GECE YARISI GELEN ACI HABER


20 Mart günü mutluydum. Çünkü kış sona erecek, bahar başlayacaktı bir gün sonra. Gün boyu kitap okudum. Akşam eşim ve oğlumla söyleştik biraz. Eşim dizi izlemek için çekildi bir odaya, oğlum da tabletinde oyun oynamak için bir köşeye büzüştü. Ben, yine kitaplarımla baş başa kaldım.

20 Mart, 21 Mart’a devrilirken yataklarımızdaydık uyumak için. Bir saat kadar uyuduktan sonra uyandım. Sonrasında ne yaptıysam uyuyamadım. İçimde bir sıkıntı. Eşim fark etti uyuyamadığımı. Onun söyledikleri işe yaramadı. Kalkıp salona geçtim televizyon izleyeyim diye. Tat vermedi yinelenen izlenceler. Ayrıca gece ayaz, üşüdüm. Yeniden yatağıma girdim. Sağa sola dönmekteyim sürekli. Yastık değiştirdim, çaresi yok! Pijamalarımı çıkarıp yenilerine giydim, olmadı. Uykum gelmiyor, gelmiyor, gelmiyor. Kendi kendime “Hayırdır inşallah!” dedim. Mırıldanmam biraz sesli oldu ki eşim: “Hayır, Hayır! Hadi uyu!” dedi. Uykum kaçıp gitti bedenimden. Ortalıklarda yok!

21 Mart… Sabahın üç buçuğu… Telefonum çaldı. Ekrana baktım, amcaoğlum Halim arıyor. “Hayırdır!” dedim. İçim titredi birden. Bir kara haber var demek ki. Yoksa bu saatte niye arasın beni. İkinci çalışta açtım telefonu eşim de kulak kesildi. Halim, bağırarak ağlamakta. Ağlayan sesiyle “Adalet Ağabey, Fatma’yı kaybettik!” dedi. Başsağlığı dileyip onu sakinleştirmeye çalıştıysam da olmadı. Yarası taze ve sıcak… Halim’in gözyaşlarıyla ıslanan telefonumu kapattım. Elimden bırakamadım onu bir süre.

Yaşamdan kopup ayrılan dört çocuğunun annesiydi. Çaresizdi Halim. Çok üzgündü. Kırk yılı aşkın bir süredir evliydiler. Evlendiklerinde ikisi de küçük sayılırlardı. Küçük yaşta, ağır sorumlulukların altına girdiler. Yaşamın zorluklarının altından kimi zaman ezilerek kimi zaman da başararak kalktılar. Yaşam savaşımını kazanmak için omuz omuza bir yaşam sürdüler. Birlikte büyüyüp olgunlaştılar diyebilirim. Çocuklarını büyüttüler. Kimileri evlenip çocuk sahibi oldu. Tabi genç yaşta Halim’le Fatma da torunlarını dizlerine oturttular.

Halim, bu haberle bana bir görev de vermiş oldu. Bu kara haberden sonra uyumak çok zordu. Kalktım sıcak yatağımdan, attım kendimi soğuk salona. Ölüm söz konusu olduğunda nedense hep geçmişi düşünürüm. Ölen kişiyle geçen zamanlarımızı. Acı, tatlı günler geçer gözümün önünden. Bu düşünüşte bir pişmanlık da vardır. “Neden zamanında ölen yakınlarıma daha çok zaman ayıramadım. Şu anda acı çeken akrabalarımın yanında niye daha çok bulunamadım.” diyerek hayıflanırım.

Neyse zor da olsa sabahı ettim. Ölüm haberini sosyal medyada paylaştım eş dost, hısım akraba duysun diye. Arkasından yakın akrabalarıma haber verdim acı olayı. Bir acı haberi duyurmaktan daha zor bir şey var mı bilmiyorum. Bu zorluğu yaşamak bana düştü. Daha önce de defalarca acı haberleri duyurmak zorunda kalmıştım.

Fatma, amcamlarla ortak kullandığımız evimize gelin geldiğinde on dört, Halim de on beş yaşındaydı. Yıl 1978’di. Her ikisinin çocukluklarına, olgunluklarına, dede ve anneanne olmalarına tanık oldum. Çocukları amca dediler bana. Ben, onları yeğenim bildim.

Seyrek de olsa telefonda görüşürdük. Telefonda olsun yüz yüze olsun görüşmelerimizde gözlerinin içi gülerek “Adalet abiii!” deyişi kulaklarımda çınlamakta. “Abi” derken “i”leri uzatması bir yakınlık göstergesiydi. Çok küçük yaşta babasını yitirmişti. Yetim büyümenin acısı hep sezilirdi yüzünde. Şimdi çok sevdiği belki de yüzünü, sesini anımsamadığı babasına kavuştu.

