Anne
ve babaların çoğu, çocuklarının her dediğini yapmakta, edinmek istediği her
şeyi almakta. Çocuklarının her isteğini yerine getirmemenin annelik, babalık
görevini yapmamak olduğunu düşünmekteler. Bu düşünme biçimi onları, çocuklarının
olumlu ya da olumsuz isteklerini sorgulamaksızın yerine getirmelerine neden
olmakta. Bu da çocukları, sınır tanımaz bir duruma getirmekte.
Her
istediği olan çocuk, sınırlarını bilmez. Nerede duracağının, nerede
durmayacağının bilincinde değildir. Gücünün, içinde bulunduğu koşulların,
ailesinin olanaklarının, kendi kişisel özgürlüğünün sınırlarının farkına varmaz.
Kendi istekleri sınırsız olduğundan içinde yaşadığı koşulları doğru dürüst
algılayamaz. Sınırları olmadığından çoğu zaman hem aile üyelerinin hem de
çevresinde yaşayanların sınırlarını ihlal eder. Bu nedenle çoğu zaman
arkadaşları ve toplumsal ilişkide bulunduğu kişilerle anlaşmazlıklar yaşar.
Çocukların
her dediği yapılıp her istediği olunca onda görev bilinci gelişmez. Görev
bilinci olmayan kişide sorumluluk duygusu da olmaz. Sorumluluk duygusu, kişiyi
başarıya götüren en büyük itici güç. Sorumluluğun olmadığı yerde başarı da
mutluluk da erinç de uyum da barış içinde yaşam da olmaz. Bu nedenle bu tür
kişiler, yaşamı boyunca çevresindekilerle çatışır.
Sorumsuzluk
ve sınır tanımama, kişiyi yalnızlığa iter. Yalnızlık, yaşamadan koparır kişiyi.
Yaşamdan kopmak da derin bir karamsarlık ve umutsuzluk çıkmazına sürükler
insanı. Kendi çocuğunun her istediğini yaparak onu mutlu edeceğini sanana anne
ve babalar, aslında en değerli varlıklarını kendi elleriyle umutsuzluk ve
karamsarlık bataklığına gömdüklerinin farkında değiller.
Her
dediği yapılan çocukta duygudaşlık gelişmez. Çünkü derin bir bencilliğin
içindedir o. Aile üyeleri, arkadaşları, günlük yaşamda karşılaştığı kişilerle
duygudaş olması olanaksızlaşır. Duygudaş olma, biraz da özveri gerektirir. Bu
tür çocuklar, özverili olmayı değil; her koşulda hakkı olsa da olmasa da almayı
öğrenmişlerdir. O, hep almaya koşullanmıştır. Onun için vermek, kabul edilemez
bir şey. Bu nedenle kendini başkasının yerine koyup düşünemez. Hakkı olanla
olmayanı birbirinden ayırt edemez.
Her
isteği yapılan çocuğa “Hayır!” dendiğinde çıldırır. Çünkü o, hep “Evet!”
denmeye alışıktır. Onun sözlüğünde “hayır” yazmaz. Herhangi biri, ona isteğine “Hayır!”
yanıtı verdiğinde o kişiyle ilişkisini keser. Çoğu zaman da onunla kavga eder.
İstedikleri
her şey, karşı çıkmaksızın yapılan çocuklar sabırsızdır. Sabrın ne olduğunu
yaşamı boyunca öğrenemez. “Sabırla koruk helva olur, dut yaprağı atlas.” atasözünün
ona açacağı başarı kapısından hiçbir zaman giremez. Sabrın sonunda gelen başarı,
mutluluk, erinç ve sevinci yaşaması olanaksız. Bu çocuklar, takım çalışması
yapamaz. Çünkü takım çalışması; özveri, işbirliği, eşit ilişki gerektirir. Bu
kişilerin diğer insanlarla eşit ilişki kuramaz. Eşit ilişkide hep senin
dediğin, istediğin olmaz. İlişki de olduğun kişilerin de istedikleri,
düşündükleri kimi zaman olmak zorunda. Eşit ilişki de “evetler” de “hayırlar”
da yan yana durur.
Her
istediği yapılan çocuk, zorluklarla başa çıkamaz. Zorluklarla savaşmayı
öğrenmemiştir çünkü. Zorluklarla savaşmak için sabır, özveri, savaşma isteği
gerekir. Bunlardan yoksun bırakılan çocuk, zorluklar karşısında yılar, korkar. Zorlukların
gücü karşısında teslim olur. Zorluklarla başa çıkamayan birinin başarılı ve
mutlu bir yaşam sürmesi olanaklı mı? Oysa yaşam, zorluklarla dolu… Oysa zor
olmadan, kolay olur mu?
