Hasan Ali Yücel, Atatürk’le yaptığı yurt gezisinden sonra
Cumhuriyet kurucularının ilgisini çeker. Zaten gazete ve dergilerdeki yazıları,
onu Cumhuriyet aydınları arasında ayrı bir yere oturtur. 1932’de Gazi Eğitim
Enstitüsüne müdür olarak atanır. Burada ilerde yazgı birliği yapacağı İsmail
Hakkı Tonguç’la birlikte çalışır. Dostlukları gelişir.
1933’te Ortaöğretim Genel Müdürü olur. Bu görev, onun için
bir sınav yeridir. Çünkü siyasetin kirli yüzüyle de karşılaşır bu görevi sırasında.
Bu görevdeyken üniversite eğitiminin öncülü olan ortaöğretimi, devrimci yönlendirmeyle
değiştirmeyi düşünür. Ortaöğretimin üniversite eğitimi için ne denli önemli
olduğunun farkındadır. Bu nedenle ussal, bilimsel ve ulusal bir ortaöğretim düşüncesi
kafasında yerleşmiştir. Bu amaçla genel müdürlüğü sırasında Türkiye’de
Ortaöğretim adlı kitabını yayımlar. Bu görevde iki yıl kalır.
Ortaöğretim Genel Müdürüyken Millî Eğitim Bakanı, Yusuf
Hikmet Bayur’dur. Bayur, yurtdışında eğitim görmüş bir kişidir. Üniversite’yi,
Fransa’da bitirip yurda döndüğünde Anadolu’daki ulusal harekete katıldı. Türlü
görevleri yerine getirdi. Salihli Kuvay-ı Milliyesinde düşmana karşı savaşmış
bir yurtseverdir. 1920’de Ankara’ya gelip Dışişleri Bakanlığı’ndaki görevine
başlar. 1933’te milletvekili seçilince Millî Eğitim Bakanlığı görevine
getirilir.
İnönü’ye karşı dörtlü
takriri veren dört kişiden biridir Koralatan. İlerde Demokrat Parti’nin
kurucuları arasında yer alacaktır. Refik Bey, bir yakınının işinin görülmesi
için Bakan Bayur’dan bir dilekte bulunur. Konu, Ortaöğretim Genel Müdürlüğü ile
ilgiliydi. Dilek, Bayur’un bir notuyla Yücel’e bildirilir. Ülkemizin genç,
ülkücü bakanı yasalara uygun olmayan bu isteği reddetti. Bakan Bey, ısrar
edince Yücel görevinden ayrılma isteğini bildirdi.
“Arkadaşları, parasal açıdan herhangi bir güvencesi olmaması
nedeniyle, istifasını geri alması için araya girdiler. Bu girişimler de yarar
getirmedi ve konu büyüdü. Bakanlık’ta Yücel’den yana bir kamuoyu gelişti. Yücel’den
vazgeçilmemeliydi. Bunun üzerine Bakan Hikmet Bayur zor durumda kaldı. Sonunda
Yücel’den bizzat özür diledi ve Yücel görevine döndü. Bu olay onun ilkeli
tutarlı kişiliğinin somut göstergelerinden biridir. (Alev Coşkun, Hasan Ali Yücel,
2. Baskı, Temmuz 2007, sf. 46)”
Hasan Ali Yücel Genel Müdürlük görevinden sonra, 1 Mart 1935’te
38 yaşındayken İzmir milletvekili seçilir. Bunda torpile karşı direncinin,
ilkeli duruşunun, aydın kimliğinin, çalışkanlığının büyük payı var.
Torpille bir göreve gelme/getirilme devlet yönetiminde çok
kötü bir durum. Hak etmeyen kişilerin, hak edenlerin hakkını siyasal güce
dayanarak yok etmesi kabul edilir bir şey değil. Ülkemizde birçok sorunun
siyasetçilerce kayrılarak hak etmediği görevlere gelenlerin iş bilmezliği yüzünden
ortaya çıktığını acı bir biçimde görmekteyiz. Siyasetçiler, bir yakınının rahatı
için birçok kişinin, hatta ülkenin zarara uğramasını çoğu zaman vurdumduymazca
görev bilmekteler. İşte, devlet kurumlarını yıpratan en önemli sorun da bu.
İşte, Hasan Ali Yücel, genç yaşta bu siyaset sayrılığına
karşı dimdik duran aydın bir kişi. Haktan, haklıdan yana tavır alan bir yürekli
adam. Koltuğunu önemsemeyip doğruyu yapmayı ilke edinen bir devlet görevlisi. Ulusuna
ve devletine karşı sorumluluğu, yüksek bir yurttaş. Onun özgürce kararlar
alması ve uygulaması da hakkaniyetinden gelmekte. Özgür birey midesinden ya da
usundan kimseye bağlı olmayan kişidir. Hasan Ali Yücel de özgür bir birey. Görevi
sırasında yalnızca vicdanının ve usunun sesini duymuştur.
Yücel’in doğrunun yanında dimdik, dirençli durması övgüye
değer. Bakan Bayur’un hatasını anlayıp Genel Müdür’ünden özür dilemesi ise büyük
bir erdem. Bunu, ancak özgüveni tam ve bireysel çıkarları bir yana itmiş bir
yönetici yapar. Hatayı anlayıp özür dilemek, bir uygarlık göstergesi. Günümüzde
Bayur ve Yücel gibi adamları, devlet yöneticilerini mumla aramaktayız nedense.
Adil Hacıömeroğlu
4
Aralık 2022
Yazınız vesilesiyle aklıma gelen bir düşünceyi paylaşmak isterim. Keşke ortaokul çağında, gençlerin kişiliklerini aradıkları yaşlarda bir " büyük şahsiyetler" / "büyük kişilikler" dersi konsa da, sadece idealize ettiğimiz ancak hayatın içinde pek de görmediğimiz davranışların aslında büyük adamların kişilik ve tutumlarının parçası olduğu gösterilebilse. Teşvik edici olur kanaatindeyim.
YanıtlaSil