Halkoylamasına
gidileceği belli olduğunda toplumda büyük bir “Hayır!” rüzgârı esmeye başladı. Neredeyse
tüm siyasal gruplar, başkanlık rejimine “Hayır!” demek için birleşmişti. İşin
en can alıcı noktası ise AKP tabanında hayırcılar lehine bir çözülmenin
olmasıydı. Peki, ne oldu da tabandan esen bu güçlü “Hayır!” rüzgârı, giderek
gücünü yitirdi ve “Evet!”lerle baş başa duruma geldi?
Halkoylaması
kampanyası başladığında birçok kişide olduğu gibi bende de bir kaygı egemendi.
Bu kaygı, Kılıçdaroğlu ve bazı üst düzey CHP yöneticilerinin gaf yapmasıydı. Bu
gafların AKP yöneticilerine koz vereceği kaygısıydı içimizi kemiren. Bunu zaman
zaman da seslendirdik. Birçok dostumuz: “Halkoylamasının sonucu ne olur?” diye
sordular bize. Biz de onlara:” Kılıçdaroğlu az konuşursa ‘Hayır!’ kazanır.” dedik.
Kampanyanın
başında Kılıçdaroğlu çok az konuşuyor, sahada pek görünmüyordu. TR 705,
Bekaroğlu… gibi CHP’nin yumuşak karnını oluşturan kişiler arka planda kaldılar.
Baştaki strateji olumluydu. CHP örgütleri çok sorumlu davranıyordu. Diğer
seçimlerde olmayan bir anlayış egemen olmuştu CHP yöneticilerine (Bkz. Evet mi,
Hayır mı 2? http://www.ulusalkanal.com.tr/evet-mi-hayir-mi-2-makale,6096.html).
Halkoylaması
kampanyası sırasında Kılıçdaroğlu ve CHP yöneticilerini eleştirmemeye özel önem
verdik. Eleştirilerimizi kampanya sonuna bıraktık. Kılıçdaroğlu, sahaya Baykal ve
İnce’yi sürerek kendisinin lider, hatta genel başkan olmadığını toplumun
huzurunda itiraf etti. Kendisi sahaya çıkıp ağzını açtığında da AKP’yi
rahatlattı, tıpkı 2010 halkoylamasında olduğu gibi.
Halkoylaması
kampanyası sırasında RTE ve AKP yöneticileri çok fazla hata yaptılar. “Hayır!”cılara
gollük paslar attılar. Ne yazık ki bu paslar değerlendirilmedi. AKP’nin yaptığı
ve muhalefetin değerlendiremediği önemli yanlışlar neler?
Öncelikle
şunu belirtelim ki RTE ve AKP halkoylamasını yitireceklerini anlayınca “Hayır!”cılarla
terör örgütlerini yan yana göstermeye başladılar. Ne yazık ki terör
örgütleriyle AKP’nin yan yana olduğunu kanıtlayacak birçok olgu varken…
Barzani
önce İstanbul’a sonrasında Ankara’ya geldi. Her iki kentimizde Barzanistan
bayrakları asıldı. Ne yazık ki CHP yöneticileri, bu gafletin üstüne yeterince
gitmedi. Bu durumun bölücü örgütleri meşrulaştırdığını anlatmadı halka. Eğer
anlatsaydı, AKP’nin propaganda stratejisi çökecekti. “Hayır!”cıların terör
örgütleriyle birlikteliği masalı ters tepecekti. Ancak böylesi bir fırsat
nedense kaçırıldı.
ABD,
Tomahawk füzeleriyle Suriye’yi vurdu. RTE, bu saldırıya anında destek verdi. Hatta
yetersiz buldu saldırıyı. Ne yazık ki CHP yöneticileri bunun da üstüne gitmedi.
ABD saldırısına karşı çıkmadı. Antiemperyalist bir duruş gösteremedi. Oysa AKP
tabanının önemli bir bölümü, RTE’yi antiemperyalist sandığı için
desteklemekteler. Bu tepkisizlik, Amerikan emperyalizmi karşıtı AKP tabanının “Hayır!”
oyu vermesi olasılığını ortadan kaldırdı.
AKP
sözcüleri, “eyalet” baklasını ağızlarından çıkardılar. “Türkiye’nin eyaletlere
bölünmesinin bir sakıncasının olmayacağını” söylediler. Açıkça bölücülüktü bu. Ne
yazık ki bu konuda da gerekli baskı kurulamadı AKP’ye. Bunun üstüne gelen “kontrollü
darbe”, “denize dökeceğiz” söylemleri konuyu saptırdı, örttü.
RTE,
“Türk Milleti” yerine “tek millet” dedi. Kısacası, “Türk Milleti”ni inkâr etti.
Yine Kılıçdaroğlu ve ekibinden ses çıkmadı. Tam da 16 Nisan yaklaşırken
Kılıçdaroğlu “kontrollü darbe” ve “bylock listesindeki AKP’lileri” ortaya attı.
İşte, bu noktada sürekli savunmada olan RTE ve AKP saldırıya geçti. Bekledikleri
fırsat gelmişti. Kampanya boyunca tüm kışkırtmalara karşın konuşmayan Kemal
Bey, en sonunda konuştu ve gereken fırsatı karşı tarafa verdi. RTE ve AKP yöneticileri
bu konuda abandıkça abandılar Kılıçdaroğlu’na. Bu arada CHP’li vekil Hüsnü
Bozkurt’un sorumsuz açıklaması devreye girdi. “Hayır!” rüzgârı hız kesti. AKP yöneticileri,
moral kazanıp tabanlarındaki çözülmeyi kısmen durdurdular.
“Oylar
çalındı.” diyerek kimse siyasal sorumluktan kaçamaz. Oylar çalınmasaydı,
sonuçlar üç aşağı beş yukarı aynı olurdu. Yani açık ara bir yengi söz konusu
olmazdı iki taraf içinde. Ancak başta Kılıçdaroğlu olmak üzere bazı basiretsiz
yöneticiler yüzünden başkanlık rejiminin reddi olanaklı olmadı.
2010
halkoylamasında Habur rezaletini görmezden gelerek kampanya yürüten
Kılıçdaroğlu ve ekibi, yargının FETÖ’ye teslim edilmesine önayak olmuştu. Bugün
de aynı ekip, başkanlık rejiminin yasalaşmasında önemli bir rol oynadılar.
CHP
tabanı Kılıçdaroğlu ve ekibini daha ne kadar, nereye kadar taşıyacak? Günün
öncelikli sorusu budur.
Adil
Hacıömeroğlu
26
Nisan 2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder