9 EYLÜL 1922, İZMİR


        Yunan ordusunun önemli bir bölümü İzmir’i terk etti. Geride kalanlarda disiplin kayboldu. Emir-komuta işlemiyor. Can derdindeki Yunan askerleri, kıyıda bir deniz aracı bulup kaçmak için ivedilik göstermekteler. Yunanlıların boşalttığı kente, henüz Türk ordusu girmediğinden 8 Eylül’ü 9 Eylül’e bağlayan geceyi İzmir, yönetimsiz geçirdi.

        Kentin her yerindeki Türkler, heyecan içinde gözleri yolda Türk ordusunu beklemekteler.

        Limanda bekleyen kırk beş bin Rum korku içinde belirsiz geleceklerini düşünmekteler. Güvendikleri dağlara kar yağmış, hayalleri suya düşmüş.

        On günde 350 km. yol alan Türk ordusu, Türklerin attığı çiçekler arasında İzmir’e girdi. Sabah 10.30’da Türk Süvari Bölüğü, dört nala hükümet konağının önüne geldi. Yüzbaşı Şerafettin Bey, yüzündeki yaranın kanına bulaşan bayrağı gözyaşları içinde göndere çekti. Arkadaşlarına hitaben: “Görevimiz bitmemiştir. Millet bizden daha çok şeyler bekliyor.” dedi. Oradaki halk, onu coşkuyla alkışlayıp kucakladı.

        Yüzbaşı Zeki komutanlık dairesine, Binbaşı Reşat da saat 13.00’te Kadifekale’ye bayrak çektiler. Mahalle halkı, getirdikleri yiyecekleri askerlere verdi.

        Süvariler, sokak çarpışmalarıyla Bornova’yı işgal edip hızla kente yöneldiler. Silahlı Yunan askerlerinden bir direniş gelmedi. Süvariler, bu döküntüleri esir almak için vakit harcamaksızın kente girdiler. İkinci Süvari Fırkası, kente girişte güvenlik önlemi olarak esir Yunan subay ve erlerini atların önünde yürüttü. Bunlar aracılığıyla Rum halka direnişte bulunmama çağrısı yapıldı. Albay Zeki Bey, herkesin işiyle gücüyle uğraşmasını istedi.

        İzmir’e giren birliğin en önünde giden sekiz erden dördü, Rumlara ait bir fabrikadan açılan ateş sonucu şehit oldu. Türk ordusu misillemeye geçmedi.

        Türk ordusu kente girince silahsız sanılan Türkler, silahlarıyla ortaya çıktılar.

        Manisa’dan gelen Yunan işgal komutanı ve Aydın’dan gelen bir trende bulunan yedi yüz silahlı düşman askeri esir edildi. Bugün esir edilen toplam dört bin Yunan askeri kışlada toplandı.

        İzmir’in içinden kaçamamış Rumlar, kendilerini gemilere atıyor; kendini denize atanlar da var.

        Bir Fransız subayı, Birinci Tümen Komutanı Mürsel Bey’in isteği üzerine İzmir’in Türklerce alındığını Ankara, İstanbul ve Doğu Cephesi Komutanlığına bildirdi kendi telsiziyle.

        Birinci Ordu Komutanı Nurettin Paşa, İzmir’in düzeniyle ilgili iki numaralı talimatını yayımladı. “İçki yasaktır. İşgal edilmiş cami ve mescitler eski şekline sokulacaktır. Vatana ihanet edenler açığa çıkarılıp divan-ı harbe verilecektir. Atlı birlikler, ana caddelerde her gün yürüyüş yapacaktır.”

        Mustafa Kemal, orduya günlük emrinde en içten kutlamalarını belirtti. Ankara’ya Rauf Bey’e bir telgrafla utkuyu muştuladı. İkinci telgrafında ise “Birliklerimiz, İzmir doğu sırtlarında düşmanın son direnişini kırdıktan sonra bugün mağlup düşmanla beraber İzmir’imize muzaffer olarak girdi. Vapurlarına binmekten menedilen subay ve erleri teslim olmaktadır. Ben, yarın öğlede İzmir’de olacağım.”

        Sözü uzatmaya gerek var mı? Birkaç satırla anlattığımız büyük utkunun son günü için fazla yorum yapmak boşuna.

        Kimileri barışın yüzüncü yılı demekte bu büyük utkuyu gölgelemek adına. Bu büyük utkuyu, aymazlıkla gölgelemek olanaklı mı?

        Türk askeri; İzmir’i atının nallarıyla mühürlemiş, kanıyla sulamış, yırtık çarıklarıyla düşman postallarının izlerini temizlemiştir. İzmir’in dağlarında açan büyük utkunun çiçekleridir. Bu çiçekler, ulusumuz var oldukça solmaz.

        Kaynak: Zeki Sarıhan-Kurtuluş Savaşı Günlüğü IV.

                                                               Adil Hacıömeroğlu

                                                               9 Eylül 2022

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder