AKP
ile Cemaat kavgası başlayınca muhalefet partileri CHP ve MHP, AKP’yi özellikle
de Başbakan Tayyip Erdoğan’ı hedefe oturttular. Cemaat’in yaptığı
yasadışılıkları görmezden geldiler. Her iki muhalefet partisi sözcülerinin,
rüşvet ve yolsuzluk operasyonunun başladığı 17 Aralık 2013’ten yerel seçimlerin
yapıldığı 30 Mart 2014 gününe kadar doğru dürüst bir eleştiride bulunmamaları
ilgi çekicidir.
Cemaat
yanlısı kimi köşe yazıcılarının CHP’ye açıkça oy vereceklerini söylemeleri,
geçen seçimlerde AKP’ye oy vermiş, ancak 30 Mart için kararsız olan seçmenleri
muhalefet yolundan geri döndürdü. Yine Cemaat’in seçimlerle ilgili tavrının nasıl
olacağı konusunda kamuoyuna yayılan haberler, AKP’nin yolsuzluk kuşatmasını
yarmasına neden oldu. Kazanabilme olasılığına göre değişik seçim bölgelerinde
CHP ve MHP’ye destek verileceği haberleri, yandaş basın tarafından özellikle
yayıldı. Neden mi?
Cemaat,
yasadışı yollarla devlet olanaklarını kullanmakta. Yasal olmayan dinlemeler
yapmakta. Sahte delillerle TSK’ya ve Cumhuriyet savunucularına kumpaslar
kurmuştu. Oluşturdukları sistemle AKP’ye de savaş açmışlardı. Ergenekon
tutuklamaları başladığından beri başta CHP sözcüleri ve Cumhuriyet’i savunan
yayın organları, daha çok Cemaat’i suçladılar. Silivri tutsaklarının
suçsuzluğuna yalnızca CHP ve MHP tabanı değil; AKP’ye oy veren önemli bir
seçmen kitlesi de inanmaktaydı. Özellikle TSK’yı etkisizleştiren operasyonlara
AKP tabanından da homurtular yükselmekteydi. Bu nedenle Cemaat’in AKP’ye savaş
açması, RTE’ye fırsat yarattı. TSK düşmanı AKP imajını değiştirme fırsatıydı
bu. Bu nedenle AKP, tüm seçim stratejisini Cemaat’in yasadışı işleri üzerine
kurdu. Öyle bir propaganda yapıldı ki Cemaat’in yaptığı kumpaslar, dinlemeler,
kurduğu tuzaklar yolsuzlukların önüne geçti.
AKP
sözcüleri fırsat buldukça Ergenekon ve Balyoz’dan tutuklanmış TSK mensuplarını
savundular. Bu yolla Cemaatçi emniyet ve yargı görevlilerine yüklendiler.
AKP
sözcülerinin Cemaat’i, ABD ve İsrail’le ilişkili göstermeleri ilginçtir. Toplumdaki
ABD ve İsrail karşılığından ustaca yararlandılar. Oysa bu durumdan yararlanmak
CHP için daha kolaydı. Ne yazık ki CHP ve MHP; Cemaat-ABD-İsrail ittifakının
yanındaymış algısı yaratıldı toplumda AKP’ce. Ne yazık ki muhalefetin iki
partisi de bu propaganda tuzağına düştüler. Başta Sarıgül olmak üzere bazı CHP
adaylarının Cemaat’i öven konuşmaları bu algının toplumda yerleşmesine yardım
etti. Kılıçdaroğlu’nun da Cemaat konusunu bilmemiş gibi davranması ve yasadışı
dinlemelerle kumpas konusunda sessiz kalması CHP’nin Cemaat ile hareket ettiği
izlenimi yarattı. Böylece AKP’nin işi daha da kolaylaştı. 17 Aralık öncesinde
kararsızlığa düşmüş AKP’nin kimi seçmenleri, bu algı operasyonundan sonra
partilerine sıkı sıkıya sarılma gereği duydular. Partilerinin ve liderlerinin
haksızlığa uğradığını, arkadan vurulduğunu düşündüler.
CHP’nin
yerel seçim propagandası tamamen Cemaat kaynaklı dinlemelerden elde edilen
kasetler üzerinden yürütüldü. Hele Kılıçdaroğlu’nun bu ses kayıtlarını grup
toplantılarında dinletmesi, AKP’nin istese de yapamayacağı / yaptıramayacağı
bir işti. Toplumda yasal olmayan dinlemelerin CHP ile birlikte yapıldığı algısı
uyandırıldı. Ne yazık ki bu konuda birçok yurtsever aydın elinden gelen
eleştirel uyarıyı yapmasına karşın, CHP yönetimi bu yoldan dönmedi. Oysa bu
konuda 2011 seçimleri bir deneyimdi. Seçim barajı altında kalma tehlikesi olan
MHP, yöneticileri hakkında kasetler yayımlandıkça oylarını artırdı. MHP’nin
haksızlığa uğradığı algısı, ona barajı aştırdı. Bu deneyimi göremeyen CHP
yönetimi, tuzağa düştü, düşürüldü.
CHP
ile Cemaat masada oturularak yapılan bir ittifak olmamasına karşın, birlikte
hareket ediyorlarmış algısı yer etti beyinlerde. Nedense CHP yöneticileri de bu
algıyı tersyüz edecek açıklamaları yapmadılar. Siyasal deneyimsizlik,
bilgisizliğe eklenince AKP’nin tuzağına kolayca düştüler.
Seçim
öncesi, CHP’nin yerel yönetimlerle ilgili görüşleri öğrenilmedi. Kentleri,
nasıl insanca yaşam alanları durumuna getireceklerini anlatmadılar. Varsa yoksa
ses kayıtları...
CHP,
17 Aralık’tan itibaren AKP ile Cemaat’i ayrım yapmaksızın hedefe oturtmalıydı.
Cemaat’in, AKP hükümetinin yasadışı işlerini kotaran bir yapılanma olduğunu
anlatmalıydı ısrarla. Cemaat ile AKP’nin Cumhuriyet kurumlarını birlikte
yıktıklarını, yurtseverlere iftira atarak kumpaslar kurduklarını haykırmalıydı.
Bunlar ne yazık ki yapılmadı. Hem AKP’yi hem de Cemaat’i, yani kısacası Atatürk
ve Cumhuriyet düşmanlarının hepsini birden devletten söküp atma fırsatı
tepildi.
CHP,
yerel seçimleri getirdi 30 Mart’ta değil; 17 Aralık’ta kaybetti. Yanlış
strateji, yenilgiyi getirdi.
Adil
Hacıömeroğlu
3
Nisan 2014
30 mart sonuclarindan benim cikardigim iki sonuc var: 1 - cemaat denilen grubun RTE yi devirecek kadar guclu olmadigi , 2 - muhalefetin milletin gucunden enerjisinden ve degisim isteginden yayarlanamayisidir. Buda muhalefetin her zaman dedigim gibi beceriksiz olusundan, degisimden korkmadindan, atilgan olmamasindan, pisirikligindan dolayidir. Kan degisimi ve reformlar ne zaman baslayacak muhalefette? Artik basindakiler danisman olarak kenara cekilsinler.
YanıtlaSil