Yunan ordusunun önemli bir bölümü İzmir’i terk etti. Geride
kalanlarda disiplin kayboldu. Emir-komuta işlemiyor. Can derdindeki Yunan askerleri,
kıyıda bir deniz aracı bulup kaçmak için ivedilik göstermekteler. Yunanlıların
boşalttığı kente, henüz Türk ordusu girmediğinden 8 Eylül’ü 9 Eylül’e bağlayan
geceyi İzmir, yönetimsiz geçirdi.
Kentin her yerindeki Türkler, heyecan içinde gözleri yolda
Türk ordusunu beklemekteler.
Limanda bekleyen kırk beş bin Rum korku içinde belirsiz
geleceklerini düşünmekteler. Güvendikleri dağlara kar yağmış, hayalleri suya
düşmüş.
On günde 350 km. yol alan Türk ordusu, Türklerin attığı
çiçekler arasında İzmir’e girdi. Sabah 10.30’da Türk Süvari Bölüğü, dört nala
hükümet konağının önüne geldi. Yüzbaşı Şerafettin Bey, yüzündeki yaranın kanına
bulaşan bayrağı gözyaşları içinde göndere çekti. Arkadaşlarına hitaben: “Görevimiz
bitmemiştir. Millet bizden daha çok şeyler bekliyor.” dedi. Oradaki halk, onu coşkuyla
alkışlayıp kucakladı.
Yüzbaşı Zeki komutanlık dairesine, Binbaşı Reşat da saat
13.00’te Kadifekale’ye bayrak çektiler. Mahalle halkı, getirdikleri yiyecekleri
askerlere verdi.
Süvariler, sokak çarpışmalarıyla Bornova’yı işgal edip hızla
kente yöneldiler. Silahlı Yunan askerlerinden bir direniş gelmedi. Süvariler,
bu döküntüleri esir almak için vakit harcamaksızın kente girdiler. İkinci
Süvari Fırkası, kente girişte güvenlik önlemi olarak esir Yunan subay ve
erlerini atların önünde yürüttü. Bunlar aracılığıyla Rum halka direnişte
bulunmama çağrısı yapıldı. Albay Zeki Bey, herkesin işiyle gücüyle uğraşmasını
istedi.
İzmir’e giren birliğin en önünde giden sekiz erden dördü,
Rumlara ait bir fabrikadan açılan ateş sonucu şehit oldu. Türk ordusu
misillemeye geçmedi.
Türk ordusu kente girince silahsız sanılan Türkler, silahlarıyla
ortaya çıktılar.
Manisa’dan gelen Yunan işgal komutanı ve Aydın’dan gelen bir
trende bulunan yedi yüz silahlı düşman askeri esir edildi. Bugün esir edilen
toplam dört bin Yunan askeri kışlada toplandı.
İzmir’in içinden kaçamamış Rumlar, kendilerini gemilere
atıyor; kendini denize atanlar da var.
Bir Fransız subayı, Birinci Tümen Komutanı Mürsel Bey’in
isteği üzerine İzmir’in Türklerce alındığını Ankara, İstanbul ve Doğu Cephesi
Komutanlığına bildirdi kendi telsiziyle.
Birinci Ordu Komutanı Nurettin Paşa, İzmir’in düzeniyle
ilgili iki numaralı talimatını yayımladı. “İçki yasaktır. İşgal edilmiş cami ve
mescitler eski şekline sokulacaktır. Vatana ihanet edenler açığa çıkarılıp
divan-ı harbe verilecektir. Atlı birlikler, ana caddelerde her gün yürüyüş
yapacaktır.”
Mustafa Kemal, orduya günlük emrinde en içten kutlamalarını
belirtti. Ankara’ya Rauf Bey’e bir telgrafla utkuyu muştuladı. İkinci
telgrafında ise “Birliklerimiz, İzmir doğu sırtlarında düşmanın son direnişini
kırdıktan sonra bugün mağlup düşmanla beraber İzmir’imize muzaffer olarak
girdi. Vapurlarına binmekten menedilen subay ve erleri teslim olmaktadır. Ben,
yarın öğlede İzmir’de olacağım.”
Sözü uzatmaya gerek var mı? Birkaç satırla anlattığımız büyük
utkunun son günü için fazla yorum yapmak boşuna.
Kimileri barışın yüzüncü yılı demekte bu büyük utkuyu gölgelemek
adına. Bu büyük utkuyu, aymazlıkla gölgelemek olanaklı mı?
Türk askeri; İzmir’i atının nallarıyla mühürlemiş, kanıyla
sulamış, yırtık çarıklarıyla düşman postallarının izlerini temizlemiştir. İzmir’in
dağlarında açan büyük utkunun çiçekleridir. Bu çiçekler, ulusumuz var oldukça
solmaz.
Kaynak: Zeki Sarıhan-Kurtuluş Savaşı Günlüğü IV.
Adil
Hacıömeroğlu
9
Eylül 2022
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder