13
Mart 2020 Cuma gününden beri ailecek evdeyiz. Yani on dört gün olmuş. On dört
gündür kimseyle görüşmedik yüz yüze. Tam da doğum günümde kendimizi karantinaya
aldık. Eşim ve oğlum, bu zaman dilimi içerisinde dışarıya hiç çıkmadılar, evde
adeta hapisler. Bir dakika bile dışarıya çıkma istekleri yok! Bense gün aşırı
evin gereksinmelerini karşılamak için markete, fırına gidiyorum. Bu gidişler,
çok kısa olmakta. İvedi gereksinimlerimizi alıp hemen eve dönüyorum.
Eve
döndüğümde elimdeki torbaları kapının girişine, içeriye bırakıyorum. Eşim,
onları alıp mutfağa götürüyor. Gerekli önlemlerden sonra torbaların
içindekileri yerleştiriyor. Bense doğru banyoya giriyorum. Kabanımı askıya asıp
doğruca balkonda havalandırmaya bırakıyorum. İki günde korona kalmaz sanırım
giysilerimde. Soyunup dış iç giysilerimi çamaşır makinesine atıp hemen banyoya
giriyorum. İyice yıkandıktan sonra giyinip salona geçiyorum.
Televizyonlarda
aklı başında yorum yapanlar, iki günde bir alışverişe çıktığımda birkaç metre ara
bırakarak konuştuğum tanıdıkların, tanımadıkların, dükkân çalışanlarının,
telefonla söyleştiğimiz Türkiye’nin farklı illerindeki dostlarımın ortak
görüşü; ülkemizde ivedilikle sokağa çıkma yasağının uygulanmasıdır. Bu yasakla
salgının yayılmasının önleneceği herkesin ortak düşüncesi. Peki, herkesin
düşündüğü sokağa çıkma yasağı konusunda hükümet neden ayak sürümekte.
18
Mart 2020 Çarşamba günü Cumhurbaşkanı Erdoğan, kamuoyunun günlerce beklediği “Koronavirüse
Karşı Ekonomik İstikrar Kalkanı”nın maddelerini açıkladı. Ne yazık ki halkın beklentileri
boş çıktı. Deyim yerindeyse dağ fare doğurdu. Erdoğan’ın açıklamalarında en
önemli şey, özelleştirmelerin eleştirilip kamuculuğa vurgu yapılmasıydı. Bunun
dışında özellikle dar gelirli halkı rahatlatacak herhangi bir çözüm ne yazık ki
yoktu. Böyle olunca da çalışmak zorunda olan ve özellikle günlük para karşılığı
iş yapan emekçi kesim, işe gitmek zorunda kalıyor.
İnsanları
“ya acından öleceksin ya da kovid 19’dan” ikileminde bırakmak son derece
yanlış. Birçok işyeri kapandı. Bu işyerlerindeki emekçilerin çoğu yevmiyeyle
çalışmaktalar. Bir günde on binlerce insan parasız pulsuz evlerine kapanmak zorunda
kaldı. Ne yazık ki devlet yöneticileri, bu insanların ne yiyip içeceğini
düşünmemekteler.
Sokağa
çıkma yasağı konusunda hükümetin ayak sürümesinin nedeni tamamen ekonomik.
Yasak konunca birçok sektörde çalışma sona erecek. Birçok emekçi, işsiz
kalacak. Küçük esnaf zor durumda kalacak. Hükümetin bu işsizler ve küçük
esnafla ilgili bir destek programı yok! Suriyeli mültecilere kırk milyar
harcadıklarını söyleyen Erdoğan’ın kendi emekçileri için ayıracak kırk kuruşu
yok! Konuşmasında yaşlılara kolonya ve maske vereceklerini söyledi. 2002’den
beri süren sadaka ekonomisinin sürdüğünü göstermekte bu anlayış.
Salgına
karşı ekonomik program ortaya koyamayan AKP hükümeti, yangından mal kaçırır
gibi Kanal İstanbul’un ihalesini yaptı. İhaleyi yapan görevliler maskeli. Acaba
bu maskeler kovid 19’dan korunmak için mi, yoksa bir ekonomik ayıbı örtmek için
mi?
AKP
hükümetinin öncelikli görevi sokağa çıkma yasağı koyarak salgını önlemek ve
halkının sağlığını, canını korumaktır. Sokağa çıkma yasağı nedeniyle ekonomik
yitime uğrayacak emekçilere yaşamlarını sürdürebilecekleri ekonomik desteği
vermektir. Devletimizin parası varsa bu, yurttaşları için harcanmalı. Devlet
bütçesi, birkaç yükleniciyi varsıllaştıracak saçma sapan bir kanal inşaatına
harcanmamalı.
Unutmayalım
devlet de hükümet de halk için var. Halkını düşünmeyen hükümetler ayakta
kalamaz. AKP hükümetine uyarımdır. Akılcı olamayan işler yaparsanız hem
iktidardan düşersiniz hem de kendi elinizle PKK ve FETÖ’yü hükümet yaparsınız.
Bu vebali kaldırabilir misiniz? Hadi, yanıt verin bakalım.
Adil
Hacıömeroğlu
27
Mart 2020
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder