Ensar’ı
anlatmak çok zor. Yaşamının tümünü insana, insanlığa adayan bir adam. Hem de
adam gibi adam… Özü sözü bir, mertliğin vücut bulduğu bir insan… Gözünü
budaktan esirgemeyen biri… Okumaya, öğrenmeye doymamış bir yaşam… Okuduklarını,
öğrendiklerini herkesle paylaşmak için can atan bir yürek… Yüreğinde yaktığı
ışığı, çoğaltarak çevresine yansıtan aydınlık yüzlü bir dost... Yüreklilikle
alçakgönüllülüğü özünde eritip birleştiren bir arkadaş… Yüreğindeki sevinci,
gülüşüyle yansıtan bir baba… Halkının mutluluğu için çalışmayı ibadet sayan bir
adsız kahraman…
Onu
anlatmak için yukarıda sıraladığım sıfatların az gediği bir arkadaşımdı Ensar
Tarakçı. Onunla Lise 2’de okuduğumda tanıştım. Dede dostuyduk. Ailelerimiz
arasında hısımlık vardı. 1974 Yılının sonbaharıydı. Of’un Uluağaç Köyünde
halkodası kurmuşlardı. Köylerindeki Öğretmen Mehmet Kıvılcım’la bu işe önderlik
yapmıştı. Halkodasının başkanı Ensar’dı. Yanında pırıl pırıl köy gençleri
vardı. Hepsinin yüzü güleçti. Hepsi çok kararlıydı. Hepsi köylerinde bir çoban
ateşini yakmanın mutluluğu içindeydi. Yaptıkları iş büyük, sorumlulukları çok
ağırdı. Bunu en çok omuzlarında duyumsayan ve yansıtan da Ensar Tarakçı idi.
Onun yanından hiç ayrılmayan, ona göre daha genç olan Ahmet Azaklı’nın
kitaplarla dostluğu ilgi çekerdi ilk bakışta.
Ensar
Tarakçı yaşça benden büyüktü. Emekçiydi. Onunla halkodası yönetiminde yer alanlar
da emekçiydi. Alınterleriyle evlerini geçindirmekteydiler. Bilinçleri,
alınterleriyle yoğrulmuştu. İlmek ilmek örgütlenmişlerdi köylerinde. Neredeyse
her yaştan insan vardı aralarında. Kimi çiftçi, kimi de işçiydi.
Ensar’ın
asıl işi marangozluktu. Sabırla biçim verirdi ağaçlara. En çok ürettiği ise
evlerin ahşap pencere ve kapılarıydı. Kim bilir kaç değişik biçimde kapı ve
pencere yaptı? Bunları el emeğiyle üretirken yüreğinden, beyninden neler
geçirmişti acaba? Hangi düşlerin, duyguların, düşüncelerin dünyasındaydı?
Devrimci bilincinin oluşumunda zanaatkârlığının etkisini yok saymak olmaz.
Dövüş
sporlarında ustaydı. Bu, ona özgüven kazandırmıştı. Bu özgüveni,
alçakgönüllülük kazandırmıştı ona.
Değerbilir
biriydi Ensar. İyilikleri unutmazdı. Toluma hizmet eden kişilere karşı özel bir
saygı, sevgi beslerdi yüreğinde.
1975’in
ilk yarısında Of Halkevi babamın başkanlığında bir yönetime kavuştu. Bu
değişimle halkevinde seminerler verilmeye başlandı. Horon ekibi ve halk müziği
korosu kuruldu. Ensar’la korodaydık. Ayrıca Uluağaç’tan Ekrem Şahin ve Kıvılcım
Öğretmenimiz bağlama çalmaktaydılar. Ensar’ın solo parçası “Gafil Gezme Şaşkın”
türküsüydü. Yüreğiyle söylerdi türküleri. Bu türküyü, ne zaman dinlesem aklıma
düşer arkadaşım. Bu türkü, anılarımızı canlandırır belleğimde her daim.
Yaşam,
bizi farklı kentlerde yaşamaya zorladı. Eskisi kadar olmasa da görüşürdük.
