Çocuklarda
çok fazla görülen bir davranış biçimidir. Sanmayın ki dünyanın en günahsız
varlıklarının bu davranışı, doğuştan gelir. Tabi ki hayır! Bu davranışı,
büyüklerden öğrenirler. Çünkü çocuklar, davranışları ve edindikleri huyları
büyüklerinden kopyalarlar. Çocuk, büyüklerinden göre göre öğrenir. O, gördüğü
davranışları yansıtan bir aynadır aslında.
Bir
çocuğa, yaşamın herhangi bir alanında yanlış yaptığı bir şeyle ilgili uyarıda
bulunduğunuzda “Ama arkadaşım da yanlış yaptı.” diyerek yanlışının olağanlaştırıp
savunmaya geçer. Oysa benzer bir yanlışı yapan arkadaşlarına da daha önce
yanlışları söylenmiştir. Belki de onlara bu yanlışlar, daha sert tonla anlatılmıştır.
Bunun hiçbir önemi yoktur o çocuk için. Çünkü onun anlayışına göre başkası
yanlış yapınca kendisinin de yapması olağandır. Hatta bu anlayış, giderek “Başkasının
yanlışı, senin yanlışını doğru yapar.” gibi saçma sapan bir noktaya getirir
insanı.
Öğrenci
ders dinlemez, sıkılır. Bu, olağandır. Çünkü bir kişinin bir derse ilgisini
kırk dakika boyunca aynı düzeyde tutması beklenemez. Ancak bazı öğrencilerde bu
ilgisizlik, süreklidir. “Dersle ilgilen çocuğum.” deyip uyardığınızda parmağıyla
başka bir arkadaşını göstererek “Bak o da dinlemiyor.” diyerek kendini savunur.
Başkasının dersi dinlememesi ona göre yanlışını doğru yapmıştır. Bu uyarı da
yine ona göre haksızdır.
Birinin
yaptığı yanlış iş, başkasının aynı yanlışı yapmasını gerektirmez. Birinin yaptığı
yanlış, diğerine yanlış yapma hakkı tanımaz. Bunu kendinde hak görmek, doğrudan
kaçmaktır.
Bir
hırsız, yaptığı işi savunurken “Başkaları da hırsızlık yaptığı için ben de çaldım.
Bunun neresi yanlış? Bak herkes çalıyor.” diyemez. Bu ve benzeri söylemler,
hırsızlık özelinde yapılan kötü işleri olağanlaştırıp meşrulaştırır.
Çocuklarda
böyle de büyüklerde farklı mı yanlışlar karşısındaki tutum? Tabi ki değil.
Yazımın başında çocukların birçok davranışı, büyüklerinden öğrendiklerini
söylemiştim. Siyaset dünyası; liberal esintiler esmeye başladığından beri bir
çürüme, kokuşma yaşamakta. Siyasetin asıl amacı olan halka hizmetten, kendine
çıkar sağlamaya doğru bir evrilme var. Bu da siyasetçiye güveni azaltmakta.
Ülkemizde
partileri destekleme, son yıllarda futbol takımı taraftarlığına dönüştüğü için
düşünceyi, savunulan siyaseti, partilerin görüşlerini, programlarını, seçim
bildirgelerini sorgulama, öğrenme ortadan kalktı. Benin tuttuğum takım, pardon
parti söylemişse gerçeği söylemiştir; yapmışsa doğru yapmıştır; anlayışı egemen
destekçilerin büyük çoğunluğunda. Böyle olunca da partilerin yanlışları giderek
çoğalmakta. Nasıl olsa kemikleşmiş bir taraftar kümesi var. Yanlışı da doğruyu
da savunsa iyi de kötü de yapsa taraftarlar kaya gibi arkasında durmakta. Bu
durum, ülkemiz düşünsel yaşamına da büyük zarar vermekte. Tartışma, araştırma,
inceleme, sorgulama, öğrenme gibi insanın düşüncesini geliştirecek eylemlerden
uzaklaşmakta yurttaşlarımız. Bu tutum kadar Türk düşünce yaşamına darbe vuran,
ihanet eden başka bir şey olmasa gerek. Bu durum ülkemiz yurttaşlarını
bilgisizleştirmekte.
Parti
taraftarları, taraftarı oldukları partinin bir yanlışını söylediğinizde “Bizi
eleştirme, karşıtımızı eleştir.” diye feryat etmekteler. “Kol kırılır, yen
içinde kalır.” mantığıyla davranmaktalar. Hemen ardından eklemekteler: “Karşıtımız
olan parti de aynı yanlışı yaptı, neden onu eleştirmiyorsunuz?” Oysa o karşıt
parti daha çok eleştirilmiştir. Ancak taraftar tutuculuğu, öylesine gözleri
görmez yapmıştır ki o eleştirileri görmesi olanaksızdır. Aslında görmeyen, göz
değil; ustur. Bir tarikat ayinindeki müritler gibi sabahtan akşama dek hiç
susmadan karşıtına aynı şeyleri yineleyerek ve küfrederek kendilerini tatmin
etmekteler.
