KILIÇDAROĞLU’NUN ADAYLIK ISRARI


         Neredeyse bir yıldır Kılıçdaroğlu, işi gücü bırakıp cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olmak için elinden geleni yapmakta. Söylemleri, ilişkileri, tavırları cumhurbaşkanlığı adaylığına yönelik.

         Kemal Bey, adaylığının önünü açmak için öncelikle parti içinde çıkacak sesler ve olası rakipler için örgütsel bir baskı kurdu. Parti örgütleri susup genel başkanlarının adaylığını destekler göründü.

         Kılıçdaroğlu’nun koltuğunda gözü olanlar ise öne atılıp genel başkanları aday olduğunda kesinlikle kazanacağını sahte bir coşkuyla kamuoyuyla paylaştılar. Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda genel başkanlarının arkasında olduklarını da sözlerine eklemeyi unutmadılar doğal olarak. Bu arkada duruşun, Kemal Bey’in ayağının kaymasını beklemek olduğunu birçok siyasal gözlemci anladı. Arkasında bulunarak boşalacak koltuğa yakın durmak amacı bu. Bu kişiler, ikide bir açıklamalarında genel başkanlarının açık arayla seçimi kazanacağını söylediler. Böylece Kemal Bey’i inandırdılar kazanacağına.

         YCHP’nin iki büyükşehir belediye başkanı Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş, yapılan kamuoyu sormacalarında kimi zaman Tayyip Erdoğan’dan önde göründüler. Bu da onların adaylıklarını konuşulur kıldı. İmamoğlu ve Yavaş’ın kamuoyu sormacalarında öne çıkması Kılıçdaroğlu’nu kaygılandırdı. Bu nedenle parti içinde örtülü yaptığı mıntıka temizliğini açıkça sürdürdü. Her iki belediye meclislerinde Cumhur İttifakının çoğunlukta olduğunu ve olası bir başkanlık boşalması durumunda, koltuğa AKP’li birinin oturacağını vurguladı ısrarla. Bu belediyelerden birinin AKP’ye geçmesinin kabul edilemeyeceğini söyledi. Bu söylemde, mantık hatası büyük… Örneğin, bir siyasal parti yönetme konusunda Türkiye’yi mi, yoksa İstanbul ya da Ankara’yı mı yeğlemeli? Bu sorunun yanıtı elbette Türkiye olmalı. Zaten yerel seçimlere ne kadar zaman kaldı ki? Diyelim ki olası bir cumhurbaşkanlığı seçimi başarısından bir yıl sonra yerel seçimler var.

 

         Kemal Bey, İmamoğlu ve Yavaş’ın adaylıklarını engellemek için olağanüstü bir çaba gösterdi. Öncelikle parti tabanını kendisinin kazanacağına inandırdı. Bu iki başkanın adaylığının parti disiplini ve işlerliği açısından yanlış olacağını anlattı partisine. İmamoğlu’nun Akşener’le yaptığı Saraçhane gösterisinden sonra Almanya gezisinden apar topar döndü. Bir gün sonra aynı alana altı masanın liderleriyle çıktı Akşener-İmamoğlu rüzgârının kesmek için. Ardından Ekrem Bey’i, Ankara’ya grup toplantısına çağırdı. Grup toplantısında baba-oğul olduklarını söyleyerek evladın babaya karşın aday olamayacağı algısını yarattı. İmamoğlu’nu, halkın gözünde küçültemeye, değersiz kılmaya çalıştı tıpkı Muharrem İnce’ye yaptığı gibi. İnce’nin adaylığını kürsüde açıkladığında “Gel buraya Muharrem!” diyerek orada bitirdi partisinin cumhurbaşkanı adayını. Kılıçdaroğlu’nun baba-oğul benzetmesi kayıtsız ve koşulsuz bir bağlılığın göstergesi. Oğul, babadan bağımsız bir iş yapamaz; yaparsa asi, olur anlayışını kamuoyuna anlattı bu sözle. Bu söylem, daha çok mafya ilişkileriyle aşiret geleneklerinde karşımıza çıkar. Dersimli Kemal de aşiret köklerinin geleneğini dayattı Ekrem Bey’e.

