Çocukluğumda,
köyümüzde bir eski cami vardı, yıllara meydan okuyan. Tamamen ahşaptı. Yağmur, kar,
don, fırtına, güneş, rüzgâr gibi birçok hava olayına karşı koymuştu. Karşı
koydukça da direnci artmıştı sanki. Tahtaları, ağaçtan direkleri ve dökmeleri
çelikleşmişti adeta. Hava olayları ahşabı karatmıştı.
Caminin
girişindeki tahtalarda oymalar vardı. Yapan ustaların tüm becerileri,
ustalıkları bu tahtalar üzerine işlenmişti. İşte, benim en çok hoşuma giden de
bunlardı. Henüz ilkokula gitmiyordum. Arada sırada camiye okumaya giderdik
mahalle arkadaşlarımızla. Erken gittiğimizde onları izlerdim dakikalarca.
Onlardan anlamlar çıkarmaya çalışırdım kendimce. Bu oymalara dalıp gitmişken büyüklerden
beni görenler olmuş mudur acaba? Görenler olduysa benimle ilgili neler düşünmüşlerdi
kim bilir?
Benim,
caminin oymalarını izlemem, onlara dalıp gitmem mahalle arkadaşlarımın ilgisi
çekmezdi. Onlar da oyunlarına dalardı çünkü. Yalnızca oymaları mı incelerdim? Tabi
ki hayır! Her tahtayı, her direği ellerdim. Gözlerimle fotoğraflarını çeker,
beynime kaydederdim. Son cemaat yerini kaç kez adımladığımı anımsamıyorum. Caminin
içine girdiğimde çok mutlanırdım. Sessizlikti kuralım burada. Kışın
sıcaklığına, yazın serinliğine doyamazdım. İnsanı sarıp sarmalayan tinsel bir
yakınlık vardı orada. Hoşluk duyardım halıların üstüne oturmaktan. Tarihin
derinliğinden bir şeyler fısıldardı kulaklarıma sanki.
Köyümüzün
ilk camisiydi. Onlarca olaya tanıklık etmişti, İşgal, savaş, kan davası, barış,
yardımlaşma, dayanışma, komşuluk, dostluk, düşmanlıklar görmüştü. Nice
evliliklerin, doğumların, sayrılıkların, ölümlerin sessiz tanığıydı. Hıristiyanlıktan
Müslümanlığa geçenlere kol kanat germiş, yıllarca onların secdesi olmuştu. Nice
hutbeler okunmuştu minberinden birçok konuda. Bu hutbelerde, birçok kişi
gözyaşı dökmüştü huşu içinde. Köyümüzün en yaşlı yapısıydı. Bu nedenle yıllardır
olan biteni görmüştü o kara tahtalar, direkler, dökmeler, oymalar.
Çocukluğumda
köyler şenlikti. Köyden göç edenler olsa da kalabalık bir yerdi. Göç edenler de
büyüdükleri topraklardan ilişkilerini kesmemişti henüz. Ayrıca köyümüz, ona
yakın köyün merkeziydi. Her camide cuma namazı kılınmazdı. Zaten köylerin bazılarının
camilerinde yalnızca ramazanlarda imam bulunurdu. Bu nedenle çevre köylerdeki
yurttaşlar da bizim köye gelirdi cumaları hem cuma namazını kılmak hem de
alışveriş etmek için. Köy merkezinde kahveler, bakkallar ve bazı temel
gereksinmeleri sağlayan işyerleri vardı. Cuma günleri ise kasaplar hayvan
keserdi. Çevre köylerden gelenler, ilçeye ve bucak merkezine gitmeden
gereksinmeleri karşılamak için bir fırsattı cuma günleri. Vakit namazlarında cami
yetip artardı bile. Ancak havalar iyiyse cuma günleri, cemaat yola taşardı.
Köyümüzden
İstanbul’a göçüp özellikle de yapsatçılık yapanlar varsıllaştılar. Varsıllaşanlar,
köylerine vicdani borçlarını ödemek için bir şeyler yapmak istediler. Önce
camiye sesbüyülten getirdiler. Ardından eski caminin gereksinime yanıt
vermediğini söylemeye başladılar. Eskiyi yıkıp yenisini yapma düşüncesi ağırlık
kazandı. Birçok kişi, bu görüşe katıldı. Çevrenin en büyük camisini yapma amacı
ortaya kondu. Bunun için kollar sıvandı.
Doğu
Karadeniz Bölgesi’nin tümünde olduğu gibi köyümüzde de arazi kıt. Büyük bir
cami için arsa bulmak zor. Bu nedenle eskisinin yıkılması zorunlu görülmekte. Biraz
da yandaki gömütlükten arsa açmayı düşündüler. Kollar sıvandı. Yapım için
gerekli salmalar her eve vuruldu.
Köyümüzde,
eski caminin yıkımına karşı çıkan ilk kişi, köy enstitülü babamdı. Eski caminin
tarihsel bir yapı olduğunu ve yıkılmaması gerektiği dili döndüğünce anlatmaya
çalıştı. Orda, Kuran’ı öğrenmişti. Yine birçok kişiye, Kuran okumayı bu eski
yapıda öğretmişti. Yetim geçen çocukluğunun ve ilk gençlik yıllarının sığınağıydı
orası. Öğrendiği, öğrettiği yerdi bu tarihsel yapı. Konuşmalarında eski caminin
gereksinimi karşıladığını, yenisine gerek olmadığını da söylüyordu.
Köyde
bazı kişiler, babama hak verdi. Güçlü olmasa da eski caminin ayakta kalması
için bir ses oluştu. Ne yazık ki tarihin güçlü tanığı camimiz yıkıldı oymaların
olduğu tahtalar, direkler, dökmeler imamımızın sobasına yakacak oldu. Bir
tarih, göz açıp kapanıncaya dek yok olmuştu.
Babam,
eski caminin yıkılmasını önleyemediği için hep hayıflandı. Bu nedenle yeni
caminin yapımı için salınan salmayı ödemedi uzun süre. Sonunda ödedi, ama
gönülsüzce.
Eski bir yapının, köyümüzün tarihini savunmanın bedelini ödedi köy enstitülü öğretmen. Her köyde, yalancı tanıklar bulunur. Böyleleri bizim köyümüzde de vardı. Birkaç softa, yalancı tanıklarla babamı şikâyet ettiler komünizm propagandası yaptığı, cami yapımına ve dine karşı çıktığı için. Uzun süre hem adli hem de idari soruşturmaya uğradı. Gidip geldi ilçeye haklı olduğunu kanıtlamak için. Köyümüzden tanıklar gidip gerçeği söylediler ve babam aklandı.
Yurdumuzun
her yerinde olduğu gibi köy enstitülü öğretmen, ABD’nin Yeşil Kuşak projesiyle
kandırılan kimilerinin hedefindeydi. Bu soruşturma, onun için ne ilkti ne de
son olacaktı.
Adil
Hacıömeroğlu
13
Aralık 2021
Of ilçesin camilerin, kur-an kurslarının çokça ihtiyaçtan fazla olduğunu görevim gereği tüm yerleşim birimlerinde okul ziyaretlerimde hep gözlemlemişim. Ahşaptan yapılan, içi ve dışı süslemeleri olan camiler keşke korunarak günümüze taşınmalıydı! Merhum babanızın da eski caminin korunması hususunda gösterdiği tavır bence doğru bir davranıştı.Camilerin sayısından ziyade insanların huzur içersinde ibadetlerini yapmasıdır. Eski yapıdaki camiler aynı zamanda tarihtir, dünü bugüne taşımadır, onun içinde koruma altına alınmalıdır.
YanıtlaSilBir insanın dini aklıdır. “Aklı olmayanın dini olmaz.”
YanıtlaSilHz. Muhammed Mustafa (sav)Hocam tarihi eserlerimiz geçmişimiz , kültürümüz , yaşanmışlıklarımızı yaşatmalıyız. Yol Göstericilerimiz ,babalarımız , öğretmenlerimiz, eğitici , öğretici bizim usu’muzu,ruhumuzu besleyen atalarımız.
Zaman nasılda akıp gidiyor...
O zamanların tarihini ,onca emekle , ustaca yapılan eserleri ,insanını,
İslamı anlamak Peygamber Efendimiz ‘i sav) anlamaktı...
İyi bir müslümanda;
Birbirini sevmeyen, kardeşçe bakmayan, Hakk’ın yarattıklarını hakça görmeyen bir anlayış olmamalıydı..
Kendi için istediğini başkaları için istemeyen,
Haram, helal ayrımını iyi bilen,
Kul hakkı gözeten,
Birbirini incitmekten, yalandan, riyadan uzak duran,
Hak yemeyen, yedirmeyen
“Birbirini sevmedikçe iman etmiş olmadığımızı“ anlatan dinimiz ne yüce bir din..
Mustafa Kemal Atatürk diyor ki;
“Din gerekli bir kurumdur. Dinsiz milletlerin devamına imkan yoktur.”
“Allah da, Peygamber de insanların ve milletlerin değer ve şerefini korumalarını emrediyor.”
Hangi şey ki akla, mantığa, halkın yararına uygundur; biliniz ki o, bizim dinimize de uygundur.Ruhu şad olsun babanızın memleketine ışık olup güzel insanlar yetiştirmiş.Hocam yüreğinize sağlık , çocukluğumuz anılarımız tarihi kokusu , eski ahşap kapılarda ne yaşanmışlıklar vardı kimbilir .Sağolunuz .🙏🏻📚✍️🇹🇷🇹🇷😌Fulya Kırımoğlu