SALGININ KİRLETTİĞİ TÜRKÇE


        Korona ile bazı yabancı kökenli sözcükler çok kullanılır oldu. Yabancı kökenli bir sözcüğün Türkçesi varsa yabancısını kullanmak niye? Bir sözcüğün Türkçesini kullanarak hem dilimizi yabancıların etkisinden kurtarırız hem de kullandığımız sözcüklerin anlamlarını daha iyi kavrarız. Ayrıca Türkçenin ezgisel güzelliğinden yararlanırız. 

    “Ara(mesafe-Arapça), dokunuş/değinti(temas-Arapça), doruğa çıkmak(pik yapmak-İngilizce), ilgi(alaka-Arapça), olay(vaka-Arapça), olumlu(pozitif-Fransızca), olumsuz(negatif-Fransızca),  önlem(tedbir-Arapça) salgın(pandemi-Yunanca), sorun(problem-Fransızca), yalıtım(izolasyon-Fransızca)…” Bunlar son günlerde sıkça kullanılan sözcükler. Ancak Türkçe olanlarını değil de ayraç içinde yazdığım yabancı kökenli olanlarını kullanmak niye? Böyle günlerde insanların gözü, kulağı uzmanlarda olur. Küçücük çocuklar bile uzmanlara kulak vermekteler. Başta çocuklar olmak üzere halkımızın konuştuğu Türkçeye özen göstermek hangi görevde, meslekte olursa olsun herkesin görevi. Çocuklarımızın anne sütü saflığındaki kulaklarını yabancı sözcüklerle kirletmenin ne anlamı var?

        Birtakım dostlarımız, Türkçenin yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarılarak özleşmesini neden bu kadar çok isteyip savunduğumuzu sormaktalar. Anlatalım...

        Öğretmenlik yaşamımda hem öğrencilerimde hem velilerimde hem de arkadaşlarımızda yazı ya da konuşma dilindeki yanlış okunup yazılan sözcüklerin yüzde yüze yakınının yabancı kökenli sözcükler olduğunu saptadım. Örnekleyelim… “İmtihan, inkılap, muvaffakiyet” sözcükleri Türkçe değil. Bu sözcükleri, birçok kişi yanlış söyler. Yanlış yazanların oranı ise daha da çok. “İmtihan” sözcüğünü, çoğu kişi “imtaan, imtiyan. imtian, imtahan, imtean…” biçiminde yazmakta. Diğerlerinde de durum üç aşağı beş yukarı aynıdır. Burada özellikle “inkılap (devrim)” sözcüğünün “inkilap (köpekleşmek)” biçiminde söylendiğini belirtelim. Atatürk, “inkılap” sözcüğünün yanlış söylenmesi nedeniyledir ki bu sözcüğü pek kullanmamış, bunun yerine “ihtilal”i kullanmıştır. Oysa bu sözcüklerin Türkçesi olan “sınav, devrim, başarı”yı kimse yanlış da söylemez, yanlış da yazmaz. Demek ki öğrencilerimizin yazım yanlışı yapmasını önlemek için öncelikle Türkçe sözcükleri kullanmalarında yarar var. 

        Türkçeleşmenin zorunluluğunu gerektiren ikinci nedene gelelim… Burada “sorun (problem)” sözcüğünü ele alalım. “Problem” sözcüğü, Fransızcadır. Bu sözcüğü, söylediğimizde yapısal olarak dilimizdeki başka bir sözcükle çağrışım yapmakta mıdır? Bence hayır! 

        “Sorun” dediğimizde yapısal olarak “sor-“ kökünden geldiğini anlar ve kök anlamını bildiğimizden sözcüğün anlamı da kafamızda canlanır. Yalnızca bu kadarla kalmaz, aynı kökten gelen onlarca sözcük de usumuzdan bir anda geçiverir hem yazılışları hem de anlamları: “Sor-, soru, sorum, sorumluluk, sorunsal, sorgu, sorgucu, sorumlu, soruştur-, sorunlu, sorgulanış…” Bu sözcüklerin hiçbirinin anlamını, hiçbir yurttaşımızın sözlüğe bakmasına gerek yok. Çünkü her sözcük, kökteki anlamla bir biçimde ilişkilidir. Bu demektir ki Türkçe sözcükleri kullandığımızda anlamca yanlışlık yapmayız. Ancak yabancı kökenli sözcükleri kullandığımızda çoğu kez bu sözcüklerin anlamlarını sözlükten bakmamız gerekir. Bunun içindir Türkçe ısrarımız. Bundandır yabancı kökenli sözcüklere karşı olmamız. Ayrıca Atatürk’ün “Milli his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin milli ve zengin olması, milli hissin gelişmesinde başlıca etkendir. Türk dili, dillerin en zenginlerindendir, yeter ki bu dil şuurla işlensin. Ülkesini, yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır. (Atatürk’ün Bütün Eserleri, c.24, Kaynak Yayınları 2015, s.262)” sözünü de hep usumuzda tutmaktayız.

        Salgınla bedenlere virüs bulaşırken dilimize de yabancı kökenli sözcükler bulaşmakta. Böylece dilimiz kirlenip bozulmakta. Salgından bir biçimde kurtulacağız. Ancak dilimizdeki kirlenmeyi nasıl önleyeceğiz. Bu konuda özellikle bilim adamlarına, basın yayın çalışanlarına büyük görev düşmekte. Anadilimiz güzel Türkçemizde karşılığı olan sözcüklerin yerine yabanlarını kullanmayın. Güzel Türkçemizi yabancı sözcüklerle kirletmeyin. 

        Unutulmasın ki dil olmasa ulus da olmaz. Ulusumuzun varlığı Türkçemizin varlığına bağlı. 

Adil Haciömeroğlu

18 Eylül 2020

Not: 22 Eylül 2020 tarihli Aydınlık gazetesinde yayımlanmıştır.

3 yorum:

  1. Ne zaman ki ;diline sahip çıkmazsan,yurtsuz be milletsiz kalırsın!
    Yurdun başkalarının yurdu olur!
    Milletinden eser bulamazsın!!
    Seni millet yapan ANA dilin; 🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷
    Anamız,Atamız olan diline;
    Türkçemize sahip çıkanlara…🇹🇷🇹🇷
    Ben “Türk’ üm”Ana Dilim “ Türkçe”🇹🇷🇹🇷🇹🇷Fulya Kırımoğlu

    YanıtlaSil
  2. Adil hocam o kadar güzel ve öğretici anlatmışsınız ki okurken hem bilgilendim hem de ufkun açıldı.Vakti zamanında sizin öğrenciniz olmuş nesiller ne şanslı..Ne çok şey öğrenmişlerdir sizden.Devrim A.

    YanıtlaSil
  3. "Onlara iyice açıklansın diye her peygamberi yalnız kendi kavminin dili ile gönderdik. İbrahim 4".. Bu ayet ana dilde öğrenimin önemini vurgulamakta,yabancı dilde eğitim yapılmasının,millet olma unsurunu ortadan kaldırdığını,dinin teminatının dil olduğuna işaret etmektedir. Bunun canlı örneği Macarlardır. Macarlar türktür.Ancak zamanla dillerini koruyamayıp,dil değişime uğrayınca,dinleri de hristiyanlığa evrildi.Bugün onlarla ortak yanımız,gelenek ve göreneklerimizin benziyor olmasıdır.

    YanıtlaSil