İlişkimiz hiç kopmadı. Fırsat buldukça yüz yüze görüşmeye çalışırdık. Telefonlaşırdık
sık sık. Geçmişten, bugünden, gelecekten konuşurduk. Uzun süre Marmaris’te
kaldıktan sonra doğup büyüdüğü topraklara döndü. Marangozluğu sürdürdü. Çünkü marangozluk,
onun altın bileziğiydi. Onu kolundan çıkaramazdı.
Son
zamanlardaydı telefon açmıştım ona. Sesi kısıktı. “Hasta mısın?” diye sordum.
“Evet…” dedi, yorgun. Belli etmemeye çalışsa da konuşmasından, ses tonundan
hasta olduğu çok belliydi.
Hastalığını
sordum. “Çocukluğundan beri sigara içen biri, hangi hastalığa yakalanır?” diye
soruyla yanıtladı beni. Amansız hastalığın pençesinde, zor bir savaşın
içindeydi. Umudu var mıydı? Yaşamı boyunca hiç umutsuz olmadı ki… Ancak onu
bekleyen gerçeğin de farkındaydı. Çünkü gerçekçi bir adamdı. Somut koşulların
somut tahlilini yapmayı, yaşamının ilk zamanlarında öğrenmişti.
Aramalarım
sıklaştı. Bir süre sonra telefonlarıma yanıt vermedi. Neredeyse meraktan
çatlayacaktım. Kardeşi Mahmut’u arayıp sordum durumunu. Oğlu Mustafa’nın
telefon numarasını verdi. Zaman geçirmeden aradım onu. Genç bir adam. Onu
gördüğümde çok küçüktü. Bu nedenle beni anımsaması olanaksız. Kendimi tanıttım.
Babasının durumunu sorup bilgilendim. Mustafa babasının oğlu. Söyleşmekten
hoşlanmakta. Kırk yıllık dost gibiyiz telefonda. İnanın, telefonu kapatmak
istemiyorum. Telefonun öbür yanında Ensar’ın gençliği var sanki.
13
Aralık 2021 günü sosyal medyada oğlu Mustafa Tarakçı’nın iletisi gözüme çarptı.
Babasının ölüm duyurusunu paylaşmıştı. İnanamadım. Birkaç kez okudum, belki
gözüm yanılıyor diye. Önce birkaç akrabasını aradım, sonra Mustafa’yı. Babasını
alınterini akıttığı, bilincini geliştirdiği, dostlularını kurduğu, sevdalandığı,
yaşamını biçimlendirdiği, canına can kattığı toprağına kavuşturmaya götürüyordu.
14
Aralık 2021 Salı günü her yanıyla çok sevdiği toprağına verildi. Sonsuza dek
var olacağı toprağına… Bedeni topraktaydı; ancak yapıtları, yaptıkları,
savaşımı her yerdeydi. O, yüreklerdeydi. İnsan kimliğiyle yaşıyordu ve
aramızdaydı. Bakıyorum, muzipçe gülüşüyle hep karşımda…
Adil
Hacıömeroğlu 23
Aralık 2021
sen Sevginin , saygının buluşması , ruhların uyuşması , niyetler ve düşünceler yol alınınca ne güzeldir arkadaşlık , dostluk özeldir . Anılar yaşamın en sıcak veren yakın kunan anlarıdır .Sevgiyle bakılan ve yapılan her şey güzeldir. Ne güzel sözcüklerle anlatmışsınız Ensar beyi sanatçı kişiliğiyle, insanın ruhuna hitap etmiş dinlediği türkü’ den belliymiş insanın içine işleyen “Gafil Gezme Şaşkın “ dünya fani anlayana Değerli Adil Öğretmenim Ensar bey kapı , pencere yapıp sanatçılığını konuşturduğu eseler’le bence anılarak yaşıyordur .Türkü ‘ leriçocukluğumuzda , okullarımızda korolarda iyi ki öğrenmişiz . Bize bize anlatıyor.Bende bu türküyü beğenerek dinlerim , düşündürür insanı kendine getirir . Ensar bey’in tuhu şad olsun .Işıklar da uyusun .🤲🏻🌺Yüreğinize sağlık .Varolunuz.🙏🏻💙Fulya Kırımoğlu
YanıtlaSil