyla savaşım; ülkelerin gücünü, toplumsal dayanışmasını, kurallara
uyumunu, sağlık sisteminin işlerliğini gösteren önemli bir alan. DSÖ’nün
uluslararası dayanışma gösterisine karşın salgınla savaşımda ülkeler arası
rekabet de söz konusu. Her ülke kendi sağlık sistemini öne çıkarmakta. Bu
nedenle zaman zaman bazı ülkeler, diğerlerini virüsün yayılması ve salgın
konusunda gerekli duyarlılığı göstermeme konusunda suçlamaktalar.
Ülkemizde,
korona ile ilgili ilk bulaşın görüldüğü 11 Mart 2020’den itibaren büyük bir toplumsal
dayanışma içine girdi. Ne yazık ki bazı kişiler ve odaklar, bu dayanışmayı
bozmak için sosyal medyada bozgunculuğa ve asılsız kışkırtmalara soyundu. Hatta
işi daha da ileri götürerek salgını, iktidara muhalefet aracı olarak
değerlendirme yoluna gitti bazıları.
Ben
de sosyal medya kullanıyorum. Kişisel olarak tanımadığım kişilerin, kimliğini ve
siyasal görüşlerini bilmediğim kurumların iletilerini paylaşmam. Genellikle
kendi görüşlerimi yazarım. İletilerimin özgünlüğüne önem veririm.
Sosyal
medyada bir hanımefendi şöyle yazmış:
“Çok
vaka var, çok… Bu nedenle ambulanslar bile siren çalmadan gelip alıyor
hastaları. Saklıyorlar koronavirüslüleri.”
“Hanımefendi,
durup dururken cankurtaranlar neden siren çalıp insanları rahatsız etsin? Nasıl,
nereye saklıyorlar koronavirüslüleri?”
“Cankurtaran,
siren çalmak zorunda… Bakın gizli gizli götürüyorlar.”
“Cankurtaranın
siren çalmasının nedeni, trafiğin yoğun olduğu yerlerde kendisine yol açmak
içindir. Şu anda yollar boş. Açılacak yol yok! Boşu boşuna gürültü kirliliği
yapmanın bir nedeni var mı?”
“Olsun,
yine de siren çalınmalı. Biz bilelim, hastalar nereden, hangi evlerden
gidiyor?”
“Bilseniz
ne olacak? Onları siz mi iyileştireceksiniz?”
“Yok,
bizim bilmemizde yarar var.”
“Cankurtaranın
aldığı her kişi, kovid 19’lu değildir. Belki başka hastalıklar nedeniyle
gidenler de vardır.”
“Yine
de biz bilelim. Sirenler çalması gerek, usul böyle…”
Yukarıdaki
karşılıklı yazışmada görüldüğü gibi hanımefendi ülkesine güvenmiyor.
Kışkırtmaların etkisiyle halk üzerinde ürkü, güvensizlik, çaresizlik duygularını
yaygınlaştırmak istemekte bilerek ya da bilmeyerek.
Salgının
başlamasıyla saldırıya geçti ABD destekli FETÖ ve PKK. Ülkemizi, salgının dünyadaki
merkezi olarak göstermek için sürekli olarak sayrı ve ölü sayısının
saklandığını yaymaktalar. Bu yolla ülkemiz ekonomisini çökerterek toplumsal
dayanışmasını yok etmek istemekteler. Ne yazık ki AKP iktidarına muhalefet
etmekten başka amacı olmayan birçok kişi de bu ihanet örgütlerinin tuzağına
düşerek onlara alet olmaktalar. Böylece kendi ülkelerinin salgına karşı
savaşımını baltalayan bozgunculuğa hizmet ediyorlar.
Salgınla
savaşım devletimizin öncülüğünde olmak zorunda. AKP’ye muhalefete sonuna dek evet!
Ancak AKP’ye muhalefet edeceğim diye devlete, halka, sağlık sistemine muhalefet
etmeye hayır! Devlet de halk da sağlık sistemi de bizim.
Adil
Hacıömeroğlu
20
Mart 2020
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder