Türk
sofrasının ana öğesi, sinidir. Sini ya bir rahleye konur ya da yere serilen bir
yemek örtüsünün üstüne. Bu durum, bölgelerimize göre değişiklik gösterir.
Sini,
genellikle bakırdan yapılan yuvarlak bir eşyadır. Eskiden herkes ayrı ayrı tabaklardan
yemek yemezdi. Ortaya bakırdan yapılmış büyükçe bir tabak, sahan, tepsi konur
herkes oradan yerdi. Sini yuvarlak olunca sofraya oturan herkes, ortadaki
tabağa eşit uzaklıkta olurdu. Herkesin tabağa uzanması, böylece olanaklı duruma
gelirdi. Çünkü yiyecek bol değildi o yıllarda. Beslenme konusunda yoksunluk,
yoksulluk çok yaygındı. Ülkemizde ulaşımın gelişmemesi nedeniyle farklı
bölgelerde yetiştirilen ürünler, her yere ulaştırılamıyordu. Ulaşsa da onu alacak
parasal olanaklardan yoksundu insanlarımızın çoğu.
Sininin
çevresine oturan ev halkı konuşmadan, hızla karınlarını doyurmaya çalışırlardı.
Konuşma, az olurdu. Çünkü zamana karşı bir yarıştı yemek yemek. Konuştukça
yemeği kaşıklama zamanınız kısalırdı. Yoksul sofralarda, yemek arada sırada bol
ve yeterli olurdu. Bu nedenle yemek yemek, kaşık sallamak beceri ve çabukluk
isterdi. Eskiden kalabalık evlerde yetişenlerin, yatılı okullarda okuyanların
çabuk yemek yeme alışkanlıkları kolayca fark edilirdi.
Sininin
çevresini alan çocuklar, yemek yarışında büyüklere yetişemezdi. Çünkü hem
kolları kısa olduğundan hem de lokmaları çiğneme hızları büyüklere göre çok daha
yavaş olduğundan karınlarını doyurmakta zorluk çekerlerdi. Onlara anne ve
babaları yardımcı olurlardı yemek yarışında geri kalmasınlar diye.
Sininin
çevresinde oturanların en belirgin özelliği, herkesin eşit koşullarda olması.
Kimse dikdörtgen masalarda olduğu gibi baş köşede değil. Sini, çevresinde
oturanları, oturma düzeni bakımından eşitler, çünkü başköşe yok.
Uluslararası
görüşmelerde masaya oturma düzeni, çoğu zaman sorun olur. Dikdörtgen ya da elips
biçimindeki masalarda başköşede oturan devletin temsilcisi, öncü konumunda bulunur.
Bu da ona, diğer katılımcılara göre bir üstünlük sağlar. Hatta masaya önce ya da
sonra oturmak da önemli bir sorun olarak ortaya çıkar. Örneğin; masaya ilk
gelip oturan devlet temsilcisi diğerlerini beklemek zorunda kalır. Bu da onu,
diğerlerinden aşağıda gösterir. Bu tür oturma düzenlerinde başköşede oturan devletin
yöneticisi, masaya en son gelir. Bu da diğerlerine göre bir üstünlüğün
göstergesi.
Birden
çok devletin temsilcisinin katıldığı toplantılarda eşit ilişkiyi sağlamak için yuvarlak
masa kullanılmaya başlandı. Bu da devletler arasındaki ast üst ilişkisini
ortadan kaldırarak eşitlikçi bir oturma düzenini sağladı.
“Yuvarlak
masa” sözü diplomaside yerleşti. Bu söz, uluslararası ilişkilerde çokça
kullanılır oldu. Acaba dünyanın farklı yerlerinde, görüşüp anlaşmak için bir
araya gelenlerin ilk kez yuvarlak masayı oluşturma düşüncesi, esin kaynağı Türk
evlerindeki sini midir? Halkımızın eşit bir biçimde çevresini aldığı sofralar, uluslararası
ilişkilerde ülkelerin eşitliğini sağlamada kaynak olmuş mudur, kim bilir?
Adil
Hacıömeroğlu
17 Şubat 2025
Değerli Adil öğretmenim,
YanıtlaSilUsunuza,elinize, emeğinize sağlık👏👏
Sini sofrası, genellikle geleneksel Türk kültüründe yer sofrası şeklinde, geniş ve yuvarlak bir tepsi üzerine yerleştirilen yemeklerle yapılan bir tür yeme içme alışkanlığıdır. Sini sofrası, herkesin bir arada yemek yiyip sohbet etmesine olanak tanıyan, samimi bir ortam yaratır.
Yuvarlak masa toplantısına gelince, genelde iş veya sosyal toplantılar için tercih edilir ve herkesin birbirini rahatça görebileceği şekilde tasarlanır. İki kavram arasındaki geçiş, bir anlamda geleneksel bir topluluk etkileşiminin, daha resmi bir organizasyon şekline dönüştüğü bir değişim olabilir. Bir süre önceki samimi, yer sofrasındaki rahat atmosferi, şimdi yuvarlak masada daha yapılandırılmış bir şekilde buluyorsunuz.
Bunu bir anlamda kültürler arası bir geçiş veya modern zamanlara uyarlanmış geleneksel bir deneyim olarak da değerlendirebiliriz.Yuvarlak masa toplantıları, sofra düzeninden ilham alarak, katılımcılar arasında bir hiyerarşi olmadan eşitlik sağlamak amacı güder. Yani, Türk sofrasındaki eşitlik düşüncesinin diplomatik toplantılarda da bir yansıması olduğu söylenebilir. Bu düşünce, hem kültürel hem de diplomatik açıdan oldukça derin bir bağlantı kuruyor.Saygılarımla.🙏🏻Fulya Kırımoğlu👩
Bütün geometrik şekillerin en mükemmeli dairedir, yani çemberdir.
YanıtlaSilEski çağlardan beri kabul edilir,semboller de, simgeler de, birer işaret, birer anlam ve mana olarak sunulur.
Çünkü çemberin orta noktasından(merkezinden)
işaretlendiğinde, cemberin her noktasına eşit uzaklıktadır.
Bu bir nevi mükemmelliği temsil eder.
Geometride bütün şekiller ve prizmalar, küreden çıkar.
Buradaki matematiksel düşünme, rasyonel düşünmeyi temsil eder.
Küre prizması tasavvufta sınırlı sonsuz olarak ifade edilir, dolayısıyla sınırlı ve sınırsız diye ayrılmadığından orada bir şirk yoktur; Tanrı haricinde başka bir şeye tapınma yoktur.
Mimaride dahi doğu ile batı arasında ayrımlar vardır ve sembolik ifadeleri, sanatsal oluşumları farklı katmanlar olarak sergilenir.
Örneğin batıda, mimaride köşeli, doğu da yuvarlak kubbeli mabetler temsil edilir.
Bir katedralin kapısına yaklaştığında tepesini göremezsin, kule gibi sivri ve diktir.
Halbuki mabet dediğimiz doğudaki camilerde üst kısım yuvarlak bir form alır ve göğü temsil eder.
Sonuçta; dünya kültüründeki bu sanatsal eğilimlerin, sembollerle ifadesinde geometrinin, özellikle dairenin, yuvarlak formun ;mükemmel, estetik ve eşitlik gibi çeşitli durumlarla ifade edilmesi önemlidir.
Yılmaz Şekeroğlu
Köye gittiğinde kullanırız. Biz iskemle ( tahta oturak) üzerine koyuyoruz. Çok da keyifli oluyor eyrafında toplanıp yemek ve sohbet😊😊
YanıtlaSilKaleminiz var olsun değerli Adil bey 👏👏