Üç
beş yıl önceydi. Zekeriyaköy’de bir öğrencime derse gitmiştim ekimin son
haftasıydı. Bahçe içindeki villanın bahçe kapısının duvarı üzerinde sağlı sollu
iki tane kabak vardı. Boyanmış kabakların niye oraya konduklarını anlayamadım.
Kendimce resim kursuna giden evin hanımının ya da çocuklarından birinin boyama
çalışması diye düşündüm. Çıkarken gün kararmıştı. Baktım ki kabakların içinde
birer ışık yanmakta. Sanat çalışması diye düşündüm. Bu konudaki bilgisizliğimi
hoş görün.
Aynı
hafta sonunda Göktürk’teydim. Baktım, nerdeyse aynı sokakta yer alan iki katlı
bahçe içindeki evlerin hepsinin kapısında boyanmış kabaklar var. Allah Allah,
herkes kabak mı boyuyor, neden? Bu bilgisizliğime son vermeliyim, yoksa içim rahat
etmez. Dersim olan evden içeri girdim. Derse başlamadan önce öğrencime sordum
boyanmış kabakları. Öğrencim, bilgisizliğime
şaşırarak “Cadılar Bayramıııı…” karşılığını verdi soruma. Aydınlandığım için
“Sağol!” dedim. Dersim bitip evden çıkarken evin hanımına ve öğrencime takılgan
bir gülümsemeyle “Cadılar bayramınız kutlu olsun.” dedim.
Cadılar
bayramıyla ilgili üçüncü anımsa Nişantaşı’nda oldu. İkiz kızlara ders
veriyordum. Liseye giden zeki, pırıl pırıl iki genç… Ders sırasında içeriden
gürültüler, konuşmalar hiç bitmedi. Eve gelen konuklar vardı. Ders bitti.
Çıkarken çocukların anne ve babaları ısrarla salona geçip oturmamı istediler
bir süre. Kendilerine katılmamdan mutlu olacaklarını söylediler. Bu arada bunu
söylerken ikisi de farklı giyimler ve süsler içindeydiler. Onları kıramayıp
(Biraz da merakımdan) salona geçtim. Maskeli ve giyimli konuklarla
tanıştırıldım. Bir tek ikizlerin dedeleri konuklardan ayrı. O benim gibi. Biraz
dedeyle söyleşip birkaç bardak bir şeyler içip izin alarak çıktım. Böylece
cadılar bayramı kutlamasına ilk kez, az da olsa katılmış oldum.
Üç
örneğin geçtiği semtler genellikle okumuş orta sınıfların oturduğu yerler. Bu
ailelerin ortak paydası laikçi ve batıcı olmaları.
Cadılar
bayramı, 31 Ekim’de kutlanmakta. Kökeni pagan inancı… Sonrasında
Hıristiyanlarca benimsenmiş. Özellikle de İngiltere ve ABD’de… ABD’nin kültürel
yayılması ve diğer ülkeler üzerinde emperyalist egemenlik kurmak amacıyla
birçok ülkece benimsenmiş bu bayram. Kutlamalarda korkunç kostümler giymek bir
gelenek. Korku filmi izlemek önemli bir ayrıntı. Perili olduğuna inanılan
evlere yapılan geziler de bir başka kutlama…
Cadılar
bayramı, bizim ekinimize yabancı bir şey. Kutlamalardaki ayrıntılara bakılınca
çocukların tinsel sağlığını bozacak nitelikte. Ayrıca onların bir takım
gerçekçi olmayan ve korku veren doğaüstü güçlere inanmalarına neden olacak
ayrıntılar var. Bu kutlamalar, yetişkinlerin de tinsel sağlığı üzerinde olumsuz
bir etki bırakacağı da kesin.
Şimdi
gelelim bu yazının yazılış nedenine… Atacan beşinci sınıfta… Geçen cuma günü okuldan
geldi ve pazartesi sınıfta cadılar bayramı kutlaması yapılacağını söyledi. Bu
nedenle kutlama için sınıfa yiyecek bir şeyler götürmesi gerektiğini alattı.
Ayrıca farklı kostümler ve maskeler takılacağını da söyledi. Bu arada cadılar
bayramının ne olduğunu da sordu. Ben anlattım. Kendisi de araştırdı öğrendi.
Bize: “Cadılar bayramı bizim değil, niye kutluyoruz?” dedi. Ben de yanıtladım
sorusunu.
Annesi,
ona korkunç görünümlü bir maske ile yiyecek bir şeyler aldı. Böylece oğlumuz
sınıfındaki kutlamalara katılıp dışlanmadı(!).
