Trabzonspor,
30 Nisan günü kendi sahasında Antalyaspor karşısında bir puan alarak
şampiyonluğunu ilan etti. Kentte yapılan kutlamalar, tüm dünyada ilgi
uyandırdı. Biz de gurbette olduğumuzdan bu kutlamaları yayın organlarından
sevinçle izledik.
Trabzon
Dernekleri Federasyonu, 8 Mayıs’ta İstanbul’da kutlama yapılacağını
açıklayınca, mutlu olduk. Kutlama günü geldi çattı. Atacan’la hazırlanıp yola
çıktık. Yaşadığımız Bostancı’dan Yenikapı’ya ulaşım çok kolay ve rahat. Marmaray’a
bindik. Tren tıklım tıklım. Vagona girdik. İçerde borda mavi renkler çok fazla.
Arda siyah beyaz formalarıyla Beşiktaşlılar var. İki takımın yandaşları iç içe,
yan yana söyleşmekteler. Fotoğraf çektirenler de var. Birçok futbol kulübü
yöneticisinin gösteremediği olgunluk ve uygar davranışı taraftarlar
göstermekte. Ben de söyleşilerin birçoğuna katıldım. İnsanımız güzeldir, iyidir,
hastır. Birçok konuda bilinci oturmuştur, yerli yerindedir. Öyle ucuz
kışkırtmalara kanacak durumda değiller. Beşiktaşlılar, Üsküdar’da indiler.
Hepimiz, onlara başarılar diledik. Onlar da bizleri kutladılar.
Yanımda
oturanlara, karşımda ayakta dikilenler sordum nereli olduklarını. Bir kısmı
Düzceli, diğerleri Giresunlu olduklarını söylediler. Bu sorularım, Yenikapı’da
da sürdü tanışıp konuştuklarıma.
Atacan,
çok heyecanlı üstünde keşanlı forması var. Benim formalarım küçülmüş, yenisini
alamadım daha. Alacağım ilk fırsatta. Benim boynumda “Bize her yer Trabzon” yazan
atkım… Marmaray, her durakta yeni yolcular almakta. Hınca hınç doldu. Yenikapı’ya
vardık. Tren birden boşaldı. İstasyon, Trabzonspor sevdalılarının sevgi dolu
bağrışlarıyla inlemekte. İstasyondan çıkan kalabalık, Aksaray’da gelenlerle sel
gibi akmakta alana. Bu kalabalığa ne kaldırımlar ne de cadde yetiyor.
Taraftarlar, kurallara saygılı… Taşıt trafiğine engel olmadıkları için ağır
ağır ilerlemekteler. Taksim, Sirkeci, Bakırköy yanından sonu belli olmayan bordo
mavi bayraklı taşıtlar, düdükleriyle kalabalığın sloganlarına eşlik etmekte.
Sahil yolunda trafik durma noktasında.
Atacan,
bağırmaktan gırtlağını yırtacak neredeyse. Kendini, büyümüş göstermek için
sesini kalınlaştırarak eşlik etmekte sloganlara. Elindeki bayrağı da sallamayı
unutmuyor. Geç de olsa alana girdik. Saat 16.00’ya gelmekte. Alan neredeyse
dolmuş. Coşku, en üst düzeyde. Şarkı söyleyenler, horon oynayanlar… Ne küfür ne
de hakaret var başka takımlara. Hatta laf sokma, söz dokundurma da yok! Herkes
şampiyonluğun tadını çıkarmanın peşinde.
Kutlamaya
gelenler arasında kadın ve çocukların çokluğu ilgi çekmekte. Çoğu aile, yanında
yiyecek ve içeceklerini de getirmiş. Birbirlerine sunmaktalar ekmeklerini. Burada
Oflu yerdeşlerimle tanıştım. İnsan memleketine gitmiş gibi olmakta böyle
durumlarda. Ayaküstü söyleştik biraz.
Alanda
yabancılar da var. Etiyopyalı üç gençle fotoğraf çektirdim. Yarım Türkçeleriyle
sevince ortak oluyorlar. Alanın yarısına yakını, Trabzon dışındaki illerde
doğup büyüyenler. Güneydoğulu, İç Anadolulu, Doğu Anadolulu, Akdenizli, Egeli,
Marmaralı, Trakyalılar bir olmuş kol kola horon tepmekteler. Karadeniz’in
neredeyse her ilinden kişiler var. Erzurum, Artvin, Giresun, Ordu, Gümüşhane, Bayburt ve
Kastamonulular daha çok sanki. Daha kırklanmamış bebekler de var bastonla
yürüyen yaşulular da. Her yaştan insanı görmek olanaklı. Gördüklerimize dayanarak
Trabzonspor’un şampiyonluğu ulusu birleştirmiş adeta. Anadolu kol kola girmiş
alanda.
Huyumdur
böyle kalabalık alanlara gittiğimde bir yerde duramam. Sürekli gezinirim. Hem
alanı oluşturanların niteliğini öğrenmeye çalışırım hem de tanıdık var mı diye
bakarım. Bir de devinimi severim. Geniş alanın her yanı insanla dolu.
Bir
ara büyük bir Trabzonspor bayrağı açıldı. Bayrak, eller üzerinde taşınmakta.
