KESMEŞEKERDEN, TOZŞEKER YAPANLAR


Ben beni bildim bileli Doğu Karadeniz Bölgesi göç verir. Neredeyse Türkiye’nin her iline bu göçlerle gidip yerleşenler vardır. Hatta dünyanın her ülkesinde, bir Karadenizliye rastlamak olanaklı. Dünyanın ya da Türkiye’nin neresine olursa olsun gidip yerleşenler, aradan ne kadar zaman geçerse geçsin doğduğu toprakları unutmuyor. Fırsatını bulduğunda sılaya dönüyor. Ya sürekli ya da özlemini kısa süreli de olsa gidermek için.

Doğu Karadeniz’de tarım arazileri çok dar ve yetersiz. Nüfus çok. Bu nedenle nüfus artışına koşut olarak gelişen tarım dışı iş olanakları da yok! Toprağa bağlı bir yaşam, geçimi sağlamıyor ne yazık ki.

Yerdeşlerimizin çoğu gittikleri yerlerde iş yaşamlarında başarılı oldular. Derin bir yoksulluk içinde yaşayan birçok kişi, özellikle büyük kentlerde düşlerinde bile göremeyecekleri olağanüstü varsıllıklara kavuştular. Doğaldır ki birden varsıllaşmanın getirdiği birtakım garip davranışlar da olmakta.

Çocuktuk… 1960’lı yıllardı. İstanbul’da yapılaşmanın hızlandığı bir dönem. Yapsatçı olmak da çok kolay… Ne diploma aranıyor ne de deneyim… Arsalar, sahiplerince kat karşılığı verilmekte. Yurtdışındaki işçilerimiz kazandıkları dövizleri apartman dairelerine yatırmaktalar o dönemde. Cebine biraz para koyan yerdeşimiz, soluğu büyük kentlerde almakta. Çoğu kişi, üç beş ortak bir araya gelerek yapsatçılık yapıyor. Birinci, bilemediniz ikinci yapıdan sonra ortaklıklar bozuluyor. Herkes kendi olanaklarıyla iş yaşamını sürdürüyor.   Varı yoğu olanlar, büyük kentlere göçüp şanslarını denemekteler. En çok da İstanbul’da…

Tanıdığımız bir aile İstanbul’a göçmüştü. Çalışıp didindiler. Ailenin her bireyi bir işin ucundan tuttu. İnşaat işçiliğinden yapsatçılığa geçiş yaptılar. Ekonomik durumlarının birden iyileşmesi, onların çoğumuza saçma sapam gelen bazı davranışlar yapmasına neden olmaktaydı.

İstanbul’a göçen ailenin oğlu büyüyüp evlenme çağına gelir. Geleneklerinden kopamamış, kentliliği içselleştirememiş aile, oğullarına görücü usulüyle bir akraba kızıyla evlendirirler. Tarlada çapa yaparken, sırtında ah/ğ/pin (İnsan, hayvan gübresi ve çürümüş kuru yaprak karışımı) taşırken kendini İstanbul’un en lüks mahallesine gelin olmuş bulur kızcağız. İlkokula gitmediğinden okuma yazma da bilmemektedir. Arada sırada zamanın tek iletişim aracı olan mektup, köprü olur köydeki ailesiyle. Mektupları da bir yakını yazıp okur.

Kızı evlendikten sonra yeni doğan torununu görmeye gider köydeki anne. Bir süre onun yanında kalıp köye döner. Komşular, kızının nasıl olduğunu, rahatının yerindeliğini, evliliğinin mutlu olup olmadığını sorarlar ona. O: “Çok rahat kızım, yapacak hiçbir işi yok! Bu nedenle canı sıkılmasın diye kesmeşekeri döverek tozşeker yapıyor.” der. Bu tümceyle kızının rahatının çok yerinde olduğunu anlatmak ister kadıncağız. Biraz da hava atmaktır niyeti.

Gelin Hanım’ın can sıkıntısından kesmeşekeri dövüp tozşeker elde edip etmediğini bilmiyoruz. Belki de annesinin kızının rahatlığını anlatmak için bulduğu bir örnek bu. Burada söz konusu olan kör bir bilgisizliğin getirdiği yersiz bir örnek. Kendini kanıtlama isteğinin kışkırtıcı örneklemesi. Doyumsuzluğun, yaşadığı koşulları içselleştirememenin getirdiği uyumsuzluk… Bilgisizlik ve belli bir yaşam anlayışı olmamasının ortaya çıkardığı kabalık… Her şeyden önemlisi ise ekonomik durumu nasıl olursa olsun insanımızın düşküsünün olmamasıdır kesmeşekeri döverek tozşeker yapma işi.

Yoksulluktan varsıllığa hızlı geçiş yapan kimi kişilerin varsıllıklarını göstermek için görgüsüzlüğün sınırlarını zorladıklarını uzun zamandan beri görmekteyiz. Cebindeki parasından başka doğru düzgün hiçbir sanatsal, ekinsel, bilimsel bilgisi ve yeteneği, düşküsü olmayan kişilerin cüzdanlarıyla övünmeleri çok doğal.

Yıllarca toplumun görgü kurallarının yanından geçmemiş kişilerin cüzdanları şişkinleşince göze batan yanlış davranışların içinde olması da olağan. Görgü kurallarına uygun davranmanın yoksulluk ve varsıllıkla ilgisi yok! Bunun nedeni, açgözlülük ve hazımsızlık…

Birden varsıllaşan kişilerin sosyal uyumsuzlukları çok anlatılırdı dost meclislerinde. Basın yayın organlarının yaygınlaşmasıyla bu kişilerin davranışlarını gazetelerde okuyup televizyonlarda izlemekteyiz. Sırtını siyasetçiye dayayıp dalkavukluk yaparak kamu malını cüzdanına indirerek varsıllaşanların görgüsüzlüklerini her gün görmüyor muyuz?

“Can sıkıntısından kesmeşekeri döverek tozşeker yapmak” bir simgedir. Neyin simgesi mi? Hızlı varsıllaşmanın sosyal, tinsel, davranışsal varsıllaşmayla koşut gitmemesinin simgesi. Benzer örnekler çok, ne yazık ki…

                                                                                               Adil Hacıömeroğlu

                                                                                               25 Ekim 2021

 

 

 

 

 

 

 

 

2 yorum:

  1. Yine annecimin anlattıklarından bir örnek vermek istiyorum.
    Bir komşumuz var köyden gelmiş. Üç oğul, bir kız çocuk sahibi. Kızının bacakları dizden bitişik. Biz beş kardeşiz ve en büyüğümüz hariç geri kalan hepimiz bu komşumuzun çocuklarıyla yaşıt. İşte bu komşumuz teyze gezmeye giderken kızını hiç getirmez, diğerleriyle birlikte anneme bırakırmış. Giderken de şımşıkır giyinirmiş. Annem bir gün sormuş “…. hanım, yanlış anlama ama neden bu prensesini gezmeye giderken yanında getirmiyorsun? Teyze cevap vermiş “Abla, benim ne çocuklarımı, ne de yediğimi kimse görmüyor ama ne giydiğimi herkes görüyor !”
    Nasrettin hoca misali…

    Şükran Balekoğlu Yamak

    YanıtlaSil
  2. Birden varsıllaşmak istiyorum,küp şekeri dövüp tiz şeker yapmak istiyorum ben de🙃

    YanıtlaSil