         Kendi adaylığını kesinleştirmek için altı partiyi bir araya topladı. Demokrasi kahramanı görüntüsüyle altılı masadaki sorunların, uyuşmazlıkların üstünü örttü. Oysa altılı masanın iki büyük ortağından biri olan İyi Parti, ısrarla Kılıçdaroğlu’nun aday olduğunda kazanamayacağını söyledi. Bunu kamuoyuna “Kazanacak Aday” diyerek İmamoğlu ya da Yavaş’tan birinin aday olması gerektiğini vurguladılar hep Akşener ve arkadaşları.

         Peki, Kılıçdaroğlu’nun kazanamayacağını bile bile aday olma ısrarı niye?

         Önümüzdeki seçimler, Kılıçdaroğlu’nun son şansı. Başarısızlık durumunda genel başkanlık koltuğunda oturması çok zor, hatta olanaksız. Bunu en iyi bilen de Kemal Bey… Ancak yazın ABD ve İngiltere gezilerinden önce RTE’nin seçilme olasılığı iyice zayıflamıştı. Bu da Kılıçdaroğlu’nu oldukça umutlandırdı. Nedense koşullar hızla değişti. Koşulların RTE lehine değişmesinde, Kemal Bey’in gereksiz çıkışları ve yurtdışı gezilerinin payının olduğu da yadsınamaz. Olası adaylığında HDP tam ve İP’in kısmen desteğiyle yüzde kırk civarında oy alacağını hesaplamakta. Bu oy oranını, kendi başarı hanesine yazıp: “Bakın, son kırk beş yılda CHP’ye en yüksek oyu aldırdım.” diyerek bir dönem daha koltuğunu korumak isteyecek. Ha, burada körün taşı örneği denk gelirse ve seçimi kazanırsa onun için büyük başarı olacak.

         Kılıçdaroğlu, kendini kurtarmanın hesabını yapmakta. Eğer derdi ülke olsaydı bir izlencesi, ülkemiz sorunlarına usçu çözüm önerileri olurdu. Her sorun karşısında “Bunu ben çözerim.” ya da “Bu sorunu da bu kardeşiniz çözecek.” diyerek sorunlar çözülmez. Sorunlara inandırıcı seçenekler sunmuyor. Üstelik son aylarda AKP’nin terk ettiği açılım süreci ve borçlanma ekonomisi izlencesini sahiplenmekte. Bu da kendi tabanındaki umutsuzluğu artırmakta.

                                                                                Adil Hacıömeroğlu

                                                                                30 Ocak 2023

5 yorum:

  1. Adil sen kendi partinle ilgilen şunu bilki kemal kazanacak ve gop eş başkanı kayıp edecek

    YanıtlaSil
  2. Halkı ardına takmadan seçim kazanmak oligargların işi, halkı din ile çekip çeviren bir zihniyetin ülkeye neler kaybettirdiğini görüyoruz..akil bilim ve sanatın dahil olmadığı hiç bir gidişat beni tatmin etmez.

    YanıtlaSil
  3. Yazıyı yazdığınız tarih 30 Ocak sayın hocam. Bugün 3 Mart, masa dağıldı ve Tayyip Erdoğan büyük ihtimalle seçimi garantiye aldı. Öngörünüz için tebrik ediyorum sizi. Yazınıza yorum yapan diğer yorumculardan, bugünkü gelişmeler ışığında yazınızı tekrar okumalarını rica edeceğim.

    YanıtlaSil
  4. Adam yine kaybetti 10 cu kaybedisi

    YanıtlaSil
  5. 30 Ocak'ta olacakları tahmin etmek birikim ve feraset işidir. CHP seçmeni de HalkTV'den, Sözcü'den başını kaldırır ve ülke ile dünya gerçeğine dönerlerse kendileri ve ülkemiz için daha iyi yapmış olurlar.

    YanıtlaSil