Eşim, gidiş-dönüş uçak biletimi aldı internet üzerinden. Uçağımız erken kalkacak. Ölümler olmasa gurbetten sılaya dönemeyeceğiz. Gurbette yaşayanlar ikili bir yaşamın girdabındadır. Bir yanda sıla, bir yanda gurbet… Her ikisi de insanı bağlar kendine. İkisi de vazgeçilmezdir bizim için. Bizi, sılaya bağlayan nedense yaşadığımız acı olaylar. Son yıllarda gidişlerim hep cenazeler yüzünden olmakta. Her cenazede bir dalımın kuruduğunu, bir kökümün koptuğunu duyumsamaktayım. Çocukluğumun ve gençliğimin tatlı, coşkulu, mutlu anlarını yaşadığım ata topraklarına acılar yüzünden dönmek ise başka bir acı vermekte. Yüreğim her defasında kavrulmakta.

Karadeniz Bölgesi’nin güzel sesi, Türkücü İbrahim Can (Aynı zamanda iyi bir derlemeci ve besteci) aradı. Buluşup söyleşmek istediğiniz söyledi. Bostancı’da oturduğumuz apartmanın altındaki yeiçte buluştuk. Az sonra Bülent Baş katıldı bize. Bülent, iyi bir yapımcı, belgeselcidir. Derin bilgisi, ondan yararlanmayı gerektirir.  Tarih, müzik, kültür ağırlıklı bir söyleşimiz oldu demli çayların eşliğinde. Bir süre sonra Bülent, izin alıp gitti Kadıköy’e. Önceden arkadaşlarıyla buluşum ayarlamışlar. Biz İbrahim’le sürdürdük söyleşimizi. Eski dostlarla söyleşi bir başka oluyor. Tadı damağımızda kalan bir görüşme oldu bu. Onunla bir kitapçı dükkânına gittik. Epey kitap aldı. Bu yazı geçirir bu kitaplarla. Sonrasında vedalaştık.

Ben, yürüyüş yaptım bir süre. Günün olağan işleri içinde akşam oldu. Yarın, 22 Mart sabahı kocaman bir kuşun kanadına konup sılama uçacağım. Köyümü göreceğim için mutluyum. Ancak genç birini toprağa vereceğimiz içinse acı içindeyim.

                                                       Adil Adalet Hacıömeroğlu

                                                       28 Mart 2022

 

6 yorum:

  1. Sıla gurbet diyalektiğini yaşayanlar bilir... Elinize sağlık. Başınız sağolsun, Allah rahmet eylesin Fatma Hanım'a.

    YanıtlaSil
  2. Öncelikle sabırlar diliyorum size ve ailenize.Gece gelen telefondan çok korkarım ,zira hayır haber getirmemiştir şimdiye kadar ... Daha çok görüşseydim diyorsunuz ya çok doğru konuşmalıyız, aramalıyız bir can sesi olsa da duymalıyız birbirimizi çünkü zaman su gibi akıp gidiyor ve yitirdiklerimiz göğsümüzde ağır bir sızı bırakıp gidiyor ...

    YanıtlaSil
  3. Bizim bölgemize has bir duygu mu bu bilmiyorum? Doğası gereğihüzne açık sanki güneşe değil, yağmura açılan pencereler, biraz daha duygusallığı yüklüyor içimize.. bizde genelde aile mezarlığı bulunur ya hani, dolmuştu artık,eski dedelerin yattığı mezarlık, yeni mezarlık için bahçe seçilmişti dedem ölünce, ilk mezar ve tek başına yıllarca dedemi misafir etti toprak. On yıl geçmedi en sevdiğim babam halam annem yan yana komşu oldular bahçe artık mezarlığa dönüştü, ziyarete gittiğimde sayının sessiz sedasız artması Ne acı bir gerçek ne acı bir kabulleniş.. Sonra bir soru “ ektiğimiz çiçekler daha güzel açar mu? Anneme babama özgü olur mu kokusu? Tek çaremiz Todd May ın dediği gibi “yalnızca ölümü yaşamın sonuna aldık”... Tüm aileye başsağlığı ve sabırlar dilerim..

    YanıtlaSil
  4. Adil Hocam sizlere ,yakınlarınıza başsağlığı ve sabırlar diliyorum

    YanıtlaSil
  5. Adil amca Allah senden razı olsun, çok güzel bir yazı. Annem sizleri hep bizlere örnek gösterdi. Akrabanın önemini çok anlattı. Gözlerimiz doldu Adil amca

    YanıtlaSil