Mondros sonrası işgallerin başlamasıyla Anadolu ve
Trakya’daki birçok yerleşim yerinde yaşayan halk, emperyalizme tutsaklığı kabul
etmedi. Padişah Vahdettin ve İstanbul Hükümeti’nin tüm engellemelerine,
duyarsızlığına karşın ülkemizin her yerinde yurtseverler örgütlenmeye başladı.
Bu örgütlenmelerin birçoğunda din görevlilerini görmekteyiz.
Şeyhülislam Dürrizade’nin fetva üstüne fetva yayımlamasına
karşın Anadolu’da din adamlarının çoğunluğu, İstanbul’un bu teslimiyetine karşı
çıktı. Sayıları az da olsa bazı din adamları, İstanbul’un yanında yer aldı.
Ancak bu, çok etkili olmadı.
Ahmet Hulusi Efendi, işgaller başlamadan kolları sıvayan,
öngörülü bir yurtseverdi. 23-26 Mart 1919’da İzmir’de yapılan kongreye, Denizli
sancağını, başkanlığını yaptığı bir kurulla temsil etti. Bu kurulda; Denizli
Belediye Başkanı Hacı Tevfik, Tavaslıoğlu Mustafa ve Küçükağazade Ali beyler
yer almaktaydı.
Kongre, İzmir Beyler Sokağı’ndaki sinemada, Nurettin Paşa
başkanlığında toplandı. Toplantıda, Ege Bölgesi’nin işgaline şiddetle karşı
çıkıldı. Bu amaçla Aydın, Denizli ve Balıkesir’de direnişleri örgütlemek için
Müdafaa-i Hukuk ve Reddi İlhak cemiyetlerinin kurulması kararlaştırıldı.
Müftü Ahmet Hulusi Efendi, Denizli’ye döner dönmez işe
başladı. Neredeyse bütün kasaba ve köyleri dolaştı. Acıpayam, Buldan, Çal,
Sarayköy ve Tavas’ta müftüler, müderrisler ve eşrafın önderlik ettiği kurullar
oluşturuldu. İzmir’in işgal edileceği haberi duyulunca Denizli Mutasarrıfı Faik
(Öztrak) Bey; Müftü Ahmet Hulusi Efendi, Askerlik Şubesi Başkanı Tevfik Bey,
Belediye Başkanı Hacı Tevfik Bey ile eşraftan bazı ileri gelenleri çağırarak
İzmir’den gelen telgrafı okudu. Halkı bu konuda bilinçlendirmek üzere belediye
önünde miting düzenlenmesine karar verildi bu toplantıda. Mitingin düzenlenmesi
görevi Ahmet Hulusi Efendi’deydi.
“Ahmet Hulusi Efendi derhal çalışmalara başlamıştır. 15
Mayıs sabahının erken saatlerinde mitingi halka duyurmak üzere bulunup
kiralanan tellallar çarşı ve mahalleleri dolaşarak ‘Allah’ını, dinini ve
vatanını sevenlerin müftülük binası önünde toplanmaları’ duyurusunda
bulunmuşlardır. Bu arada Müftü Efendi, cami imam-hatiplerine de haberler
göndererek sabah namazından sonra cemaatle birlikte miting yerine gelmelerini
istemiştir. (Recep Çelik,
Millî Mücadele Günlerinde Din Adamları, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları,
Ankara, 2017, sf. 49)” Denizli halkı, 15 Mayıs 1919 günü sabahı belediyenin
bulunduğu Bayramyeri’nde toplandı.
“…
Kalabalığın artması üzerine yanında din görevlileri, tekke şeyhleri, eşraf,
öğretmenler ve yedek subaylar olduğu halde Müftü Efendi önce müftülük binası
önüne gelmiştir. Ahmet Hulusi Efendi, müftülük yakınındaki Ulu Cami’de bulunan
sancak-ı şerifi asılı olduğu yerden tekbir ve salat ü selamlarla birlikte
indirerek caminin çevresinde bekleyen kalabalığın önüne geçmiştir. Bu anda
halkta heyecan doruk noktasına ulaşmıştır. Mutasarrıf, belediye reisi ve bazı
eşraf, belediye balkonunda daha önce yerlerini almışlardı. Çalınan trampetlerle
halk sükûnete davet edilmiştir. (Aynı yapıt, sf. 49)”
Ahmet Hulusi
Efendi, aşağıdaki konuşmayı yaptı mitingde:
“Muhterem
Denizlililer!.. Bugün sabah erken saatlerinde İzmir Yunanlılar tarafından işgal
edilmiştir. Bu tecavüze karşı hareketsiz kalmak, din ve devlete ihanettir.
Vatana karşı işlenecek cürümlerin Allah ve tarih önünde affı, mümkünatı yok
günahtır. Cihat, tam manasıyla teşekkül etmiş, dini fariza olarak
karşımızdadır.
Hemşehrilerim!
