İRAN FÜZELERİ, EZBER BOZDU


Dün ikindi vakti evden çıktım. Önce alışveriş yaptım. Sonrasında bir dostun işyerine uğradım. Söyleştik bir süre orada. Ardından Bostancı’da haftada birkaç kez uğradığım kıraathanenin önünden geçiyordum. Bahçede oturan dostlarım, beni görünce çağırdılar, gittim. Söyleşmeye başladık. Konumuz, tarih ve siyaset… Çaylar gelip gittikçe söyleşimiz demlendi. Hava karardı. Serin gece çöktü üstümüze. Evlerimize gitmek için vedalaşıp ayrıldık.

Kısacık yolu, kuş gibi uçarak geçtim. Çünkü söyleşi nedeniyle mutluydum. Eve gelince birkaç lokma bir şeyler yedikten sonra televizyonda haber dinlemeye başladım. Az sonra İran’ın İsrail’e saldırdığı haberi düştü ekranlara. Çok geçmeden konuyla ilgili ayrıntılar verilmeye başlandı. İran füzeleri, gecemizi aydınlattı. Ancak televizyonların çoğunda İsrail ve ABD’ye tapınma üst düzeyde. Uzman kılıklı kimi eski askerler, öğretim üyeleri, çok bilmiş gazetecilerden İsrail’e övgüler, İran’a oldukça yüksek perdeden yergiler var. İran füzelerinin İsrail’in demir kubbesini aşamayacağını söylemekteler sık sık. İsrail’in uçanı kaçanı yakalayacağını, bu saldırının karşılığını çok ağır olarak İran’a ödeteceğini ballandıra ballandıra anlatmaktalar.

“İran, kendi halkının gözünü boyamak için saldırdı.”

“Bu saldırı, göstermelik…”

“Demir kubbe, İran füzelerini etkisiz duruma getiriyor.”

“İran, neden bu kadar bekledi, zamanında niye saldırmadı İsrail’e?”

“ABD’nin izniyle saldırdı İran.”

“Hamaney, İsrail saldırısından korktuğu için bilinmeyen, güvenli bir yerde saklanıyor.”

“İran, Heniyye öldürüldüğünde niye vurmadı İsrail’i.?”

“Gazze, yerle bir edildiğinde İran neredeydi?”

“İran, Hasan Nasrallah’ı sattı İsrail’e; şimdi de insanları kandırmak için saldırıyor.”

“İran’la İsrail arasında tarihsel dostluk bulunmakta.”

“İran’la İsrail el altından işbirliği yapar, birbirlerine zarar vermezler.”

Bu ve benzeri söylemler uzun süre sürüp gitti. Ne zaman ki İsrail kaynaklı görüntüler düşmeye başladı ekranlara, söylemler birazcık değişti.

“Bakın, füze çöle düşmüş.”

“İran’la ABD, füzelerin düşeceği yerlerin koordinatlarını önceden belirlediler.”

“İran, tarlalara atıyor füzeleri.”

“Hedefini bulan füze yok, atışlar karavana.”

“Patlayan füze parçalarını görüyor musunuz? İnsanlar toplanmış fotoğraf çekiniyorlar. Bu kişiler, İsrail askerleri olmalı. (Bu arada oturumu yöneten sunucu Hanım, bu kişilerin sivil olduğunu söylüyor.) Anladım… Fotoğraf çekinenler, sivil giyinmiş İsrail askerleri. (Hazretin kafasında İsrail’den başka bir düşünce yok! Sonradan öğreniyoruz ki füze, Filistinlilere yakın bir yere düştüğünden onlar, sevinçlerinden anı fotoğrafı çektirmekteler.)”

Neyse uzatmayayım sözü. Ancak kambersiz düğün olmaz. Gecenin sözünü ABD-İsrail Portakal’ı söyledi: “Tel Aviv maalesef füze saldırısı altında.” Türkiye’de muhalefetin önemli bir kesimini yönlendiren televizyoncunun söylemine bakınız. Neredeyse bir yıldır Gazze gece gündüz ateş altındayken “maalesef” dedi mi bu çürük Portakal?