Çocukların
her isteği yapıldığında o, hazırcı olur. Emek harcanarak kazanılan bir şeyin
değerini bilmez, mutluluğunu yaşayamaz. Alınteri akıtarak bir şeye sahip
olmanın erdemine hiçbir zaman kavuşamayacak. Emeğin, alınterinin değerini anlayamayacak
hiçbir zaman. Hazırcılığı doğal bir yaşam olarak bilecek. Bir çocuğa, bundan daha
büyük kötülük yapılır mı?
Günümüzde
birçok ebeveyn, çocuklarının her yorulduğu yere han yapmaya çalışmakta. Oysa
insanın istekleri sonsuz, ancak içinde yaşadığımız koşular ve olanaklar
sınırlıdır. Bu nedenle kişi, koşul ve olanakların sınırsız olmadığı bilmeli. Buna
da gerçekçilik diyoruz. Gerçeklere dayanmayan bir yaşam biçimi büyük sorunları ortaya
çıkarır.
Günümüzde
birçok anne ve baba, bilerek ya da bilmeyerek çocuklarının her istediğini
yaparak onlara büyük kötülük ederler. Onları, yaşam boyu bir mutsuzluğa,
başarısızlığa tutsak ederler. Kendi elleriyle onları olumsuzluklarla dolu bir
iç dünyanın çıkmazına sürüklerler. Bu nedenle çocuklarımıza “Hayır!” demeyi
bilmemiz gerek. Bireyin sınırsız bir özgürlüğe sahip olmadığını çocuklarımıza küçük
yaşlarda öğretmemiz gerek. Onlara “Hayır!” dediğimizde de büyük bir varsıllık
kazandırdığımızın farkına varmalıyız. O zaman her şey yoluna girecektir. Yaşam, karşıtların birliği içinde yaşanır. Yaşamın içinde “evet” de “hayır” da var.
Adil
Hacıömeroğlu
16
Şubat 2025
Zamane anne babalarda çokça şahit oluyorum bu duruma. Kendi çocukluklarında eksikliğini yaşadıkları ne varsa; kendi çocukları üzerinde tamamlama gibi bir çabaları var. Böylece emeğin değerini bilmeyen şımarık bir nesil çıkıyor ortaya.
YanıtlaSilOysa aileler çocuklarının yaşamının sadece kendilerinden ibaret olmadığının farkında olmalı. Sosyal yaşama adım attıklarında; etrafındaki insanlar her istediğini yapmayınca mutsuzluk ve kendi içlerinde kaosa sürüklenecekler.
Hep hazıra konmayı yaşadıkları için de sürekli beklenti içinde olacaklar.
Onlara hayatta her türlü zorluğun olabileceğini ve bunlarla nasıl başa çıkabileceğini öğretmek gerek.
Kaleminiz var olsun Adil hocam 👏👏👏👏
Değerli Adil öğretmenim ,
YanıtlaSilÇocukların her istediklerinin yapılmasının olumsuz sonuçları olabilir.Çocuklar her istekleri verildiğinde, sorumluluk bilinci gelişmez , sınırları tanımazlar ve duygudaşlık gibi önemli becerileri öğrenemezler. Böyle bir yaklaşım, çocukların şımarık, sabırsız ve hayatın zorluklarıyla başa çıkamayacak bir birey haline gelmelerine yol açabiliyor.Çocuklara her istekleri verildiğinde, yaşamın gerçekleriyle karşılaştıklarında zorlanabilirler. Aşırı korumacı ebeveynlik özellikle annelerin aşırı ilgisiyle çocukların bireysel gelişimini ve sosyalleşmesini engelliyor .Onları bağımlı bireyler haline getiriyor. Böyle yetişen bireyler kendi kararlarını alamadığı, toplumsal ilişkilere uyum sağlamakta zorlanıyorlar. Bu tür ilişkiler zamanla sağlıksız bir bağımlılığa dönüşüyor ve kişinin özgür iradesini kaybetmesine yol açıyor.Onlara emek, sabır ve çaba göstermeyi öğretmek, sorumluluk sahibi ve öz disiplinli bireyler olmalarını sağlamak için çok önemli. “Hayır” demek, çocuklara sınır koymayı ve elde ettikleri şeyin değerini anlamalarını sağlar. Bu da onların hayata daha sağlam adımlarla yaklaşmalarına yardımcı olur.Karşılıklı saygı gibi değerleri öğrenerek sağlıklı bir şekilde gelişebilirler.Herkesin yazılarınızı okumasını diliyor, yürekten kutluyorum.👏📚🍀🧿
Değerli öğretmenim , usunuza , yüreğinize sağlık👏👏👏Var olunuz.🙏🏻Fulya Kırımoğlu👩