Karşımıza çıkarılan dünkü tebaamız Yunan’dır. Onlar öteki düşmanlarımızın
vasıtasıdır. Yunan’ın bir Türk beldesini eline geçirmesinin ne manaya geldiğini
İzmir’de şu birkaç saat içinde işlenen cinayetler gösteriyor. Silahımız
olmayabilir, topsuz-tüfeksiz, sapan taşları ile de düşman karşısına çıkacağız.
İstiklal aşkı, vatan sevgisi, haysiyet şuurumuz ve kalbimizdeki iman ile mücadelemizin
sonunda zaferi kazanacağız. Bu uğurda canını verenler şehit, kalanlar gazidir.
Bu mutlak olarak cihad-ı mukaddestir. Sizlere vatanınızı düşmana teslim etmenin
çaresiz olduğunu söyleyenler, düşman esareti altında olanlardır. Onlar irade ve
kararlarına sahip değillerdir. Bu vaziyette olanların emri ve fetvası aklen ve
şer’an caiz, makbul ve muteber değildir. Meşru olan, münhasıran vatan müdafaası
ve istiklal uğruna cihattır. Korkmayınız, meyus olmayınız… Bu liva-yı hamdin
altında toplanınız ve mücadeleye hazırlanınız. Müftünüz olarak Cihad-ı Mukaddes
Fetvası’nı ilan ve tebliğ ediyorum… Elinizde hiçbir silahınız olmasa dahi üçer
taş alarak düşman üzerine atmak suretiyle mutlaka fiili mukabelede bulununuz.
(Sadi Borak, Öyküleriyle Atatürk’ün Özel Mektupları, İstanbul 1980, sf. 13)”
Yukarıdaki
konuşma tarihsel bir önemde. Çünkü İzmir’in işgalinden dört saat sonra yapıldı.
İşgalin nerelere varacağını anlatması bakımından Kurtuluş Savaşı’nın kısa bir
izlencesi sayılabilir. Konuşmada, işbirlikçilik mahkûm edilmekte. İşgale karşı
savaşmanın dinsel bir görev sayılmakta. Yunanlıların, asıl düşmanımız olan
İngiliz ve Fransızların aleti olduğu vurgulanmakta. Müftü Efendi, umutsuz
olanların ulusumuza ve bağımsızlığımıza düşman olduğunu da belirtmekte. Bu miting,
çevre il ve ilçelere örnek oldu. Direniş ruhu dalga dalga yayıldı.
16 Mayıs 1919
Cuma günü Acıpayam, Sarayköy ve Tavas’ta, 17 Mayıs’ta da Çal’da mitingler
yapıldı. İşgali protesto etmek için İstanbul Hükümeti’ne ve itilaf devletleri
temsilcilerine protesto telgrafları çekildi.
Müftü Efendi
ile ilgili Aydın Mebusu Mazhar Bey (Germen) şu bilgileri vermekte: “Denizli’de
Müftü Ahmet Hulusi Efendi’nin rehberlik ettiği miting haberi ve onu takiben
Müftü Efendi’nin imzasını taşıyan telgraf işte bu saatlerde Aydın’a geldi. Ben,
‘Heyet-i Milliye’ tabirini ilk defa bu telgrafta gördüm. Hükümet doktoru idim.
Mutasarrıf olmadığı için bu makama da vekalet eden 57. Fırka Kumandanı Miralay
Şefik Bey’in davet ettiği şahsiyetler arasında bulunuyordum. Kumandan, Müftü
Efendi’nin gönderdiği telgraf metnini okuyarak dedi ki: ‘Denizli Müftüsü,
tutulacak en sağlam ve vatanseverce yolu bize göstermektedir. Ben asker olarak
elimdeki bütün imkanlarla vatanımı korumak için namus ve şeref andı içtim.
Fakat bunu, Denizli’deki hareketi örnek alarak yapmak akıl ve mantık
gereğidir.’ Demişti. (Cemal Kutay, İstiklal Savaşının Maneviyat Ordusu, C 1,
İstanbul 1977, sf. 62-63)”
Ahmet Hulusi
Efendi, düşmanın ancak silahla durdurulabileceği inancında. İzmir’deki
toplantıda, bu düşüncesini Nurettin Paşa’ya söyledi. Kuracağı ulusal direniş
örgütünün sevk ve yönetiminin Nurettin Paşa’nın yapmasını önermiştir. Bunun
için de Paşa’nın Denizli’ye gelmesini istemiştir. “… Sizin buradaki
çalışmalarınız ve kişiliğiniz onları rahatsız edecektir. Sizi başka yere
gönderecek, hatta rütbenizi yükselteceklerdir. Böyle bir durumda, rica ederim,
İstanbul’a gitmeyiniz, Denizli’ye geliniz. Bizler gerekli her şeyi sağlamaya
hazırız. Yeter ki, başımızda sizin gibi tecrübesi ve şahsiyeti ile itimada
şayan yüksek bir komutan bulunsun… (Recep Çelik, Millî Mücadele Günlerinde Din
Adamları, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 2017, sf. 52)” Müftü
Efendi, bu sözleri söyledikten kısa bir süre sonra Nurettin Paşa görevinden
alınmış;yerine Ali Nadir Paşa, kolordu komutanlığına getirilmiştir. Bu konuda
da öngörüsü gerçekleşti. O da Kambur İzzet Bey’le Yunanlıların işgaline ses
çıkarmadı.