Atacan durur mu? Fırladı yerinden bayrağı bir kıyısından yakaladı. Coşkusu,
tavan yapmış durumda. Bayrak yürüdü gidiyor. Bizim delikanlı da kuş olup uçuyor
bayrakla. Peşinden yetişeyim derken çantamın askısı koptu. Çantamı yerden alıp
baktığımda Atacan yok! Bağırıyorum deli gibi avazım çıktığı kadar. Yok! Zaten
bağırmamı nasıl işitecek ki bu gürültüde? Beş dakika sonra geldi gülerek. O da
bana bağırıyormuş. İyice tembihledim: “Bak kalpten öldüreceksin beni. Yanımdan
ayrılma!” dedim demesine de…
Alanın
batı yanına yürüdük. Üç beş genç çok coşkulu… Birisi (Sonradan adını öğrendiğim
Tevfik İbrahimağaoğlu), Atacan’ı omuzlarına aldı. Fotoğrafını çektik bizim coşkun
delikanlının Trabzonspor bayrağını sallarken. Bu gençler, yakın köylümüz çıktı,
Sarayköy’den. Söyleştik. Coşkularımızı birleştirip sel yaptık. Tevfik’le telefon
numaralarımızı alıp verdik.
Az
sonra horon kuruldu yanı başımızda. Kızlar, erkekler oynuyorlar el ele. Atacan durur
mu? Katıldı horona. Horon halkası büyüdükçe büyüdü. Benim gözüm sevgili
oğulcanımda. Diyeceksiniz ki sen niye yoksun horonda? Sağ dizimde hem menüsküs hem
de sıvı eksilmesi var. Ayrıca bir yıl önce bir de ameliyat geçirdiğimden zıplayıp
hoplayamıyorum. Bir an uzaklaştık. Horon bitti. Çocuk, gözümün karşısında yok
oldu. Ara, tara yok! Telefonunu da yanına almamış. Arıyorum her yanı. Yok, yok,
yok! Ben telaşla ararken onu, arkamdan bir el dokundu bana. Köyümüzün eski muhtarı akrabam Ömer
Hacıömeroğlu gülümsemekte masmavi. Onunla yarım yamalak konuştum. Derdimi
anlattım. Ama Atacan’ı tanımıyor ki... Derken telefonum çaldı. Arayan Tevfik…
Anladım niye aradığını da konuşmasını işitmek olanaksız. Neyse ki müzik
kesildi. Atacan’ın yanında olduğunu söyledi. Yeri tarif etti. Gittim Gurbetçi
Gençlerin çadırına, aldım yavrucuğumu. Tevfik’e binlerce teşekkür…
Çocuk,
kaybolduğunu anlayınca Tevfik’e rastlıyor. Ona derdini anlatıyor. Onu bulamasaymış
sahneye çıkıp beni çağırtacakmış. Bu kez ona izin vermedim yanımdan ayrılmasına.
Akrabamız Ömer’in yanına gittik. Orası kuytu bir yer. Çavuşbaşı’ndan topluca
gelmişler. Çavuşbaşı Trabzonlular Derneği Başkanı Necmi Eroğlu ile tanıştırdı
beni Ömer. Ayaküstü söyleştik. Sonrasında Oflu sanatçı Mihralim’le tanıştık. Genç
biri, gelişmeye açık.
Trabzonspor’un
satış TIR’ındaki kuyruk uzayıp gitmekte. Bir şeyler alacaktık, ama olanağı yok!
Ayakyoluna azıcık sırada bekleyerek girebildik. Atacan acıktı, ekmek arası köfte
yemek istediğini söyledi. Söyledi söylemesine de kuyruk uzayıp gitmiş. Sıramız
gelene dek birkaç kez acıkırız. Üstümüz ince. Akşam ayazı üşütmeye başladı
bizi. Durup dururken bir de çocuğu hasta etmeyelim şimdi. Ona gitmemizi önerdim,
kabul etti. Ancak yüreği de usu da kutlamada kaldı.
Marmaray’a
yürümeye başladık. Özellikle çocuklu aileler dönmekteler evlerine. Çünkü ertesi
gün okul var. Geç oldu. Dönenlerin belki de on katı gelenler var. Selin ardı
arkası kesilmiyor. Yol boyunca el kadar alanlarda eğlenmekte taraftarlar bordo
mavi sevinçleriyle. Kalabalık kaldırımlardan yürümek çok zor. Neredeyse
sürünerek ilerlemekteyiz. Marmaray’a ulaştık güç bela. Bir yer bulup oturduk. Atacan,
sürekli konuşmakta. Sevincini saklayamıyor. Bostancı'da indik trenden.
Dükkânlar
kapanmış çoktan. Çocuk ekmek arası köfte yemekten vazgeçti. Evde ne varsa yiyebileceğini
söyledi. Eve geldiğimizde eşim, annesindeydi. Yenikapı’ya gitmeden tazefasulye
pişirmiştim. Oturduk onu yedik Atacan’la. Bir yandan da süren kutlamaları
televizyondan izledik. Gün yorucu, ancak mutlu geçti.
On binlerin katıldığı bir kutlamada ne bir taciz ne de kavga oldu. Saygı ve sevginin egemen olduğu bir mutluluk denizinde kulaç atıldı Yenikapı’da. Trabzon ve Yenikapı’da yapılan şampiyonluk kutlamaları, bu alanda ülkemize çağ atlattı. Trabzonlunun yaratıcı üretken zekâsı diğer kulüplere de örnek oldu. Yalnızca ülkemizde değil, dünyanın birçok yerinde de benzer kutlamalar olacak bundan böyle. Ülkemize birçok konuda öncülük yapan Trabzon bir kutlamanın nasıl olması gerektiği konusunda da öncülük yaptı bu şampiyonluğunda.
Mutlu
bir günün ardından yatağa erinç içinde yatma zamanı geldi. Bedensel yorgunluğumuza
aldırmayarak tinsel bir dinginlikle uyku meleğinin kollarına bıraktık kendimiz.
Adil Hacıömeroğlu
9 Mayıs 2022
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder