Dün,
Zekeriyaköy’den taksiye binip Hacıosman metrosuna gideceğim. Bir taksi çağırdık.
Oradan da önce metro, sonra Marmaray’a binip evime döneceğim.
Akşam
kararmak üzere. Taksi, çok bekletmeden geldi. Selam verip hayırlı işler
diledikten sonra arka koltuktaki yerime oturdum. Sürücü, ilk bakışta telaşlı
biri. Ben sormadan o anlattı telaşının nedenini. Bir AVM’nin önünden üç
çarşaflı kadın almış yolcu olarak. Giyimleri Araplara benziyormuş. Normal müşteri
sanmış. İstinye’den Levent’e gideceklermiş. Basmış gaza. Az sonra telefonundan
sesli bir ileti gelmiş. “Arabanda yolcu var mı? Yolcuların çarşaflı kadınlar
mı?” Tabi, konuşmayı yolcuları da işitmiş. İşitir işitmez yolcu kılıklı hırsızlar,
arabayı durdurup inmişler. Para vermeyi de unutmamışlar. Kaçmaya çalıştıkları
için paranın üstünü bile almamışlar.
Üç
kadın indikten sonra telefonu çalmış sürücünün. Duraktan arıyormuşlar. Görevli:
“Sağa çek, kapıları kilitle, arkandan polis geliyor. Arabandaki kadınlar bir
kadının çantasını çalmışlar. Kaçırmayalım.” demiş. Demiş demesine de ilk sesli iletide
hırsızlar uçup gitmişler. Sesli ileti gönderenlerin acemiliği diyelim buna.
Sürücüyü
karakola götürmüş polisler. Anlatım vermiş. Bildiklerini söylemiş, polisler de
yazıya geçirmişler ağzından çıkanları. Anlatım tutanağını uzattı bana birden,
okuyayım diye. Okudum. Sürücünün adı ilgimi çekti. Adı: Saral… Bu ad, bizim
orada bir ailenin soyadı, dedim. Anlattı… Babasının çok sevdiği dostları varmış,
soyadları Saral’mış. Bu nedenle babası da çok sevdiği dostlarının soyadlarını
vermiş oğluna. Ancak bu ad resmiyette kalmış. Bilinen adı, kimliğinde yazmayan
Serdar.
Serdar
Karakuş, olayın epey etkisinde kalmış. Konuyu değiştireyim, dedim. Geçtiğimiz
yollarda her adım başı bir Trabzonspor bayrağı asılmış evlere, yollara, ormanda
ağaçlar arasına. “Her yerde Trabzonspor bayrağı var buralarda, niye?” diye sordum.
“Bak
ağabey, dünyanın neresine gidersen git bir göl, bir dere, bir deniz kıyısı
görürsen orada kesinlikle bir Karadenizli görürsün. Karadenizliler, su kıyılarına
yerleşir. Dünyanın her yerinde böyledir, değişmez. Burası Sarıyer, burada su
çok, dere de göl de deniz de var. Dolayısıyla Karadenizli çok burada.” diye yanıtladı
beni. Bu yanıt, beni çok mutlu etti. Önemli bir bilgi öğrendim Serdar’dan.
Konuşması
düzgün. Dilinde bir incelik var. Sözcükleri yerli yerinde kullanıyor.
Söyleşmeyi de çok seviyor sürücümüz Serdar.
Sordum
nereli olduğunu. “Giresun-Görele” dedi. Kıvrak düşünceli bir yerdeşimi görmek
çok mutlu etti beni. Üstelik de ders vermekten gelen bana, güzel bir bilgi
öğreterek ders verdi. Yaşam böyledir. Hem öğretirsin hem de öğrenirsin. Bu
dünyada öğrenmekten güzel bir şey var mı?
Mutlulukla
metroya bindim. Biner binmez Ebubekir Hazım Tepeyran’ın “Küçük Paşa”sını
okumaya başladım. Sevinçle eve doğru kanat açtım. Bu öğrenmekten doğan
sevinçti.
Adil
Hacıömeroğlu
17
Mayıs 2022
Büyük göç vermiş Trabzon. Çocuk çok, toprak az olunca göç edenlerin çoğu bu sebeple terk etmiş memleketini. Terk etmiş demeyeyim, hiç kopmazlar ki köklerinden. Gurbet kuşları da olsalar, yaşlanınca mutlaka o topraklara döner ve iki gözlü bir ev yapıp, sadece yazları gidecekleri bu eve başlarını sokarlar.😊
YanıtlaSilYine ismimi yazmayı unuttum.😟
YanıtlaSilŞükran Balekoğlu Yamak