Atacan’la (11) zaman zaman dereden tepeden konuşuruz. Merak
ettiği konularda sorular sorar durur. En çok ilgi duyduğu alan tarih… Geçmişi
çok merak etmekte.
Çoğu zaman, son yıllarda hızla gelişen teknolojiden söz
ederiz eşimle. Günlük yaşamımızda kullandığımız birçok araç ve gerecin son
yirmi otuz yılda yaşamımıza girdiğini anlatırız. İnsanlığın teknolojik alanda
hızlı gelişimi, şüphesiz ki baş döndürücü. Özellikle yaşı ellinin üstünde olanların
teknolojik gelişime ayak uydurmaları övgüye değer. Özellikle ülkemiz
yurttaşlarının hangi yaş ve eğitim düzeyinde olursa olsun teknolojiye uyumu üst
noktada. Bu; insanımızın çağa, gelişmelere, koşullara uyum yeteneğinin bir yansıması.
Atacan’a kimi zaman çocukluk ve gençlik günlerimi
anlatmaktayım. Ona, televizyonu ilk kez lise ikinci sınıfta izlediğimi
söyleyince gözlerini fal taşı gibi açtı. Çocukluğumda, ilk ve ortaokula gittiğimde
yaşadığımız yerde elektrik olmadığını söyleyince şaşkınlığı iyice arttı. O da çocukluğumda
ve gençliğimde nelerin olup olmadığını sormakta sık sık. Ben de anlatmaktayım ona hangi teknolojilerin, nasıl ve ne zaman yaşamımıza girdiğini bıkıp usanmadan.
Teknolojinin içine doğmuş bir çocuğun, benim çocukluğumu anlamasını
beklemiyorum. Zaten o da pek anlamıyor. Onu, elli altmış yıl öncesine döndürüp
yaşatmak olanaksız. Bunu sağlayacak bir zaman tüneli henüz bulunmamış.
Özellikle çocukluğumda var olan olanaksızlıkları, ekonomik
yetersizlikleri, ulaşım alt yapısının eksikliğini, günlük gereksinmeleri
karşılamaktaki güçlükleri, yaşamımızı sürdürmek için gerekli olan mal ve
hizmetlerin yetersizliğini, okulların iç burkucu durumunu ona anlatmaktayım.
Her şeye karşın o dönemde çok mutlu olduğumuzu da eklemekteyim sözlerime.
Teknolojiye teslim olmadığımız dönemde insanlar arasındaki
yardımlaşma, dayanışma, sevgi, saygı, güvenin çok yüksek olduğunu da belirtmekteyim
söz arasında. İnsanların her nimetin değerini bildiklerini söylemekteyim.
Yokluk ve yoksunluğun çoğu kişiyi çok tutumlu yaptığını da vurgulamaktayım.
Günümüz savurganlığının o günlerde olmadığını anlatmaktayım sık sık.
Dediklerimin çok fazla işe yaradığını düşünmüyorum. Bazı
gerçeklerin öğrenilip kavranılması için kişinin anlatılanları az da olsa
yaşaması gerektiğine inanmaktayım. En azından sözü edilen koşullara yakın bazı
olayların içinde bulunup bir kısım olanaksızlıkları yaşamak gerek. Çünkü en
büyük öğretmen, yaşam. Bu nedenle Atacan’ı yaz dinlencesinde ülkemizin değişik
bölgelerinde kırsal yaşamı görmesi için gezilere götürmekteyiz. Bu geziler,
anlattıklarımdan daha etkili olmakta. Kimi zaman da İstanbul’un yoksulluk ve
yoksunluğunun çok olduğu mahallerine gitmekteyiz.
Durum böyleyken dinozor çağında doğup büyüyen yurttaşlarımızın değerlerini bilelim. Onların kısacık bir yaşama birkaç çağ sığdırdıklarını unutmamalı.
Adil
Hacıömeroğlu
4 Ocak
2023
Büyük dönüşümler insanların güvenlerini, beklentilerini etkilemekte ayrıca geleceğe yönelik kaygılarını arttırmakta. Sermaye faşizmi teknoloji ve bilimi kendi çıkarları doğrultusunda kullanmakta. Bunlar, yeni nesiller için bir olumluluk değil, olumsuzluk doğurmaktadır...Son sözü söylemek bazen zordur, bekleyip göreceğiz.
YanıtlaSil😂😂😂😂 Hay Allah iyiliğinizi versin Hocam. Çok güldüm. Benim çocuklarda o yaşlardayken "kaçıncı yüzyılda doğdun baba" demişlerdi. Kalemine sağlık
YanıtlaSil