Denizli
Müdafaa-i Hukuk ve Redd-i İlhak Cemiyeti, 29 Mayıs 1919’da Ahmet Hulusi Efendi
başkanlığında ilk toplantısını yaptı. Bu ilk toplantıda Müftü Efendi: “Her ne
pahasına olursa olsun, Yunanlıların Denizli yöresine sokulmaması kararını
almıştır. (Aynı yapıt, s. 52)” Ahmet Hulusi Efendi’nin bu öngörüsü de gerçekleşti.
Ahmet Hulusi
Efendi, Aydın ve Nazilli işgal edilmeden buralara güvendiği adamları gönderip
direnişi örgütlemeye çalışmışsa da gerekli desteği bulamamıştır. Ardından
Dinar, Afyon, Burdur ve Antalya ile ilişkiye geçildi. Dinar ve Afyon’a bizzat
kendisi gitti. Oralarda din görevlileriyle konuştu. İlerleyen Yunan güçlerine
karşı direniş için silahlı çeteler kurulması için çalıştı.
10 Haziran
1919’da Denizli Heyet-i Millîyesi bir bildiri
yayımlayarak halkı direnişe çağırdı. Millî Menderes Müfrezesi oluşturuldu.
Böylece işgalcilere karşı direniş, milis güçleriyle başlamış oldu.
“Müftü
Efendi’nin Nazilli’de bulunduğu sırada yaptığı bir diğer örnek davranış da
şudur: Buradaki bir depoda çok sayıda küflü mataralar olduğunu görmüş, bizzat
kendisi bunları çuvallara koyarak İştipli Mehmet Efendi’nin de yardımıyla otele
getirmiş, temizlemiş, lamba fitilinden ip takmış, üstüne de kaput bezinden
kılıf yaptırarak kullanılır hale getirmiştir. Bu mataralar daha sonra
gönüllülere gönderilmiştir.
27 Haziran
günü arife olduğundan Müftü Efendi, o gün Ramazan Bayramı Namazını kıldırmak ve
halka vaazda bulunmak için Denizli’ye dönmüştür. (Aynı yapıt, s. 56)” Kurduğu
milis gücünün tüm gereksinmelerini karşılamak için koşturdu Ahmet Hulusi
Efendi. Tüm olanaklarını, düşmana karşı direniş için kullandı.
Denizli
Müftüsü Ahmet Hulusi Efendi, Denizli yöresinde işgale karşı direnişi başlatan
koca yürekli bir yurtsever. Ahmet Hulusi Efendi gibi birçok kahramanı var
Kurtuluş Savaşı’mızın. Bütün bu kahramanlar, Atatürk’ün önderliğinde birleşerek
dünyanın tüm ezilen uluslarına örnek ve öncü oldu. Ulusun varlığı için
Padişah’a da İstanbul Hükümeti’ne de Yedi Düvel’e de başkaldırdı bu
kahramanlar. Adları ulusumuzun gönül defterine ve tarihimize altın harflerle yazıldı.
Bu nedenle tarihimizi, genç kuşaklara öğretmeli. Öğretmeli ki, bir daha aynı
eziyetleri çekmeyelim.
Adil
Hacıömeroğlu
5
Haziran 2023
Çok güzel yazmışsınız.. Hala içimizde yanlış düşüncelerini ifade eden alt ve üst düzeyde kişilerin olabilmesi sıkıntı..
YanıtlaSilRahmetli Koca yürekli Denizli müftüsü Ahmet Hulusi Efendi yüreğine güvenilir müftüler, Vatanseverlik insanlara selam olsun 🤲🤲🤲🤝🤲
Her şey Vatan,Millet ve kutsal sayılan dinimiz ve Bayrağımız için...
Kutsal topraklarımıza ve emanetleri ize ancak hainler sahip çıkamaz..
Nurettin Dikkanoğlu
Ahmet Hulusi Efendilere daha çok gereksinim duyuyoruz, o günlerden
YanıtlaSilAdil hocam Kurtuluş Savaşı’nda Denizli’deki Milli Mücadele fitilini ateşleyen Müftü Ahmet Efendi’nin yurtseverliği unutulmamalıdır.Halka fetva vererek “Elinizde hiç bir silahımız olmasa dahi “üçer taş alarakdüşmanın üzerine atmak suretiyle fiili mukabelede bulununuz diyen kahramanı rahmetle ve minnetle anıyoruz.Tarihimizde öngörülü, vatanını seven , topraklarımızı canları pahasına bizlere bırakan koca yüreklileri evlatlarımıza anlatmalı isimleriyle yaşatmalıyız var olunuz hocam anımsattığınız için tekrar sağolun.Fulya Kırımoğlu
YanıtlaSil