Bugün
sevgililer günü… Kapitalizm, tüketimi canlandırıp artırmak için günlere kimlik
kazandırdı kendince. Sevgililer günü de bunlardan biri… 365 günden birini
sevgilimize ayıracağız, başkaları istedi diye. Peki, niye 365 gün sevgililer
günü olmuyor da yılda bir günü, yaşamımız için bunca önemli bir olaya
ayırıyoruz? Sevgi, bir güne sığacak kadar sığ bir şey mi? Neden yüreğimizin
değil de tüketimi çoğaltmak isteyenlerin isteği doğrultusunda sevgilimizi
anımsıyor ve ona sevgimizi belirtiyoruz?
Kapitalizmin
efendileri, yalnızca neyi, ne zaman anıp kutlayacağımızı belirlemiyor; günün
özelliğine göre karşımızdakine hangi armağanları alacağımıza da karar veriyor. Aslıda
bu durum, terörize edilmiş bir tüketim anlayışı. Kapitalist tekeller, yayın
organları aracılığıyla sevgililer gününde bunu, anneler gününde şunu, babalar
gününde onu alacaksın; diyerek insanları koşullandırmakta. Koşullandırmak bir
yana zorluyorlar da. Bu zora karşı duranlar ise toplumsal bir dışlanmaya
uğruyor. Bugün sevgilinize, yayın organları aracılığıyla dayatılan armağanları
almıyorsanız geri kafalı olarak görülüyorsunuz.
Yalnızca
geri kafalı olmuyorsunuz? Doğaldır ki hayır… Anlayışsız, sevgisiz, değerbilmez,
saygısız, uyumsuz, cimri, vurdumduymaz, oyunbozan… gibi suçlamalarla
karşılaşıyorsunuz.
Sevgilinize
bir dörtlük yazsanız, cimrilikle ve zamana uyum göstermemekle suçlanırsınız
günümüzde. Bu örnek gösteriyor ki insanların gönül dünyası çökertilirken parasal
değerlere odaklı bir anlayış onun yerini almakta. Bu da insanı, insan yapan
değerlerin yıkılmakta olduğunun bir göstergesi.
Armağan
almak, günümüz dünyasında toplumsal saygınlık göstergesi… Armağan alan kişi, bunları
çevresindekilere göstermek için özel bir çaba göstermekte. Bu arada armağan
alıp vermenin insan tininde yarattığı olumlu duygunun farkındayım, ancak
zorlama olmadan, yürekten kopup gelirse…
Bir
iş yerinde, armağanı gelmeyen kişi kendini ezik, dışlanmış, değer verilmemiş
olarak görmekte. Tüketimi kışkırtanlar, baskıyla toplumsal bir algıyı insanların
beynine yerleştirmekteler. Toplum, büyük bir tüketim sarmalı içinde devinimini,
yaratıcılığını, bireysel farklı olmadaki güzelliklerini yitirmekte bu kapitalist
dayatmayla. Tüketimin adeta terörize edilmesiyle bireyin kendine özgülüğü
ortadan kaldırılıyor. Böylece kendi kafasıyla düşünen, kendi yüreğiyle duyan birey
yok edilmekte. Bu da bireyin sevme, sevgisini kendi yetenekleri ve gönlüne göre
belli etmesi ortadan kaldırılıyor.
Sevmek,
yürek işi… Kişi, yüreğinin büyüklüğü, gücü ve içtenliğiyle sever. Gönlünün duyumsamasıyla sevgisini
dile getirir insan. Hiç kimseye, nasıl seveceği anlatılmaz. Bu konuda zorlama,
sevgiyi kalıba dökme, sevginin düzeyini ve yüreğinden geçeni nasıl anlatacağını
belirleme hakkı kimsede yok!
Seviye
dönüşen sevgi, sınır tanımaz. O, yüksek dağların doruklarından çağıl çağıl çağlayarak
akan deli, özgür, temiz bir su. O çağlayanın önüne sututar (baraj) dayanmaz. Sevi,
kural tanımaz. Öyle bir yürek yangısıdır ki, onun ne tanımı olur ne de zorlaması.
Atalarımız bunu “Gönül ferman dinlemez.” sözüyle anlatır. İnsan gönlüne kural
koymak niye? Sevgililer gününü bir güne sığdırmak, sevi dolu bir yüreği 14
Şubat’a, yani bir tek güne tutsaklaştırmaktaki amaç ne?
Adil
Hacıömeroğlu
14
Şubat 2025
Değerli Adil öğretmenim,
YanıtlaSilSevgililer Günü’nün kapitalist bir tüketim dayatması olduğunda haklısınız .Sevginin bir güne sığdırılamayacağını, kapitalizmin insanları tüketim baskısıyla yönlendirdiğini ve armağan alıp vermenin toplumsal bir zorunluluk haline getirildiğini görüyoruz.Sevginin özgür, kuralsız ve içten olması gerektiğini savunuyorum.
“Sevgi yürek işidir” sözü, sevginin yalnızca sözle değil, içten gelen samimi duygularla yaşanması gerektiğini anlatır. Sevgi, maddi çıkarlarla veya gösterişle değil, yürekte hissedilen saf duygularla anlam kazanır. Gerçek sevgi, fedakârlık, bağlılık ve içten bir samimiyet gerektirir. Bu yüzden, sevginin gücü akıldan çok yürekten gelir.Değerli Öğretmenim , elinize , ruhunuza, yüreğinize sağlık👏👏Sevgiyle, umutla, kalınız .🍀📚🌺🙏🏻🙋♀️Fulya Kırımoğlu