Kurtuluş Savaşı sırasında din adamı denince kimilerinin
usuna, işgal İstanbul’unda Şeyhülislam olan Dürrizade Abdullah ile İngilizlerin
kurdurduğu İslam Teali Cemiyeti kurucularından İskilipli Mehmet Atıf Hoca ve
Mustafa Sabri Efendi gelir. Bu üç kişi, ne yazık ki İslam’ı kalkan ederek halkı
direnişten alıkoymak için işgallerden yana çıktılar. Oysa Anadolu ve Trakya’da
neredeyse il ve ilçe müftülerinin tamamına yakını Atatürk’ün başlattığı Millî
Mücadele’ye halkı örgütleyerek, verdikleri vaazlarla, topladıkları paralarla
destek oldular. Birçoğu, bu destekle kalmadılar silah kuşanıp cepheye koştu.
Bunlardan biri de Oflu Hacıömerzade Hoca Hasan Efendi…
İngilizler, 1919’da Samsun’da asker bulunduruyorlardı. Bu
nedenle Kurtuluş Savaşı için örgütlü mücadele, bu ilimizde biraz gecikti. Heyet-i
Temsiliye, Ankara’ya geldikten sonra Samsun’da bu kutsal görev için çalışacak
kişiler belirlendi. Bu iş için en uygun kişi, Ticaret Odası Başkatibi Şükrü
Bey’di.
“Şükrü Bey, çalışmaları sırasında ülkedeki gelişmeleri
yakından izleyen, camilerde irşat (Doğru yolu gösterme, uyarma-AH)
faaliyetlerinde bulunan ve halk arasında Oflu Hoca lakabıyla tanınan tüccardan
Hacı Ömerzade Hoca Hasan Efendi ile ikili görüşmelerde bulunmuştur. Hoca Hasan
Efendi, camilerde yaptığı konuşmalarda işgaller üzerinde durarak halkı
aydınlatmıştır. Hasan Efendi ile beraber hareket etmeye başlayan Şükrü Bey,
kurulacak cemiyetin halk üzerinde daha etkili olacağı kanaatini taşımaya
başlamıştır. Şükrü Bey tüccardan Hacı Hayrullahzade Ömer ve Sultani Mektebi
İkinci Müdürü Adil beylerle görüşüp cemiyeti kurmaya karar vermişlerdir. (Recep Çelik, Millî Mücadele
Günlerinde Din Adamları, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 2017, sf.
91)”
Hazırlıklar
tamamlandıktan sonra Müdafaa-yı Hukuk Cemiyeti Samsun’da kurulur. Reis
Boşnakzade Süleyman Bey, Azalar: Şükrü Bey, Tüccardan Hacıhayrullahzade Ömer
Bey, Adil Bey, Nemlizade Şeref Bey, Muharrir Ethem Bey, Veysi Bey, İslambeyzade
Faruk Bey, Kitapçı Osman Tabrak Bey ve Sultani Muallimi Hayrettin Nadi Bey’den
oluştu cemiyet kurucuları. Hoca Hasan Efendi ise cemiyetin hatibi sıfatıyla
örgütlenmedeki yerini aldı. Sonrasında Samsun’da düzenlenen bütün mitinglerin
konuşmacısı ve halkı Millî Mücadele konusunda aydınlatacısı o olmuştur.
I. Dünya
Savaşı’nda İngilizlerce tutsak edilen Türkler, Mısır’dan Samsun’a getirildi
memleketlerine gönderilmek üzere. Hoca Hasan Efendi, bu tutsaklara ülkemizin
içinde bulunduğu durumu anlatmak için görevlendirildi. Onlara Millî Mücadele’yi
anlattı.
Müdafaa-yı
Hukuk Cemiyeti, ilk olarak evlerde toplantılar düzenledi. Cemiyet’in merkezi,
Sadi Tekkesi oldu. Burada Millî Mücadele ile ilgili telgraflar okunup gizlice
üye kaydediliyordu.
“Samsun’da 15
Mayıs 1922 günü Saathane Meydanı’nda bir matem merasimi yapılmıştır. İzmir’in
düşman tarafından işgalinin yıldönümü münasebetiyle yapılan bu merasimde
Müdafaa-yı Hukuk binasının balkonu ile Saathane Kulesi arasına ‘Ey vatandaş!
İzmir’de Yüz Bin Müslüman Katledilmiştir’ yazılı siyah bir bez asılmıştır.
Halkın manevi kuvvetinin artırılıp morallerinin diri tutulması gayesiyle Oflu
İlyas Efendi, Ünyeli Hoca Arif Efendi, Müdafaa-yı Hukuk Üyesi Hoca Hasan Efendi
birer konuşma yapmışlardır. Merasim, yurdun düşmandan bir an evvel kurtulması
temennileriyle sona ermiştir. Böyle bir mitingde sadece din adamlarına söz
söyleme hakkının verilmesi onların toplum üzerindeki otoritesini göstermesi
açısından dikkat çekicidir. (Aynı yapıt, sf. 91-92)”
Samsun’da
Müdafaa-yı Hukuk Cemiyeti’nin kurulmasında öncülük eden ve yaptığı konuşmalarla
halkı harekete geçiren Hacıömerzade Hoca Hasan Efendi hem yerdeşim hem
soyaddaşım hem de akrabam. Ne kadar çok gururlansan az. Din adamlığını yalnızca
Dürrizade’den, Musatfa Sabri’den, İskilip Atıf’tan ibaret sanan kısır, yoz, sığ
ve emperyalizme teslimiyetçi zihniyetin gözlerini dört açması gerek. İngilizlerin
toplumumuzu, Atatürk ve arkadaşlarını kötülemek için uydurdukları
söylentilerden kurtarmalılar belleklerini. Hoca Hasan Efendi gibi nice
yurtseverler vardı topraklarımızda. Hoca Hasan Efendileri görmeyen zihniyet ya
ihanet içindedir ya da bilgisizliğin sığlığında debelenmektedir.
