Son
günlerde din adına konuşanların bazıları saçmalamayı gelenek durumuna
getirdiler neredeyse. Konuşmalarını akla, mantığa, bilime uydurmak olanaksız. İnsan,
zaman zaman sormadan edemiyor. “Bu adamların akılları başlarında mı?” diye.
Saçmalıklar
dizisinin son halkası TRT’nin beyaz camından eklendi. Tasavvufçu (?) olduğu
söylenen biri, Ramazan söyleşisinde hamile kadınlara yönelik saldırgan sözler
sarf etti. Tasavvufçuluk ve saldırganlık yan yana gelir mi? Kin ve nefretin
olduğu yerde tasavvuftan söz edilebilir mi?
“Hamileliği davul çalarak ilan etmek bizim
terbiyemize aykırıdır. Böyle karınla sokakta gezilmez. Her şeyden önce estetik
değildir. Yedi sekiz aydan sonra anne adayı biraz hava almak için beyinin
otomobiline biner, biraz dolaşır. Sonra akşamüstü çıkarlar. Şimdi ise maşallah,
kanatlısı kanatsızı televizyonlarda uçuşuyor. Ayıptır ayıp. Bunun adı realizm
değildir. Bunun adı terbiyesizliktir.” Bu sözler ramazan söyleşisiyle halkı
dinsel telkinler versin diye TRT’de konuşturulan Ömer Tuğrul İnançer’e ait.
Hamile kadınlara hakaret dolu tümceler, günümüz dünyasında kabul edilebilir mi?
AKP’liler ve yandaş basın son günlerde kadınların
yaşamın içinde olmasını hazmedemiyorlar. Bu nedenle kadınların evlere
hapsedilmeleri konusunda özel bir çaba göstermekteler. Onları aşağılamak,
ikinci sınıf kişiler olduklarını söylemek konusunda yarışmaktalar bu
muhteremler.
Neymiş efendim, “Hamile kadın sokakta
gezmemeliymiş.” Neden? “Estetik değilmiş” de ondan. İnsan, nasıl bakarsa öyle
görür. Sen, çevrendeki çirkinliğe, estetik dışılığa alışmışsan ve iyinin,
güzelin ne olduğundan haberin yoksa estetik olanı nasıl anlayacaksın? Hamileliğin
doğal bir mucize olduğunu, doğal mucizelerin de estetik yüklü olduğunu
söylemeye gerek var mı?
Bu sözlerde hamileliğin, cinsel ilişki sonrası
oluştuğu vurgusu var. Aslında ayıplanan, yanlış bulunan bu. Hamile kadının
karnını görerek cinsel çağrışım yapmak, nasıl bir ruh durumudur? İnsanların
cinsel ilişki dışında çoğalma biçimi henüz keşfedilmemiş. Ha, mitoz bölünmeyle
çoğalan bazı insansı canlılar varsa, bundan haberimiz yok. Doğanın insana
verdiği özellikleri ve yetenekleri reddetmek, yasaklamak, onları ayıp kabul
etmek kadar mantıksız bir şey var mıdır? İnsanın sorası geliyor: Seni leylekler
mi getirdi efendi?
Muhterem: “Hamile kadın, beyinin otomobiline
binip dolaşsın biraz; ya da akşamüstü çıksınlar.” Buyuruyor. Yani saklana saklana
gezecek sokaklarda. Akşam karanlığında hırsız gibi dolaşacak çevrede, kimseye
görünmeden. Sanki kötü bir şey yapmış birisiymiş gibi. Karanlıkta, yarasalarla
hırsızlar dolaşır kuytu yerlerde kimselere görünmeden. Kadın, dünyaya bir can
getirecek; yeryüzünün en mucizevî olayının kahramanı olacak ve bundan da
utanacak öyle mi?
Bazı kişilerin beyinlerinde, yüreklerinde
sapkınlık olabilir. Mısır’daki Musricilerin ölü eşle sevişme yasası çıkarmak
için nasıl bir uğraş verdiklerini unutmadık henüz. Eskiden sapık düşünce ve
hayalleri olanlar, bunları açığa vuramazlardı. Son yıllarda ne yazık ki her
türlü sapık düşünce açıklanır oldu. Önemli olan, budur.
Tasavvuftan
söz edilince aklımıza Yunus Emre geldi. “Bir kez gönül yıktın ise/ Bu kıldığın namaz değil/
Yetmiş iki millet dahi/ Elin yüzün yumaz değil” diyor Koca Yunus. Büyük Ozan,
gönül yıkmanın çok kötü olduğunu söylemekte. On binlerce kadının, genç annenin
gönlünü yıktınız Sayın İnançer. Hem de Ramazan gibi birleştiriciliğin önemli
olduğu bir zamanda gönülleri tarumar ettiniz. Azcık da olsa Yunus’a kulak
verin. Verin ki tasavvuf denen deryadan bir damla nasiplenirsiniz belki.
Adil
Hacıömeroğlu
25
Temmuz 2013
Kadınları İNSAN değil , kafeste saklanacak SEKS KÖLESİ sayan bu zihniyetteki insanlar ; kendi anneleri , kız kardeşleri , kızları için nasıl bir tutum içindeler ?!! Bunlar hiç mi bilimden , uygarlıktan haberdar değiller ? Adil Haciömeroğlu'nun YERGİSEL nitelikli yazısı karşımızda : Teşekkürler!
YanıtlaSil