Hırsız,
hırsızdır; kim çalarsa çalsın. Düşüncesi ne olursa olsun...
Yanlış,
yanlıştır; kim yaparsa yapsın; ne adına yapılırsa yapılsın…
Bilgisizlik,
bilgisizliktir; giderilmesi gereken toplumsal bir virüstür, kimde ve nerede
bulunursa bulunsun…
Düşüncesizlik,
toplumu kemiren bir faredir; kimde bulunursa bulunsun…
Bir
partinin soygunculuğu, ona muhalefet eden partiye de aynı hakkı tanımaz.
Tanırsa bu, soygunculuğu meşrulaştırır.
Bir
partinin belediye başkanının yanlış uygulamaları, onun yerine gelen başka bir
partinin belediye başkanına aynı yanlışları yapmayı hak kılmaz. Çünkü sen, onun
yanlışlarını eleştirerek geldin, doğruları yapmak zorundasın.
Eğer
bugün istemediğimiz kişilerce yönetilmekteysek; bilelim ki o kişilerin yönetime
gelmesine, daha öncekilerin yaptıkları yanlışlar yol açtı. Yeni yollar açmamak,
yeni nedenler üretmemek için doğruyu yapmak zorundayız. Halkın sorumluluk
verdiği kişiler, halktan uzaklaştığında yanlışa düşerler. Bunun için sürekli
yineliyoruz: Atatürk’ün halkçılık ilkesini yaşama uygulayalım, sözde kalmasın
bu.
Eskilerin
“Yanlışı babam yapsa söylerim, karşı çıkarım.” sözünü ne tez unuttuk? Özgür,
sorgulayıcı yurttaşlıktan, tutucu taraftarlığı neden geçtik? Bu geçişimizi
kimler istedi? Bizi; taraftar tutuculuğunun kör kuyusuna atanlar, hangi
gerçekleri görmemiz istememekteler acaba?
Dün
yanlışa karşı çıktım, bugün de karşı çıkıyorum, yarın da karşı çıkacağım. Ömrüm
yettiğince doğruyu egemen kılmak için savaşacağım. Fikret’in dediği gibi, hak
bellediğim yolda yalnız da kalsam yürüyeceğim.
Adil
Hacıömeroğlu
20
Haziran 2020
Çok başarılı bir yazı, sağdan sola her cenahtan kişiye okutmak lazım.
YanıtlaSil👏🏻👏🏻👏🏻
YanıtlaSilAile büyükleri, özellikle anneler, çocukların doğru ve iyi yetişmeleri açısından en az birer öğretmen sorumluluğu taşımalıdır.
SilÇocuk özyapısını (karakterini, kişiliğini) ailede kazanır.
İlk eğitim ailede başlar.
Her çocuk, yetiştiği ailenin AYNASIDIR.
Aile büyükleri, çocuklarına bakıp kendi yanlış ve doğrularını görebilirler.Aile bireyleri etkileşim biçimi
kişiliğini biçimlendirmektedir. Sevgi, saygı, yardımlaşma, dayanışma, hoşgörü, iletişim, sadakat gibi değerlerin kazandırılmasında aile önemli rolü bulunmaktadır. .Anne ve baba rol modeldir. Vatan’nına faydalı , kendidoğrubildikleridoğrultusunda,dürüst,kimseye boyun eğmeyen,kişiliğinden ödün vermeden insan olabilmenin bize gösterilen hayat felsefesiyle aydınlık yarınlara ulaşmak dileğiyle ..Teşekkürler hocam kaleminize sağlık👏✍️🍀🌺Fulya Kırımoğlu
Siyaset konusunda halkın çoğunluğu yeterli donanıma sahip değil. Çoğu bilinçsizce, kendine göre sebeplerle partisine destek vermekte. Yirmi küsür yıldır itktidarda sefa süren siyasilerin tutunduğu tek silahları dindi ki bu güçlü bir silahtı onlar için. Başarılı da oldular. Bir kesime; söze Allah, bismillah ile başlamaları yetti. Oysa arkasında dönen dolapları, soygunculuğu, ihanetleri, ülke kaynaklarının peşkeş çekilmesi, ekonominin dibe vurması, yapılan haksızlıkları, eğitimin başarısızlığı, ülkenin kalkınması için tek adım atılmamasını göremediler. Görmedikleri için de sorgulamadılar. Emperyalist tuzağından tez zamanda kurtulmak zorundayız. Yazınızda da belirttiğiniz gibi halkçılık ilkesi bilincinin bir an önce benimsenip, sömürülmeye son verilmelidir.
YanıtlaSilTemennim onların yanlışlarının; diğerlerinin yanlış yapmasına cesaret ve bahane değil ders olur.
Nilgün Baş