Köy
enstitülü babam, üç ayrı yerde öğretmenlik yaptıktan sonra köyümüze atandı.
Büyük ülküleri vardı yetiştiği topraklarla ilgili. Ortaçağ uyuşukluğunun,
uykusunun yazgıya dönüştüğü bir coğrafyaya çağdaşlığın atılımını, devinimini,
aydınlığını getirmekti en büyük ülküsü. Enstitülerin de amacı buydu zaten.
Köy
enstitüleri, cumhuriyet ülküsünün yaşama uygulanması için kurulan okullardı. Yaparak,
yaşayarak öğrenmenin yeriydi bu kurumlar. Bilgi, kuram olmaktan çıkıp yaşamın
içinde uygulanıyordu. Yaşama uymayan bilginin doğruluğu tartışılır.
Yüzyıllarca
okul kapısından geçmemiş köy çocuklarını okutmaktı amaç enstitülerde. Çünkü
köylerin zorluklarına, ancak bu köylerde doğup büyüyen kişiler katlanabilirdi.
Köylünün sorunlarını, bu köylerden olanlar bilebilirdi. Sorunları bilenler,
çözümlere de kafa yorabilirdi. Bu nedenle yoksulluğun, yoksunluğun, bilgisizliğin,
karanlığın, kör inançların baskısı altında yıllardır uyuşan köylülerin ve
köylerin canlanması içindi enstitüler.
Sağlık,
eğitim, tarım, hayvancılık ve birçok alanda yeniliklere kapalıydı köylerimiz.
Bir avuç çıkarcının, asalağın, ağanın, dinden geçinenlerin sömürüsü söz
konusuydu. Bilgisizlik, neredeyse bir inanca dönüşmüştü. İnandığı kutsal kitabı
okuyup anlayamayan bir toplumun dinsel inancını doğru olarak kavrayıp yaşama geçirmesi
de çok zordu. Bu nedenle köylüler okuryazar olmalıydı. Bilgiye, kendisi
ulaşmalıydı aracısız.
Köylerde
verimli bir tarımın gelişmesi için çiftçinin okuryazarlığı ve bilgiye ulaşması
zorunluydu. Ayrıca çiftçiye tarımsal çalışmalarında kılavuzluk edecek biri
gerekliydi. O da enstitüde, bu yolda eğitim alan öğretmen olmalıydı. Köy
enstitülü öğretmen, hem öğrencileri eğitecek hem de köylüye çalışmalarında
kılavuzluk edecekti. Bu amaçla kurulan enstitüler, amacına ulaşmaya başlayınca yurttaşımızın
bilgisizliğinden beslenen kesimler ayağa kalktı. Enstitüler için yalanlar
uydurulup iftiralar üretildi. Bu yalanlar, halk arasında yayıldı. Bir süre
sonra bu yalanlara ve iftiralara söyleyenler bile inandı.
Türkiye,
1945’ten sonra ABD ile iyi ilişkiler(!) kurmaya başladı. ABD, ülkemizde ilk
önce eğitim sistemini hedef aldı. Ezilen ülkelere örnek olabilecek köy enstitülerinin
ortadan kaldırılmasını istedi. Bu amaçla Türkiye ile Aralık 1949’da “Eğitim Anlaşması”
imzalandı. Böylece enstitüler, gelişip toprağa kök salmadan yok edildi. Ortaya
atılan yalanların asıl kaynağı da ABD idi. Ne yazık ki cumhuriyet yöneticilerinin
olağanüstü buluşu olan ve ülkemizi aydınlığa çıkaracak bir sistemi, ABD
çıkarları için yok etti zamanın iktidarları.
Neyse
biz konumuza dönelim. Köy enstitülü babam, bizim köyün okuluna atanalı birkaç
yıl olmuştu. Of merkezde oturan arkadaşı Hasan Tahsin Sarıalioğlu, babamı
ziyarete geldi köyümüze. Köy merkezinde bulunan ikinci kattaki kahveye
otururlar. Köylülerimiz hoşbeş ederler. Tanıyan ve tanımayanlar masanın
çevresine toplanır, çaylar içilip söyleşilir. Köylümüz olan Koyanoğlu Şevki
(Öztürk) bir çocukluk anısını anlatır.
Şevki
Amca, sosyal birisiydi. Devlet işlerinde yüklenicilik yapardı. İl ve ilçe
merkezinde dostları vardı. Babama da saygı ve sevgi duyardı. Babamın konuğunu,
kendi konuğu olarak benimsemişti. Zaten bir cemiyet adamının yapacağı iş de böyle
olmalıydı. Genç denecek bir yaşta bir kaza sonucu aramızdan ayrıldı.
Şevki
Amca’nın evlerinin bitişiğinde oturan Huriye Ablasının (Aralarında epey yaş
farkı vardır.) kapısındaki armudu iyice olgunlaşmıştı. Arkadaşlarıyla armut
yemek istiyorlar, ancak ablası, ağaca tırmanmalarına izin vermiyor. Bunun
üzerine Karadeniz’in zeki çocuklarının çözüm bulan usları devreye girmiş.
Akşama yakın uzun bir yaban asmasını kesip gizlice armudun tepeye yakın kısmına
bağlamışlar. Hava kararınca evin bahçesine göre biraz alçakta bulunan yola
birkaç çocuk saklanıp yaban asmasına asılıyorlar var güçleriyle. Armut silkeleniyor
yere. Huriye Teyze, armutların patır kütür yere düştüğünü işitince çıkıyor
dışarı. “Armudumu şeytanlar silkeledi.” diye söyleniyor. Karanlıkta, asmayı ve
çocukları görememiş. Tabi, burada Huriye Teyze’nin de hakkını yemeyelim.
“Şeytan” sözcüğünü gerçek mi, yoksa değişmece anlamda mı kullandı bilmiyoruz. Çocukların
armudunu silkmesini anladı da onlara çaktırmadı mı? Yoksa gerçekten kör bir
inançla bu işi, şeytanın yaptığını mı düşündü?
Söyleşi bitiyor. Konuk, Of’a uğurlanıyor. Ardından masadakiler dağılıp evlerine gidiyorlar. Birkaç gün sonra babama iki bildirim geliyor hem savcılıktan hem de ilköğretim müdürlüğünden. Masada oturan ve yalancı tanıklığıyla tanınan bir köylümüz, yemeden içmeden Şevki Öztürk’ün anlattığı anıyı tersyüz ederek babamın İslam karşıtı söylemlerde bulunduğunu ve komünizm propagandası yaptığını söyleyerek şikâyetçi oluyor. Kendisi gibi bir yalancı tanık da bulmayı unutmuyor. Babam, her iki soruşturmacı kuruma anlatım veriyor. Hasan Tahsin ve Şevki beyleri tanık gösteriyor. İkisi de mert insandı. İftiracı düşüklere pabuç bırakacak kişilikte değillerdi. Tanıklar, gerçeği söyleyince babam bir iftiradan daha aklanıyor böylece.
Yalancı
tanıklar, köy enstitülü öğretmene daha önce olduğu gibi yine iftira yoluyla çamur
attılar. Çamur öğretmene değil; kendilerine yalancılık ve iftiracılık olarak
yapıştı.
Babam,
yaşamı boyunca kimseye kin gütmedi. Yalancı tanıklık ederek kendisini uğraştıranlara
bile. Onların da çocukları öğrencisi oldu. Onların da çocuklarını sevdi, diğer
öğrencileri gibi. Onların yaptıkları kötülükleri, bilgisizliklerine verdi her
zaman. Çünkü o, cumhuriyet ülküsü için yola çıkmıştı. Herkes gibi o yalancı
tanıkları da eğitme görevi vardı. Zor da olsa bu görevi de yapmalıydı.
Not:
Yalancı tanıklar, çoktan bu dünyadan göçtüler. Çoluk çocuklarının bu ayıpları taşımaları
haksızlık. Bu nedenle onların adlarını yazmadım.
Adil
Hacıömeroğlu
14
Aralık 2021
Çok güzel bir anı. Tebrikler. Dinin özü, sevgi, saygı, ahlak ve temizliktir. Bunları esas alıp eğitimle de taçlandırabilseydik olağanüstü bir toplum olacaktık. Bu yüzden de tek sloganımız EĞİTİM ŞART olmalı.