Gerçek din
adamları, Atatürk’ün yanında oldu başta beri, din üzerinden çıkar sağlamak
isteyenler ise karşısında. Din üzerinden çıkar sağlamak isteyenlere “din adamı”
demek ne denli doğru acaba?
Adil
Hacıömeroğlu
3
Temmuz 2023
Cehaletin en önemli göstergesi sapla samanı ayırt edemeyen toptancı düşünce şekli. Düşünmenin bu en ilkel, en kaba hali bazen akademisyen ünvanlı kişilerin de söyledikleri ya da yazdıklarıyla ele veriyor kendisini. Yazılarınız umarım çoğalarak devam eder de, hepimiz biraz daha bilinçleniriz.
YanıtlaSilGerçek dostluklar hesapsız kurulur kurulmaz bitmesin. Dostluklar milliyetçilik anlayışı doğrultusunda inandırıcı olarak hayatımızı yaşadıklarımızla tanımlar. Vicdan ve kişilik sahibi olmayanlar bilemez. Ne anlatırsanız,anlatın. Zira, beyinleri çoktan yıkanmış,kirli sulara akılları karışmıştır, bir kere...!
SilTatlı sözler yılanı deliğinden çıkarır...
Vatanımızın aleyhine yetiştirilen kişiler suçlamaları liderlerde ararlar. Tatlı sözleri ve ekonomik çıkarları doğrultusunda hareket edenlerin değil..
Ne kadar zorluklar olursa olsun, Vatan sevdalısı olmak başka bir şey.!!
Nurettin Dikkanoğlu
Dönemin din insanları ile şimdi ki sözde din görevlileri veya dini olusumlarda lider olanlar arasında ne kadar fark var?
YanıtlaSilÇıkarları uğruna her şeyi mübah görenler birde vatan müdafaasıni ve vatan sevgisini tüm çıkarları üzerinde tutanlar hiç bir olur mu? Hiç kıyaslanabilir mi?
Söylenebilecek o kadar söz var ama satırlar yetersiz.
Eğer bir müslüman yaşantısı ve insan ilişkileri ile bir gayri muslimi İslam dinine sempati/ilgi duymaya teşvik edemiyorsa kendini sorgulamalı, kibir bir müslümanın en büyük lekesidir düşüncesinden geldiğimiz nokta ortadadır.
Din taciri ile din için yaşayan vatanını seven insanları ayırt edebilecek bilgi ve birikim nasip olur inşallah.
Adil amca kalemine sağlık.
Din adamlarının, toplum üzerindeki etkilerinin önemini, yazınızda kalbe dokunarak öyle bir anlattınız ki Adil bey, tarih sayfaları gözümde canlandı. O saygın, vatansever din adamlarına ve bu ülkenin bağımsızlığı için canını, malını, ailesini kaybeden tüm geçmişlerimize rahmet diliyorum.😢
SilBahsedilen dönemlerde benim büyük dedem de Misir"daki ezher üniversitesinde din eğitimi almış bir hoca olarak memleketine dönmüştür. Ama o dönemde cehaletle mücadele etmek gerçekten çok zordur. Köyde yeni alfabeyi bilen iki kişiden biridir kendisi ama başına gelmedik iş kalmamıştır. Süreç ta idama kadar gitmiştir...Yani cumhuriyete karşı olmayan hatta yeni alfabeyi millete öğreten bir din görevlisi için dönemde "Atatürk" tarafından asıldı denilmiştir. Ne tuhaf bir çelişki degil mi?!
YanıtlaSilSultan Abdülhamit zamanında,dönemin önemli müctehidlerinden biri olan,Celaleddin Afgani(Afganlı din adamı) İstanbul'a huzur-u padişaha gelerek,İslam dininin gerilediğini,sürekli kan kaybettiği uyarısında bulunur. Padişah,nasıl olur? Bu kadar Şeyhüslam,kazaskerimiz,kadımız vs.var. Sen dinimizin gerilediğinden bahsediyorsun deyince,Celaleddin Afgani,padişaha şöyle bir anektod anladır.... Zamanın birinde padişahın biri horozu çok severmiş.Bunu duyan civardaki herkes,hediye olarak padişaha hep horoz getirince,saray horoz ötmesinden dayanılmaz bir hal almış.Padişah,vezirini çağırarak horozların hepsinin satılmasını söylemiş...Vezir,padişahım bunlar hediye satılmaz demiş.....O halde hepsini kes demiş....Vezir,padişahım bunlar hediye kesmek uygun olmaz demiş....Padişah,bu sorunu nasıl aşacağız demiş....Vezir,siz merak buyurmayın padişahım,horozlar öteceği zaman,onların kıçlarına zeytinyağı sürersem,ötecek horoz artık ötmez hale gelir.... Celaleddin Afgani,Sultan Abdülhamid'e şu mesajı vermiş...Horoz örneğinde olduğu gibi,din adamlarının maaşını sen verdiğin için,iş hakkı konuşma noktasına geldiğinde,adeta ötecek olan din adamı,hakkı konuşamaz hale gelmektedir...
YanıtlaSil