Türkiye’de
önemli bir aydın sorunu vardır. Kurtuluş Savaşı’na sırtını dönen aydınları
unutmuş değiliz. Keşke sırtlarını dönmekle kalsalardı da işgal güçlerine
yaltaklık yapmasalardı. Baştan beri Anadolu’ya ve Atatürk’e burun kıvırdı bu
batıcılar. Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’nı örgütleme çalışmalarını küçümsediler
sürekli. Ulu Önder’in çabalarının boşa harcanan bir emek olduğunu düşündüler.
Bu nedenle de baştan beri Anadolu hareketinin değil, işgalcilerin ve
işgalcilere teslim olan padişahın yanında yer aldılar.
Kurtuluş
Savaşı bitti, Cumhuriyet kuruldu. Bu dönemde de halka ve onun öncülerine burun
kıvırıp tepeden baktılar. Halkın tarih yapan gücünü görmediler. Atatürk’ü
tepeden inmeci bir önder olarak gördüler. Oysa o, halkının içindeydi. Birinci
Dünya Savaşı’nda cephe cephe gezerek Osmanlı coğrafyasını öğrendi, bu topraklar
üzerinde yaşayan insanları tanıdı. Birlikte savaştığı, omuz omuza verdiği
Mehmetçiklerin bilinç, kavrayış düzeylerini, sosyal ve kişisel gereksinmelerini
yakından gördü. Bu durum siyasal bilincinin, devrimci kişiliğinin oluşmasına
katkı yaptı.
Halka
tepeden bakan aydınlar, İstanbul’daydı genellikle. Özellikle de Mütareke basınının
kalemşorları bu konuda başı çekmekteydi. Mütareke basını, Cumhuriyet’i bir
türlü içine sindiremedi. Cumhuriyet’i halkın istemediğini, tepeden inmeci bir
biçimde ona dayatıldığını yazıp söylediler. Bu söylemlerin altında yatan asıl
düşünce ise Atatürk’ü diktatör olarak gösterme isteğiydi. Bu konuda ne yazık ki
az da olsa başarılı olduklarını söyleyebilirim. Bu kesim, hep emperyalistlerin
yanında oldu. Düşüncelerini hep emperyalistlerin etkisiyle oluşturdular.
Cumhuriyet’i
halk istedi. Çünkü Cumhuriyet, halkın var olması için zorunluluktu.
Erzurum
Kongresi 23 Temmuz 1919’da toplanmış, çalışmalarını 7 Ağustos 1919 tarihine dek
sürdürdü. Bu sırada Atatürk, bir gezinti için millet bahçesine gider. Halk
çevresine toplanır. Atatürk’ün yüzüne bakan halk, bir ağızdan bağırır. “Yaşasın
Cumhuriyet!”
Yukarıdaki
olayı, Mahmut Esat Bozkurt’un Atatürk İhtilali kitabından öğrenmekteyiz (Kaynak
yayınları, sf.140).
Aynı
yapıtta Bozkurt, Türk ve Fransız cumhuriyetlerinin kuruluşlarını karşılaştırır.
“Versay
sarayına giden halk, kraldan ekmek istedi. ‘Ekmek ver ve başımızda kal iyi
Kral, iyi Kraliçe!’ diye bağırdı. (sf 140)” Bu örnekten de anlaşılacağı gibi
Fransız halkı, kraldan ekmek; Türk halkı ise Erzurum’da cumhuriyet istemekte
Atatürk’ten. O Erzurum ki İttihat Terakki’nin en güçlü olduğu illerimizden biri,
Trabzon ve Kastamonu gibi.
Erzurumlular,
istibdat yönetimini yıkmak için “Canverenler” örgütünü (Asya Çağını Açan
Devrimler, H. Zafer Kars-Emrah Maraşo) kurmuşlar. Amaçları ne? Özgür bir yaşam…
İnebolu’dan
cepheye cephane ve silah taşıyan kadınlar, gönüllü askere gidip şehit olan
yiğitler, Tekâlif-i Milliye emirleri doğrultusunda neredeyse elindeki her şeyi
ordunun hizmetine veren halk Cumhuriyet’i hak etmiyor öyle mi?
Kurtuluş
Savaşı yalnızca işgalcilere karşı değil, işgalcilere teslim olan İstanbul
yönetimine ve işbirlikçilere karşı da verildi. Onlar da yenildi bu haklı
savaşta. Yenilenlerin hepsi birleşerek hem utkuya hem de Cumhuriyet’e, Türk
Ulusuna karşı durmaktalar.
Yanıtlanacak
soru şudur: 16 Mayıs 1919’da İstanbul’da ayrılan Atatürk, 1 Temmuz 1927’ye dek
bu kente niçin gitmemiştir? Dile kolay, tam sekiz yıl…
Adil
Hacıömeroğlu
30
Ekim 2021
Hocam selamlar, "Cumhuriyeti Anlamayan Aydınlar" başlığı tam oturmuş. Ama bir soru da sorayım size; kültürel olarak Avrupamerkezciliğe karşı olmayan bir tutum, ne kadar anti-emperyalist olabilir? Bunu Samir Amin ekonomik açıdan ele almış. Ben de kültürel boyutuna takılmış vaziyetteyim. Kültür öğelerini evrimsel bir pozitivizme tabi tutup, Batıya has, Batı'nın bin yıllık kilise - feodalite ve imparatorluk geleneğinden türemiş unsurları bu evrimin tepesine yerleştirirsek antiemperyalizmi içselleştirme imkanı olabilir mi? Mesela Çin neden böyle yapmadı? Veya tersten sorarsak Çin'in başarısında Avrupamerkezciliğe devrim sürecinde hiçbir alanda yer vermemesi önemli midir?
YanıtlaSilYazınızı okuduğumda ilk aklıma gelen; İstanbul işgal edildiğinde işgalci İngiliz ve Fransızlarla sefih bir hayatı tercih edenlerin anlatıldığı, Yakup Kadri’nin Sodom ve Gomore kitabı oldu. Savaşın getirdiği kültürel çürümüşlük.😡
YanıtlaSilŞükran Balekoğlu Yamak
Katılıyorum.
YanıtlaSil