Daha
önce birçok özel okulda cadılar bayramı kutlamaları yapıldığını işitmiştim. Bu,
giderek yaygınlaşmakta. Laik yaşamayı, sığ bir batıcılık olarak gören
Tanzimatçı kafalı sözde aydınların kendi topraklarından, köklerinden kopmasının
göstergesi bu. Çok yazık! Toprağından, kökünden koparak yaşayamazsın. Kökünden
koparsan sen, sen olabilir misin? Emperyalistlerin alışkanlıklarını laiklik ve
çağcıllık sanmak, nasıl bir aymazlık? Bizim olan bayramları ve özel günleri kutlama
konusunda burun kıvıran bu kesimin kendi ekinine yabancılaşması büyük yanlış.
Bir
kişi ya da toplum, kendi toprağından beslenerek büyür, dal budak salar. Kartal
yürüyüşlü karga olmaktansa karga ol! Aydın olmak demek, yabanın özentisi içinde
aşağılık kompleksi içinde kıvranmak değil. Kendi köklerinin üstünde yükselip
başı dik olmaktır.
31
Ekim Cadılar bayramında iki gün önce Cumhuriyet Bayramı var. Kutlayacaksanız
Cumhuriyet Bayramını en görkemli biçimde kutlasanıza! Cumhuriyet’imizin kuruluşunu,
bir hafta boyunca yurdun her yanında büyük bir ulusal coşkunun yayılması
fırsatına dönüştürerek ulusal birliğimizi sağlamlaştırmak için erkenizi
harcasanız ya.
Eğitim
kurumları, ulusal eğitimin ilkelerinden sapmamalı. Unutulmasın ki onlar, bu
topraklar için insan yetiştiriyorlar. Onların görevi, emperyalistlere kul köle
olacak işbirlikçiler, özgüvensiz kişiler yetiştirmek değil.
Adil
Hacıömeroğlu
26
Ekim 2021
Millet, bu yazıyı okumak lazım, Ramazan ve Kurban bayramlarına burun kıvırıp cadılar bayramı kutlayarak çağdaş uygarlığa ulaşabileceğine inanan, aptallaştırılmış, sömürge aydını kafalı bir kuşak istemiyoruz.
YanıtlaSilÇok önemli bir yazı, herkes okumalı, bize ait olmayan batı kültürünün bayramlarını kutlayarak çağdaş olamayacağımızı, sadece birilerinin alay konusu olacağımızı bu çocuklara anlatmamız gerek
YanıtlaSilBütün eleştirilerinize katılıyorum. Bırakın büyük şehir çocuklarını, taşradaki okullarda bile bu bayram kutlanıyor. Ki yıllar önce garip giysiler içinde bayram kutlayan ünlüleri görmüşlüğüm de var.
YanıtlaSilYeğenimin 3,5 yaşında ikiz kızları var, kreşe başladılar.(Türkçesini bilmiyorum. Ana okulu mu desem, okul öncesi mi desem bilemedim.)
Keşke fotoğraf gönderebilsem, Doğa ve Lena’nın ellerinde uçan süpürge, başlarında cadı şapkası. Ama çook da sevimliler. (Çok sevdiğimden öyle hissediyorum, farkındayım.)😊
Acaba, Karadeniz’de 13 Ocak’ta (Rumi yılbaşı) yapılan “Kalandar” kutlamaları, bu bayramın atası olmasın.☺️
Şükran Balekoğlu Yamak
Bu bence her şeyden önce bir siyasi tercih. Bu ülkede yıllarca Atatürkçülük adı altında Batı adetleri yüksek kültür unsuru gibi gösterildi. Mini etek özgüvenle, papyon modernlikle özdeşleştirildi. Hem de bizzat devlet eliyle...Bununla ilgili Cumhuriyet'in ilk yıllarında bile bazı gerçek aydınların eleştirisini okumak mümkün. Yakup Kadri'nin Ankara romanını ve Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nü bu kapsamda anabiliriz. Bilimde, sanatta, felsefede, hatta imanda Batı taklitçiliğinin sonunun dejenerasyon olması kaçınılmazdı. Yıllarca devlet eliyle, (özellikle de 1945 sonrasında) topluma empoze edilen Batıcılık, artık bir taban hareketi olarak devleti ele geçirmek istiyor. CHP denen ihanet partisi (Kendi devrimine ihanet ettiği için) bu işin aracısı ve kotarıcısı olmaya talip olmuştur! Ancak Avrupmerkezciliğin Avrupa'da bile ciddi biçimde sorgulandığı, medeniyet tarihi yazarlarının "Hangi Avrupa?" veya "Hangi Batı?" soruları ile aydınlanmacı gelenekle emperyalist züppeliği ayırdığı bir zamanda hepimiz şapkalarımızı önümüze koyup düşünmeliyiz. Tehlikenin farkında mısınız?
YanıtlaSilBence siz bu yazınızı Amerika'daki, Avrupa Birliği'ndeki gazetelerden birisine gönderin.. Belki yayımlarlar.. Artık içlerinden mi olur, yoksa dışlarından mı olur Türk Milletinin bir kısmının züppeliğine, cehâletine, Türk eğitim sisteminin sefâletine kahkahalarla gülsünler..
YanıtlaSil