YanıtlaSilMUZO
Bir döneme tanıklık etmenin en dolaysız yolu, sanırım bu özyaşam anlatıları...8 Ciltlik Fakir Baykurt'un özyaşam öyküleri serisini sizden duymuştum ilk kez. Şimdi düşünüyorum da, 80'leri, 90'ları yazan, özel dersaneciliği, Türk eğitim sistemini ve okumuş cahillerimizi anlatan ilginç bir özanlatı sizden neden çıkmasın hocam?
YanıtlaSilKöy Enstitüleri ; yerel yaşamı iyi bilip, o yaşama ayak uyduracak yeterlikte insan yetiştirip ,kaliteyi arttırmak amaçlı , eşsiz bir proje idi .Bu projenin katacağı gelişmiş köy örneklerini izlediğim bazı belgesellerde görebiliyorum (Özellikle Avrupa) Biz bu gelişmeden nasıl mahrum edildik şimdi yarattığı olumsuz sonuçlarıyla daha iyi görüyoruz . Şehir , hazır tüketim cazip hale getirildi , herkes köyünü toprağını bırakıp şehre akın etti, şimdi sonuç ortada şehirler tıklım tıklım köyler boş , topraklar satılıp satılıp üretim durmak üzere ... Oysa bizleri var eden gelişmişlik eğitim ile yerelde eğitim ile olacaktı ama sonuç ortada .Bu uğurda çok emekler vermiş amcam Hüseyin Özel ve babanız ile tüm öğretmenlerimizi rahmet ve minnetle analım .Yalancıların ve yalancı şehitlerin de sonu gelir umarım.
YanıtlaSilBenim de ilkokulda üç öğretmenim oldu.. Köy Enstitüsü müfredatıyla yetişmemiş ama köy enstitüsü binasında ve köy enstitüsü öğretmenleri tarafından o havayı teneffüs ederek yetiştirilen öğretmenlerdi..Gerçek öğretmen onlardı.. Yazık ettiler bu güzide kurumlara..Tüm Köy Enstitüsü mezunu öğretmenlere Allah gani gani rahmet eylesin. Mekanları cennet olsun. Anıları önünde saygı ve özlemle eğiliyorum.
YanıtlaSilÖğretmenlerim…
YanıtlaSilAydınlık yüzlü öğretmenlerim…
Öğretmenim, öğretenlerim;
Sizler;
Cumhuriyetin fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek karakterli koruyucularıydınız.Sizlerdeğerli , elleri öpülesi öğretmenlerimiz yetiştirip , nice meslek sahiplerin mimarısınız
Adil öğretmenim , yüreğinize sağlık babanız Ali öğretmen ve diğer öğretmenlerimizin ruhları şad olsun .ışıklarda uyusunlar🙏🏻💐;
minnet ve saygılarımla
Siz ne kadar Güneş,
Yarınlar o kadar Aydınlık, öğretmenlerimizin hak ettikleri yerlere ulaşmaları dileğiyle👏🇹🇷🙏🏻📚✍️VarolunuzSaygılarımlaFulya Kırımoğlu
Adil hocam babanızı saygıyla anıyorum Allah rahmet eylesin ruhu şad mekanı cennet olsun. sizin babanız gibi nice köy enstitüsü mezunu öğretmenler Bu ülkenin aydınlanması için nefer olmuşlardır. yetiştirdikleri öğrenciler önce insan olmayı öğrenmişlerdir sonra da birçok konuda yeteneklerini bu değerli öğretmenlerle geliştirmişler ve ülkemize vatanımıza hizmet etmişlerdir. sizin babanız gibi namuslu onurlu insanlar bu ülkede geçmişte vardı günümüzde gene var Ama şu da unutulmasın ki ülkemizde namussuz asalak karakter yoksunu insanlar da var. iyilerle kötülerin aydınlıktan yana olanlarla karanlıktan yana olanların mücadelesi dünya var olduğundan beri sürüp gitmekte. Adil hocamın babası gibi iyi namuslu dürüst Aydın insanların mücadelesi bu karanlık Bu karakter yoksunu bu cahil insanların yaratmak istediği düzeni yok edecektir.
YanıtlaSil