İran, 200’e yakın füze attı İsrail’e, çoğu hedefini buldu. Önemli bir hava üssü yerle bir oldu. Burada 20’ye yakın F 35’in vurulduğu söylenmekte. Ancak İsrail hükümeti, saldırının yarattığı olumsuzluklarla ilgili görüntü paylaşımına izin vermiyor sanırım. Yakın bir zamanda her şey ortaya çıkar. Nasıl mı? İsrail’den göç edecek insan sayısının çoğalacağını düşünmekteyim. Can yitiği konusunda açıklama yok henüz. Netanyahu, uzun süre sığınaktan çıkamadı.        

İşin acı yan ise İran’ın İsrail’i vurmak için attığı füzeler, daha önce de olduğu gibi Irak ve Ürdün tarafından etkisiz duruma getirildi. ABD denetimindeki bu iki ülke, ne yazık ki Filistinlilerin kıyımı karşısında kıllarını bile kıpırdatmıyorlar. Bu arada Malatya-Kürecik radarı da İran füzeleri havalandığında NATO ülkelerine, dolayısıyla ABD’ye haber verdi. Bu haberin İsrail’e uçurulduğu da kesin. Kürecik üssünün hala NATO’nun hizmetinde olması, İsrail’e hizmet değil de nedir?

Füze saldırısıyla ilgili İran ve İsrail hükümetlerinden açıklama yapılıyor. Ancak bizim batıcılıkla kafaları yıkanmış televizyonlarımız, İsrail-ABD kaynaklı haberlere inanıyorlar, İran kaynaklı bilgiye dönüp bakmıyorlar nedense. İsrail yara aldıkça televizyonlardaki ABD muhiplerinin düşleri yıkılıp ezberleri bozuluyor. Delinmez dedikleri demir kubbe kevgire dönüyor. Bir dakika bile geçmeden sözler, gerekçeler değişiyor. Önce söylediğinin sonrakini tutmaması umurunda mı? Onlar için tapındıkları putların ayakta kalması.

                                                                  Adil Hacıömeroğlu

                                                                  2 Ekim 2024

 

 

İRAN, HEP MÜSLÜMANLARLA MI SAVAŞTI?


Türkiye’de üç kesimde İran düşmanlığı iflah olmaz bir durumda. Ne zaman İran-Türkiye arasında bir dostluk, dayanışma, bağdaşıklık, koşulların zorunlu kıldığı bir işbirliği söz konusu olsa bu kesimler ayağa kalkar. Neymiş efendim, “İran, tarih boyunca Hıristiyan ülkelerle hiç savaşmadı, hep Müslümanlarla savaştı.” sözünü yineleyip dururlar. Birazcık tarih ve coğrafya bilgisi, bu bilgisizlik dolu saçma sapan Amerikan yapımı bu sözü söyletmez insana.

Ülkemizdeki İran düşmanlığı yapan birinci kesim, İslamcılar… Ne yazık ki İslamcılığın ortaya çıkışında, ilk örgütlenmelerinde İngiliz parmağı var. Daha sonra ABD’nin ideolojik bataklığında beslendiler Yeşil Kuşak masallarıyla. Bu nedenle kör bir mezhepçilik var kafalarında. Bu mezhepçi bakış açısı, onların İslam dünyasının başına gelen felaketlerin nedenlerini açıkça görmelerini engellemekte. Mezhepçilik virüsünü, yayan da ABD. İslam dünyasını mezhepçilik, etnik köken farklılıkları temelinde bölüyor emperyalizm. Ne yazık ki ülkemizdeki İslamcılar, emperyalizmin kurduğu mezhep tuzağına düşüyorlar.

İran düşmanlığı yapan ikinci kesim ise Soğuk Savaş döneminde Türk milliyetçiliğinden NATO Türkçülüğüne evrilen bir kısım ülkücüler. ABD’nin bu NATO Türkçülere öğrettiği en önemli slogan, “Türk’ün Türk’ten başka dostu yok!” tümcesi. Dostu olmayan, düşmanlarla çevrili bir Türkiye tasarısı. Oysa insan da devletler de dostsuz yaşayamaz. Bu kesim de ne yazık ki Türk tarihinden oldukça habersiz.

İran düşmanlığının saplantılı savunucularından olan bir kesim de sözde Atatürkçüler. Bu kesim, Atatürk’ün “mazlum milletlerin” yanında yer almasını, onların bağımsızlıkları için nasıl savaşım verdiğinin farkında değiller. Ne yazık ki Atatürk’ü bilmeyen bir kesim bu kişiler. Emperyalizme karşı ilk Kurtuluş Savaşı’nı veren Atatürk’ü, batı emperyalizminin savunucusu ya da yandaşı gibi göstermek de bu kişilerin başarısı(!). Bu kişilerin İran düşmanlığı, bu ülkedeki rejim nedeniyle. Atatürk, komşularımızla ilişkileri geliştirirken bu ülkelerin yönetim biçimleriyle ilgilendi mi? Atatürk, İranlılar ya da Araplarla ilgili bir tek olumsuz sözü var mı?

Şimdi gelelim, İran’ın hep Müslüman ülkelerle savaştığı masalına… Önce İran’ın Müslüman komşularla çevrili olduğunu belirtelim. Yalnızca Hıristiyan olan komşusu, kuzeyindeki Ermenistan. Bir devlet daha çok komşularıyla savaşır. İran, II. Dünya Savaşı sürerken İngiltere ve SSCB tarafından 1941’de işgal edildi. İran’ın gücü, bu işgale engel olamadı. Demek ki İran, 20. Yüzyılın ortasında Müslüman olmayan devletlerle de savaşmış. Ayrıca yıllardır ABD ve İsrail’le her alanda savaştığını görmezden gelmek niye?

İran, Müslüman olmadan önce Roma ile bitmez tükenmez savaşlar yaptı. Bu savaşlarda yendi, yenildi. Roma öncesinde Antik Yunanistan’la savaşları oldu.

Birçok Türk devleti İran coğrafyasında kurulup gelişti. Bu devletleri sahiplenmemek niye?

Tarih boyunca kurulan Türk devletlerinin çoğunun başka Türk devletlerince yıkıldığını anımsatmalıyım. Dünya üzerinde yaşayan Türkler de Müslümanlar da hiçbir zaman tek bir bayrak altında toplanmamışlar tarih boyunca. Çoğu zaman birbirleriyle savaşmışlar. Osmanlı Döneminde yapılan Ankara, Otlukbeli, Çaldıran, Mercidabık ve Ridaniye savaşları Türk devletleri arasında yapılmadı mı?

İran düşmanlığı, mezhep ayrımcılığı, emperyalizmin bölgemiz ülkelerine kurduğu bir tuzak, bölüp parçalayarak yönetmek için. Bu tuzağa düşerek emperyalizme hizmet edilir ancak. Bölünme, İsrail ve ABD’yi güçlendirir. Bu nedenle İran düşmanlığı, mezhep ayrımcılığı yapanlar; İsrail ve ABD’nin gönüllü askeri olmaktalar bilerek ya da bilmeyerek. Bu düşmanlıkları Türkiye’ye de çok zarar vermekte. Hele Filistin davasını kolsuz kanatsız bırakmaktalar ABD-İsrail tuzağına düşerek. Kısaca söyleyebiliriz ki; İran’a düşmanlık, Türkiye’ye düşmanlıktır. Ülkemize de komşularımıza da bu düşmanlığı yapmaya kimsenin hakkı yok!

                                                                  Adil Hacıömeroğlu

                                                                  1 Ekim 2024