SPORCULARA “OKUMA-ANLAMA” DERSİ VERİLMELİ


Sporun birçok dalına ilgi duyarım. Çocukken ülkemizdeki her erkek çocuk gibi topun peşinden çok koştum. Gençlik dönemimde ise voleybol ve atletizm oldu ilgi alanım. Uzun olmasa da çalıştığım ortaokulda bu iki sporu öğrencilerime benimsetmeye çalıştım. Atletizmde gözle görülür başarılara imza attık öğrencilerimle. Köy çocuklarının parmak ısırtan yeteneklerinin eğitimle birleştiğinde neler yapılabileceğinin tanığı oldum. Ne yazık ki zorunlu olarak başka yere atanmam, bu güzel başlangıcı sona erdirdi.

Fırsat buldukça spor karşılaşmalarını, yarışmaları izlemekteyim. Kimi zaman stadyumlara, spor salonlarına gider, kimi zaman da televizyon karşısında yaparım bu işi. Sporla ilgilendiğim zamanlarda ve sonrasında edindiğim birtakım gözlem ve deneyimlerim var.

Ne yazık ki ülkemiz genç bir nüfusa sahip olmasına karşın spor dallarında dünya çapında sporcular yetiştiremiyor. Arada sırada bazı sporcular, başarılı olsa da bunun arkası gelmiyor. Başarıda süreklilik yok! Bunun nedeni üzerinde kafa yorup kendimce sonuçlara varmaktayım.

Bazı sporlar, ülkeler ve kişiler için önemli bir gelir kapısı olmuş durumda. Özellikle futbol ve basketbol gibi takım sporlarıyla bazı bireysel dallarda büyük paralar kazanılmakta. Nedense ülkemiz ve yurttaşlarımız, bundan yeterli payı alamamakta. Neden?

Dünya çapında büyük sporcuların yetişmemesinde ilk neden bence toplum olarak spor yapmak yerine, yalnızca izleyici olmamız yatmakta. Ülkemizdeki lisanlı sporcu sayısı, gelişmiş ülkelerin çok gerisinde. Spor, bizim için bir yaşam biçimi değil ne yazık ki. Sporu yapan değil, spora bakan bir toplumuz.

İkinci olarak sporcuların yetiştirilmesi... Bu, çok yönlü bir eğitim olmalı. Yalnızca kasların geliştirilmesi, kişiyi başarıya götürmemekte. Sporcu adayının hem bedensel hem de zihinsel gelişimi sağlanmalı. Bedensel gelişimi desteklemeyen ve ona koşut olmayan bir zihinsel ilerleme yoksa iyi sporcu yetiştirilemez. Atatürk’ün “Sağlam kafa, sağlam vücutta bulunur.” sözü, bu konuda kılavuz olmalı.

Özellikle futbol maçlarını izlediğimde öğrenilmiş bir oyun göremiyorum. Yerli oyuncuların çoğu, sokak futbolunda, şimdilerde halı sahada, neler yapıyorlarsa onu sergilemekteler sahada. Eğitimle kafa yapısı değiştiren, oyununu çağdaş bir anlayışa göre sergileyen oyuncu çok az. Eğitim, kişiyi bir süreç içinde olumlu yönde değiştirir. Oysa bizim futbolcularda bu değişimin kırıntısını görmek neredeyse olanaksız. Çalıştırıcılar, öğreticiler arasında çok bilgili, yetenekli kişiler az da olsa var. Ancak verilen bilgiyi benimseyip içselleştirerek uygulamaya sokacak oyuncular yok! Demek ki burada asıl sorun, anlatılanı, tam olarak anlayamayan oyuncularda.

Almanya’da yaklaşık iki milyon Türk yaşamakta. Almanlar, bu iki milyon yurttaşımız içerinden dünya çapında futbolcular yetiştiriyor da biz seksen milyondan neden bir dünya yıldızı çıkaramıyoruz. İşte. Asıl yanıtı bulunması gereken soru bu!

Toplumumuzun tüm kesimlerinde okuduğunu ya da söyleneni anlamama sorunu çok çarpıcı bir biçimde var. Bunu söylerken meslek ayrımı yapmıyorum. Toplumun en iyi okullar olarak nitelediği eğitim kurumlarını bitirenlerde de doğru dürüst bir öğrenim görmeyenlerde de gözlenmekte bu sorun. Kitap okumayı bir alışkanlık durumuna getirmeyen, bunu yaşamın bir parçası olarak görmeyen toplumlarda anlatılanı anlama konusunda önemli ölçüde sıkıntılar görülür.

Küçük yaşta spora gönül verenlere, değişik spor kulüplerinin alt yapılarında ter döken çocuklara küçük yaştan başlayarak “okuma-anlama-anlatma” dersleri verilmeli. Böylece sporcu adayı hızlı düşünüp karar vermenin yanı sıra eğiticilerin söylediklerini uygulama fırsatını da yakalar.

Genç nüfusumuzdan doğru biçimde yararlanmak istiyorsak önce onların anlatılanları anlamasını sağlamamız gerek. Anlatılanı anlamayan bir kişinin üretken işlerde başarılı olması olanaksız. Özellikle futbol maçlarında görüyoruz ki önceden çalışılmış, öğrenilmiş, uygulaması denenmiş oyunlar çok az.

Yalnızca sporcular mı “okuma-anlama” dersi görmeli? Tabi ki hayır… Öncelikle spor öğretmenleri “okuma-anlama” konusunda kendilerini geliştirip yetkinleştirmeli.

İşin püf noktasını açıklayacak olan şu sorunun yanıtıdır: “Antrenman dışı zamanlarda ve özellikle kamplarda kitap okuyan sporcu, spor eğitmeni oranı yüzde kaçtır?” Bu soru, dürüstçe yanıtlanmalı.

“Okuma-anlama” eğitimi yaşamın her alanında geçerli. Bu nedenle savsaklanmaya gelmez.

                                                               Adil Hacıömeroğlu

                                                               12 Mayıs 2022

 

 

 

1 yorum:

  1. Omurga sağlığıyla ilgilenen bir doktor olarak çok önemli bir yere parmak bastığınızı düşünüyorum. Özellikle sporun Türkiye'de belirli yaşta karşı cinse cazip görünmek için yapıldığı yönünde bir izlenimim var. Düzeltilmesi gereken bu hata, her köşe başında bir spor salonu açılmasına sebep oldu ki, çoğunda ne gerçek antrenör ne de sağlık bilgisi olan bir antrenör çalışmakta. Dikkat çekmek istediğim bir diğer nokta, sporun sadece gençler arasında rekabetçi biçimde yapılabileceğine yönelik yanlış inanç. Spor her yaşta, o yaş kategorisi içinde rekabetçi olarak yapılabilir ve yapılmalıdır da. Futbol izlemekten gelen, otuz yaşından sonra spor yapılamayacağı yönünde veya yeni bir spor dalına girilemeyeceğine yönelik yanlış bir algı. Okumak ise zaten bize dayatılan bu algıları kırmak için değil midir?

    YanıtlaSil