Bir tarikatın önde gelen bir kişisi altı
yaşındaki kızını, tarikatın başka bir mensubuyla imam nikahıyla evlendirmesi
gündeme bomba gibi düştü. Ortaçağ dönemine özgü bir geleneğin günümüzde var
olması şaşırtıcı olduğu kadar çok da acıklı.
Sözümün başında şunu belirteyim ki altı yaşındaki bir çocuğu
evlendiren anne ve babaya, onunla evlenen yetişkin kişiye en ağır cezalar
verilmeli. Caydırıcı cezaların bu konuda sorunu tamamen çözmese bile etkisinin
olacağı kanısındayım.
Ortaçağ’da insanla birlikte her türlü canlı ve cansız varlık
derebeyin, ağanın malıydı. Böyle olunca da insanı mal olarak gören derebeyi,
onu istediği gibi alıp satmaktaydı. Kız çocuklarının erken yaşta
evlendirilmesinin o günün geleneği olmasının nedeni de bu. O günün koşullarında
insan özgürlüğü söz konusu değildi. Günümüzde sapıklık olarak nitelediğimiz
birçok şey, o günün koşullarında olağandı.
Küçük yaştaki kızların evlendirilmesi için o günkü toplumun
egemenleri, kendilerince gerekçeler buldular. Bu gerekçelere dayanarak bazı
kurallar, yasalar oluşturdular. Bu gerekçelerin birçoğunu da din temeline
dayandırdılar. Çünkü feodalizmin ideolojik dayanağıydı din. Dinsel kuralları
çarpıtıp değiştirerek kendi anlayışlarına uydurmak, o günün egemenleri için çok
kolaydı. Bu kuralların sorgulanması yasaktı. Hatta dinsel kuralları sorgulamak
büyük günah sayılırdı. Eleştirel bir anlayışın olmadığı toplumsal bir düzende
usçu çözümleri, uygulamaları düşünmek neredeyse olanaksızdı.
Dünyanın birçok yerinde Ortaçağ düzeni çatırdamaya başladı.
Sonunda halkın gücüyle bu düzen yıkıldı. Ülkemizde Ortaçağ düzeninin yıkılması,
Cumhuriyet devrimiyle oldu. Ancak kalıntıları durmakta. Devrim yasalarıyla bu düzenin
insanı kul yapan ilkel kurumları kapatıldı. Atatürk: “Türkiye Cumhuriyeti
şeyhler, dervişler, mensuplar ülkesi olamaz.” demekte. Burada “mensup”
sözcüğüyle anlatılmak istenen “tarikat mensupları”dır.
Ne yazık ki Atatürk’ten sonra gelen siyasetçilerin, devlet
yöneticilerinin büyük çoğunluğu tarikat ve cemaatleri korudu. Devrim yasalarına
uygun davranmadılar. Tarikat ve cemaatlerin toplum içinde güçlenmesine göz
yumdular. Bu gerici kurumların ekonomik, siyasal, kültürel alanlarda
palazlanmalarına önayak oldu kimi siyasetçiler. Oylarını, desteklerini almak
için ödün üstüne ödün verildi onlara. Birçoğu, devlet içinde yuvalandı. Birçok
devlet kurumu, bu yobazlarca yönetilir oldu.
Emperyalist ülkeler, baştan beri tarikat ve cemaatlere el
attı. Birçoğunu denetimine aldı. Onları, Cumhuriyet kurumlarının çökertilmesi
için kullandılar. Bunların mensupları, emperyalizmin istihbarat elemanları gibi
yetiştirilip kullanıldılar. Toplumun her türlü ilerlemesinin önünde engel bu
tarikat ve cemaatler.
On sekiz yaşından küçük çocukların evlendirilmesi,
yasalarımıza uygun değil. Bu nedenle suç. Yalnızca kızların değil, çocuk
yaştaki erkeklerin de evlendirilmesi yasal değil. Bu iş, toplumsal aktöreye de
aykırı.
Çocuk yaştaki kişilerin evlendirilmesi, feodal bir gelenek.
Bunu önlemenin yolu, bu geleneği oluşturan feodal kalıntıları toplumdan
temizlemek. Bu da ancak milli demokratik devrimin sürmesiyle olanaklı. Atatürk,
bunun içindir ki “arasız devrimler” dedi. Atatürk’ün feodalizme karşı
başlattığı demokratik, çağcıl devrimi sürdürmek; bu işin kesin çözümüdür. Ceza
yasaları uygulanmalı doğal olarak. Ancak çocuk yaşta yapılan evlilikleri
yalnızca cezalarla önlemek olanaksız.
Ülkemizde feodalizm; toprak ağalığı, tarikat ve cemaat
örgütlenmesi, aşiret düzeni, şeyhlik, şıhlık… gibi birtakım yapılarla ayakta
tutulmakta. Bu yapıların en büyük destekçisi ve kullanıcısı emperyalizm.
Emperyalizmin ülkemizdeki koltuk değnekleri olan yobazlık, bölücülük ve
liberalizm de bu yapıların bağdaşıkları. Ülke çıkarlarına değil de kendi
kişisel çıkarına odaklanmış kendini bilmez siyasetçiler de bu gerici yapılardan
yararlanmaya çalışmaktalar.
Küçük yaştaki çocukların evlendirilmesi de çocukların LGBT’ye
özendirilmesi de çocukların bölücü örgüt PKK tarafından terörist yetiştirilmek
üzere dağa kaçırılması da birbirine bağlı olayalardır. Bu çürümüşlüğün
oluşturduğu kokuşmuşluktan kurtulmanın zamanı gelmedi mi daha?
Adil
Hacıömeroğlu
9
Aralık 2022
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder