Köy enstitülerinin en büyük özelliği, neredeyse tüm
gereksinimlerini kendilerinin karşılaması. Yeni yapı mı gerek, öğretmen ve
öğrenciler kolları sıvayıp yapıyorlar. Dağdan su mu gelecek, elbirliğiyle borular
döşenip su getiriyorlar. Elektrik mi yok, gereksinimi karşılayacak bir santral
kurup teller çekilip aydınlanıyor ortalık. Yemek mi pişecek, öğrenciler
işbaşında. Yeni işlikler mi gerek, öğretmen ve öğrenciler kolları sıvıyor. Eğitim
için ne gerekiyorsa bir imeceyle yaşama geçiriliyordu.
Ünlü yazarımız Fakir Baykurt, 1943’te Isparta-Gönen Köy
Enstitüsü’ne başlar. Buradaki öğrencilik yıllarında içindeki cevher ortaya
çıkar. Şiirleri, öyküleri okuyanların ilgisini çekip beğenisini kazanır.
Enstitüde kazandığı imece alışkanlığı meslek yaşamında da kendini gösterir.
Gönen Köy Enstitüsü’nde ilk başta su yoktur. Baykurt, ikinci
sınıftayken el birliğiyle su getirilir okula. Bunun sevinci tanımlanamaz
derecede yüksektir. Yıllar sonra yazdığı Özyaşam’ında bu sevinçli anısını da
paylaşır okuyucularıyla.
Öğrenciler, okulun alanında toplandılar bir gün. Okul müdürü eksikleri sıralamakta peş peşe.
Eksiklikleri gidermek de öğretmen ve öğrencilerin işi. Herkes can kulağıyla
dinlemekte müdürü.
“Gevremiş ekin tarlasında çekirge yürüyor gibi bir çıtırtı duyuluyor
alanda, sessizliğin çıtırtısı. Müdür Uzgil konuşmasını sürdürdü:
‘5/A ile 5/B İkinci okul yapısını tamamlayacak. İç sıva, dış
sıva, kapı pencere doğramaları, badana, 4/A yemekevine ek, 4/B hamam yapacak.
3/A, /B, /C birer yatakevi, 2/A yeni kooperatif yapısı, 2/B’ Bizim kümeye
gelince durdu. Bütün arkadaşlar öyle miydi acaba? Benim soluğum kesildi.
‘2/B içme suyumuzu getirecek!’ Kiim? Biz mi içme suyu getireceğiz?
Eyvaah gene yardımcılık! Öteki kümelere testilerle, tenekelerle sabah akşam
içme suyu taşıyacağız. Olamaz! Bağırıp çağırmalı, karşı çıkmalı! Ama bir ilke
var: Her iş saygıdeğer, beğenmezlik yok! (Fakir Baykurt, Köy Enstitülü
Delikanlı, Literatür Yayınları, 3. Basım, Mart 2019, sf. 133, 134)”
Baykurt ve sınıfı,
müdürün konuşmasını tam olarak anlayamadıkları için yapacakları işi
öğrenemediler nedense. Müdürün herkese başarılar dilemesinden sonra dersliklere
gidiyorlar. İş bölümünü gösteren çizelge asılıyor okul ve yönetim girişlerine. Eğitimbaşı,
ne yapacaklarını söylüyor 2/B sınıfına. Yapacakları iş, anlaşılıyor böylece.
“İşin enini boyunu görüşüyoruz. Enstitünün kuzeyinde güzel
Tınaz Dağı yatıyor. Uzaklardan bakınca gerçekten tınaza benzediği için bu adı almış.
Eteğinden akan kaynağı enstitüye getireceğiz. Bunun için 50 santim eninde, 80
santim derinliğinde yol kazacağız. Künk döşeyip örteceğiz. Enstitünün üst
başına depo yapacağız. Bağlayacağız suyu, akacak. (Aynı yapıt sf. 134)”
Öğrenciler mutludur. Çünkü okullarına su gelecek. Hem de bu
işi kendileri yapacak. Önce dağa gidilip arazi incelenir. Boruların döşeneceği hendeğin
kazılacağı yer belirlenir. Sevinç içinde çalılar arasında saklambaç, uzun eşek
oynayıp türküler söylerler. İşe değil de sanki düğüne gidecekler.
“Bilgen Öğretmen sekiz arkadaşımızı ambara yolladı. Dört
yeni, on eski kazma, biraz da kürek alıp 2/B’nin yatakevine getirdiler. Bir su
terazisi, biraz ip, iki açılır kapanır metre.
Ertesi gün törenlikte Müdür’ün bir konuşmasıyla uğurlandık.
Sanki cenge gidiyoruz. Omuzda kazma kürek, marş söyleyerek Gönen kırına açıldık;
Aynı yolda aynı emek/ Gönüllerde bir
tek dilek/ Türk köyünü önde görmek/ Engelleri aşıyoruz/ Ülkümüze koşuyoruz (Aynı
yapıt sf. 135, 136)”
“Birer metre arayla dizildik. Kaynağın on metre açığından
başlıyoruz. Kazmacı oluyorum. Avucumuza tükürüyoruz. Vur aslanım derine, gerine
gerine! Çimenleri, gevenleri söküp yerin bağrına dalıyoruz. Taş geliyor.
Kürekçiler kazdığımızı atsın hele! Biraz uzağa atsınlar hem de. İnsan temiz
çalışmalı. İlk elde 15 metre kazacağız. (Aynı yapıt sf. 136)”
Kazmalar, balyozlar, kürekler elden ele. Taşlar parçalandıkça
hendek ilerliyor. Yemekler okulda pişirilip getiriliyor. Bu iş için de
aralarından birkaç kişi seçiyorlar. Yemekte etli nohut, pirinç pilavı ve üzüm
hoşafı var. Çuvallardaki ekmekler sıcacık. İştahla yiyip bitiriyorlar
yemeklerini. Çünkü yapılacak işleri var önlerinde.
Hendek kazılıp künkler döşeniyor. Sonunda su bağlanıyor. Suyun
yolu inişli yokuşlu. Acaba depoya gidecek mi bu su? İş bitince Fakir Baykurt, “Kardeşim
Ferhat” adli şiir yazar suyun getirilmesiyle ilgili.
“Şiir hazır. Kaynağın çıktığı yere gittik üç arkadaş. Suyu
bağlayıp koştuk, çatlayacağız. Yalnız koşmaktan değil, meraktan çatlayacağız! Acaba
çıkıyor mu yokuş yukarı? Künkleri döşeyip üstlerini örttük. Sonucu şansa
bıraktığımız kanısındayım. Çok kızıyorum. Akmazsa şiiri yırtacağım. Koşarken
kimi yerde kulağımı toprağa koyup dinliyorum. Belli olmuyor. Her kilometreye
bir küçük dinlenme havuzu yaptık. Bunların üstünü beton kapaklarla örttük. Aman
bee; şarıltı oralarda belli oluyor! Hem de nasıl akıyor! Şimşek hızına binmiş!
Biz yolu yarılamadan depoyu doldurmaya başlayacak.
Bademliklerin başına vardık. Davul zurna başladı. Öğrenciler
kümeler halinde koşuyor. Davul zurnayı kim düşündü? Sanıyorduk yalnız
mandolinler, akordiyonlar çalacak. İncelerden incelerden Cezayirler geliyor.
Sonra Harmandalı, sonra Avşar Zeybeği, Köroğlu havaları… Anadolu’nun bu güzel
havalarını koyup gidenler nurda yatsın! Üçerli sıra olup geniş halka çevirmiş
arkadaşlar.
Öğretmenlerin, usta öğreticilerin hepsi, eski muslukların
sıralandığı yere geldi oynaya oynaya. Su deposunu aramıza aldık.
Can kulağıyla dinliyoruz. Güzel sular şarıl şarıl akıyor.
Depo yarı dolmuş. Mendilini çıkarmış, alnını siler gibi saklıca gözlerini
siliyor Bilgen Öğretmen. Yapıcıbaşımız Hasan Baştuğ bir köşede dikiliyor. Belki
kuşkuları var içinde: Acaba donlara, sellere dayanacak mı 2/B’nin yapıtı?
Okunmaz bir kaya yazısı gibi suskun, dikiliyor. (Aynı yapıt sf. 146, 147)”
Hasan Baştuğ’u birden omuzlara alıyor öğrenciler. Onu deponun
üstüne oturtuyorlar. Övünmesiz, şişinmesiz bir adam Baştuğ. Eğlence tüm hızıyla
sürmekte. Suyun gelişi kutlanmakta. Sonunda Baykurt’un şiiri okunuyor.
Öğretmenler, öğrenciler öpüp koklayıp kutluyorlar onu.
Ortak bir emeğin sonucu enstitüye getirilen su. Böyle olunca
da sevinç de ortak olmakta. İşte, köy enstitüleri bu. Yaparak, yaşayarak
öğrenip öğretiyorlar. Üretmenin engin mutluluğunu birlikte yaşıyorlar. Birlikte
üretip birlikte tüketiyorlar. Okulların var olduğu çorak topraklara uygarlık
getirmenin öncüsü oluyorlar.
Atlantik sistemine girme amacıyla enstitüler tarihe karışıyor.
Günümüz eğitiminde bir yabancı özentisidir almış yürüyor. Bu özgüvensizliği de
birlikte getirmekte. Yabancı özentisi, gencecik insanların beyinlerini
yıkamakta. Onların dışa bağımlı yetişmesine neden olmakta. Dışa bağımlı yetişen
kişi, kendi ülkesine değil de bağımlı olduğu yere hizmet etmekte öncelikle. Yıllardır
kaç kuşağa yazık edildi kim bilir?
Ülkemizi hızla kalkındıracak bir eğitim sistemi, kişiliksiz
siyasetçilerce yok edildi. Hem de enstitülere usa gelmez karalar çalınarak… Aslında
enstitülerin yok edilmesi Türk Devrimine vurulan en büyük darbe. Enstitüler yok
edilince Türk Devriminin özgüvenli, bağımsızlıktan yana kadroları
yetiştirilemedi. Bu nedenle de yıllardır ABD’ye bağımlılık yüzünden insanımıza,
ülkemize çok zarar verildi. Memleketimiz yağmalandı emperyalistlerce. Siyasetçi
de bozuk eğitimin yetiştirdiği özgüvensiz yurttaşlar da bu duruma sessiz
kaldılar. Bu sistemin değişme zamanı gelmedi mi daha? Atatürk’ün tam
bağımsızlık ülküsü doğrultusunda eğitimimizi yeniden oluşturmanın zorunlu
olduğu günlerdeyiz. Ufuktaki kara bulutlar dağılmakta Asya yelleriyle. Kara
bulutlar dağıldıkça Atatürk ortaya çıkmakta.
Adil
Hacıömeroğlu
1
Aralık 2022
Bu coşku azim fedakarlık karşısında yapka çıkarıyorum. Saygı sevgi ve minnetlerimle köy enstitülülerimize
YanıtlaSilDuygusal şair
DENİZLİ
İmece usülü kaldı mı, acaba.?
SilÖylesine usüle sahip oldukları tek şey var. Çıkarcılık, bencillik, egoistlik..
Köylerde yaşayan insanlar muhtar seçerken dikkat edilmesi gerekenler yoktur. Köylerde muhtarı seçerken tek bir adaylık konusunda birleşilmeli.. Her seçimde her aileden biri olmalı bence. Herkes onu desteklemeli...
Muhtar seçilmiştir, ama köylü imece usulüyle tek olmalı. Öncelikli yapılacak köyün ortak değerleri dua ile hep beraber el birliğiyle kabul edilip, yapılmalıdır. Köylerde yaşayan insanların da siyasi parti düşünceleri olsun.İstedikleri millet vekilleri seçsinler. Ama muhtar köylü olabilmeli.. El ele köyün ortak mallarına sahip olunmalı. Mahalle sakinleri veya köyün sakinleri ve muhtarı tarafsız sahada olmalı.. Muhtarlık dönüşümlü becerisi yüksek şahıslar ve azalarının seçmen kesimlerinede saygı, sevgi duyan yönetim kurulunun üyeleri olmalı insanının, insanların.!
Bir mahalleden muhtarlık seçimleri öncesinde 8-10 tane aday adayı çıkıyor. Herbiri birbirinden farklı 20000tl, 30000tl, 200000tl.ye kadar para harcıyor. Seçimi de bir grup kazanmakta..Ne oldu.. Seçimlere girmeden ayrılımcılık başlamakta..İşte çok gruplu, çok partili sistem imece usulüyle hareketli olamıyor. Birbirleriyle saygı, sevgi dolu dolu yaşamak ve mutluluklar yaşatmak yerde olumsuz yönde etkilediğini anlıyoruz. Çok partili sistem iyidir. Ama tek bir Ülke, tek bir Devlet, tek bir Bayrak,tek bir Millet, tek bir Halk imece usulüne göre yetişmeli, yetiştirilmeli ve bilincinde olunmalı..
Herkes kendi yoluna ve kendine özgü çıkarları uğruna göre görev yaparlarsa ne imecelik kalır, nede nedensiz başarılı olmak..
( Köy ve Mahalle sistemini örnekle anlattıysam asıl amacım Vatan ve vatandaşlık tanımında imece usulüyle hareket edip halkına , milletine hizmet için eğitim hizmettir . AMAÇ.!
Nurettin Dikkanoğlu