ÖĞRETMENELİK ÇOCUĞU SEVMEKLE BAŞLAR


        İçinde çocuklara karşı en küçük sevgi kırıntısı bile olmayan birçok kişinin öğretmenlik yaptığı bir dönemdeyiz. Arada sevgi olmayınca bu kutsal meslek de amacına ulaşamamakta. Eğitim de istenen düzeye çıkamamakta. Bu kişiler için öğretmenlik bir meslek değil, her sabah ekmek parası kazanmak için gidilen bir iş. Çünkü bu kişiler; öğretmenliği bir meslek olarak benimsemiş olsalardı, onlardaki çocuk sevgisi her davranışlarından, sözlerinden, bakışlarından belli olurdu.  

        “Köy enstitüsü bana, her şeyden önce sorumluluk duygusunu kazandırdı. Her şeyden, ottan böcekten sorumlu olmayı öğretti. Bu duygunun gelişmesinde müdür yardımcımız Hamit Özmenek’in (Bu öğretmenimizi, daha önce Çifteler Köy Enstitüsünden anımsıyoruz. AAH) çok büyük payı vardı.

        Hamit Özmenek, her fırsatta bize millet malının değerinden söz ederdi. Bir çatal ya da kaşık bulup götürdüğümüzde, tüm öğrencileri meydana toplar, saatlerce yurt ve ulus sevgisi ya da millet malı üzerine nutuk atardı. 600 öğrencinin ders kitabını teker teker dağıtır, son sayfasını imzalar, yıl sonunda toplarken de kontrol ederdi. Eğer kitabın sayfaları yırtıksa yapıştırır, kopup kaybolmuşsa, ‘Arkadaşının kitabından yaz, yapıştır öyle getir,’ derdi. Böylece bir ders kitabı, elden ele geçerek yıllarca okunurdu. Bu tutum tasarruf etmekten öte bir şeydi. Bunu sezebiliyordum. (Hacı Angı, İvriz’den Cumhuriyet’in Başkentine Bir köy Enstitülünün Anıları, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2. Basım, Ocak 2019, sf. 68)”

        Halil Özmenek öğretmenimiz, Çifteler’de olduğu gibi İvriz’de de öğrenci, eğitim, yurt ve ulus sevgisiyle karşımıza çıkmakta. Öğrencilerine sorumluluk duygusu aşılamakta; tutumluluğu, devlet malını korumayı öğretmekte. Öğrenciye sevgiyle yaklaşınca sorumluluk duygusu da kolayca kazandırılıyor. Yoksul yurttaşların vergileriyle yatılı okuyan gençlere, kullandıkları araç ve gereçleri korumaları gerektiği bilincini vermekte. Bu gençler, öğretmen olup köylere gittiklerinde bu bilinçle hem öğrencilerine hem de köylülere örnek olacaklar doğal olarak. En önemlisi de kitaplara duyulan saygı ve sevgi. O dönemlerde eş dost para kazansın ya da iktidardaki siyasetçilerin düşüncelerine göre her yıl okul kitapları değiştirilmiyordu. Yıllarca aynı kitaplar kullanılırdı. Benim de çocukluğumda durum aynıydı. Kardeşlerimin en büyüğü olduğum için babam benim için ders kitaplarını satın alırdı. Ben de tertemiz kullanırdım onları. Bir sonraki yıl kız kardeşime verilirdi o kitaplar. Peş peşe dört kardeşin aynı kitaplarla okula gittiğimizi anımsarım.

        Burada İvriz Köy Enstitüsünden bir başka öğretmeni analım: “Diğer enstitüler ekmeklerini kendi fırınlarında pişirirken, İvriz’in ekmek ihtiyacı Ereğli’den karşılanırdı. Bizim enstitüde nedense fırın yoktu. Tahta serenli bir at arabası her gün enstitüye ekmek taşırdı.

        Bir gün akşam yemeği vakti gelmiş, fakat ekmek henüz gelmemişti. Bu yüzden bizi yemeğe almadılar. Biz de açlığın verdiği sıkıntıyla bahçede gezinmeye başladık. Sızlanmaların artması çok sürmedi.

        Bu durumu gören hazırlık sınıfı öğretmenlerinden Melek Şengül Öğretmenimiz, bir ata atladığı gibi ekmek arabasını aramaya gitti. Çok beklemedik. Yarım saat geçti geçmedi, önde kendisi, arkada ekmek arabası geri döndü.

        Meğer arabacı Yazlık köyü civarına gelince arabayı söğüt gölgesine çekmiş, atın boynuna yem torbasını takıp yatmış uyumuş. Melek Öğretmenimiz gülerek, ‘Sorumsuz arabacı, bulduğumda mışıl mışıl uyuyordu,’ demişti. (Aynı yapıt, sf. 70)”

        Melek Şengül Öğretmen, mesleğinin verdiği sorumlulukla kendilerine emanet edilmiş yurt çocuklarının yemeğinin gecikip aç kalmalarını içine sindiremiyor. Ata atladığı gibi ekmeğin peşine düşüyor. Burada sevgi yüklü bir sorumluluğun örneğini görmekteyiz. İşte, köy enstitüleri böyle bir eğitim kurumuydu. Cumhuriyete yaraşır bir eğitim kurumu; çocuk, insan, yurt, ulus sevgisinin dopdolu olduğu enstitülerle doruğa çıktı.

        Günümüze bakalım, demek içimden gelmiyor. Enstitülerin düşünden uyanıp günümüz gerçeğiyle karşılamak içimde çoğalan bir buruk acıyı alevlendirmekte. El kadar çocukları dersten kovan, onlara ağız dolusu hakaret eden, bağırıp çağırmayı ve çocuğu azarlamayı öğretmenlik sananları görüp işittikçe ülkemin geleceğiyle ilgili kaygım artmakta.

        Evet, Cumhuriyet ülküsüne, insan sevgisine odaklanmış Hamit ve Melek öğretmenler gibi binlerce eğitimcimize ne oldu? Yoksa melek olup gökyüzüne mi uçtular?

                                                               Adil Hacıömeroğlu

                                                               9 Aralık 2022

         

1 yorum:

  1. Hocam yüreğinize sağlık , sevgiyle saygıyla emek verilerek gönülden yapılan , karşılık beklemeden gelecek nesillerimizi yetiştiren yüce gönüllü öğretmenlerimiz onları daima anlıyor unutmuyoruz.Bugğn 23Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı hepimize kutlu olsun. Çocukluğumuz da öğretmenlerimiz bizlere milli bayramlara hazırlarken coşkuyu ve heyecanı yaşar ve yaşatırdı . Sınıflarımızı süsler , şiirlerimizi ezberler , resimler yapardık. Bayram günleri okuldaki törenimizden sonra 23 Nisan balomuz olur eğlenir kutlama yapardık. Milletleri kurtaranlar yüce gönüllü öğretmenlerdir. Ruhları şad olsun. Tüm öğretmenlerimizı sevgi saygıyla anıyorum..Hocam sağolunuz.Esen kalınız ..👏📚🇹🇷🌺💙Fulya Kırımoğlu

    YanıtlaSil