KURTULUŞ YOLUNDA BİR NAKŞİBENDİ ŞEYHİ


30 Ağustos 1919 günü Atatürk ve arkadaşları, Erzincan’dan Sivas’a gitmek için yola çıktıklarında onlara, bu kentten Temsil Heyeti üyesi Nakşibendi Şeyhi Ahmet Fevzi Efendi (Baysoy) katılır. Peki kimdir Ahmet Fevzi Efendi?

1861’de (Bazı kaynaklarda doğum tarihi 1864 olarak geçmekte.) Erzincan’da doğdu Fevzi Efendi. Babası Nakşibendi Şeyhi Fehmi Efendi’dir. Terzi Baba dergahında yetişti. Babasından ve diğer din bilginlerinden eğitim aldı yaşadığı kentte. Çok genç yaştayken babası öldü. Onun yerine 1882’de Erzincan’daki Nakşibendi dergâhının postnişini oldu. Çevresinde sevilip sayıldı, halkın güvenini kazandı. Babasıyla İstanbul’a giderek II. Abdülhamit’i, ziyaret etti. Daha sonra aynı padişah tarafında siyasal nedenlerle zulme uğrayarak 1887’de Şam’a sürgün edildi. Sonrasında Erzincan’a döndü. I. Dünya Savaşı’nda Rusların Erzincan’ı işgali sırasında işgalcilere karşı direnince tutuklanarak Tiflis’e sürüldü. Tutsaklığı uzun sürmedi. Dokuz ay sonra kaçarak memleketine döndü.

Atatürk Erzurum Kongresi için Erzurum’a 9. Ordu Müfettişi olarak giderken Erzincan’a uğrar ve geceyi burada geçirir. Onu, 1 Temmuz 1919’da Şeyh Fevzi Efendi törenle karşılar. Anadolu’da, Mustafa Kemal Paşa’nın yanında yer alan ilk kişilerdendir. Bu bağlılığı yaşamının sonu dek (1924) sürer.

Erzurum Kongresine Erzincan delegesi olarak katılır ve Temsil Heyeti’ne seçilir. Fevzi Efendi, I. Meclis’te milletvekili olarak yer alır (23 Nisan 1920-16 Nisan 1923).

Mazhar Müfit Kansu ile aynı arabada Sivas’a doğru giderken ilginç konuşmalar yaşanır aralarında. Mazhar Bey’in Şeyh’le ilgili ilk izlenimlerini ve aralarında geçen konuşmaları şöyledir:

“Çok düşünüyor, az konuşuyordu. Nakşi tarikatı şeyh efendilerine mahsus kavuk ve libası ile seyahat ediyordu. Az konuşmasına rağmen daima nükteli cümleler tertip ediyor ve mümkün olduğu kadar arifane ve mutasavvıfane bir üslup kullanıyordu. Bilhassa daima:

-Fakiriniz.

Diye söze başlaması ve fevkalade mütevazı oluşu hakkında hemen bir hissi hürmet tevlit ediyordu. Jandarma subayının telaşlı ihbar ve mütalaaları, Mustafa Kemal Paşa’nın azim ve irade taşıyan heyecanlı kararı karşısında Fevzi Efendi de bihakkın metanet gösteriyor ve:

-Dersim eşkıyasının taarruzu ile emri hakka vüsul, şüphesiz mertebei şehadeti ihraz olur. Biz gazayi hak, bir gazayı vatan ve millet uğruna yola çıkmış bulunuyoruz.

Diyor, maneviyatımız takviye ediyor, boğazı geçerken sükunla tesbihini çekerek harekât halinde bulunan dudaklarından kendi kendisine dualar ettiği anlaşılıyordu.

Fakat, Allah’a bin şükür ki, hiçbir arızaya uğramaksızın birkaç saatlik heyecanlı bir seyahat sonunda çoktan boğazı geride bırakmıştık.

Fakat, bu, Paşa’nın arkadaşlarını bir defa daha ve bizim de karşılıklı olarak yine Paşa’yı ölüm tehlikesi karşısında yakından tanımamız için bir esaslı tecrübe olmuştu.

Paşa, hiçbir engel karşısında yılmayan bir iradenin ve arkadaşları da kayıtsız ve şartsız ona bağlılığın ve inanın sahibi bulunuyorlardı.

Gece konakladığımız köy evinde Paşa bu noktaya bilhassa temas ederek:

-Arkadaşlar hepinize ayrı ayrı teşekkür ederim. Ölümü göze alarak benden ayrılmadınız. Milli kurtuluş yolunda gösterdiğiniz bu feragatı nefisten dolayı hepinizi tebrik ederim.

Diyerek ilave etti:

-Milli dava ancak bu inan, bu irade ve azimle tahakkuk ettirilecektir. Yaşaması ve muzaffer olması gereken naçiz şahıslarımız değil, milli kurtuluşu temin edecek olan fikirlerdir. (Mazhar Müfit Kansu, Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber, 1. Cilt, Türk Tarih Kurumu Basımevi-Ankara, İkinci Baskı: 1986, s. 202-203)”

Şeyh Fevzi Efendi’nin yürekliliği, ulusal davaya inancı övgüye değer. Yazgı birliği yaptığı kişilerle şehit olmaya hazır olması ise başka bir övgü konusu. İstanbul’daki Şeyhülislam ise Mustafa Kemal ve arkadaşları için idam fermanları çıkarmaktayken Anadolu’daki din adamaları, kutsal kurtuluş davasında yerleri almışlardı. Bazı din kisveliler ise İngilizlerin isteği üzerine İslam Teali Cemiyeti’nde yerlerini alıyorlardı Kurtuluş Savaşı’mıza karşı. Ne yazık ki günümüzde dini siyasete alet edenlerin usuna, din adamı deyince yalnızca İslam Teali Cemiyeti üyesi ihanet şebekesi gelmekte. Oysa Anadolu’nun bağrındaki din adamları hem İngilizlere hem de onların işbirlikçisi Yunanlılara karşı en ön saflarda yerlerini alanlar uslarının köşesinden bile geçmez. Çok yazık değil mi?

                                                         Adil Hacıömeroğlu

                                                         17 Kasım 2024

3 yorum:

  1. Zaten nakşibendiler olmasaydı Atatürk cumhiriyeti kuramazdı. Yaşasın tarikatlar, yaşasın cumhuriyet.

    YanıtlaSil
  2. Nakşilik ve zenginlik.. fakiriz diye diye mi zenginlik oluştu?

    YanıtlaSil
  3. HİÇ İNANDIRICI DEĞİL.

    YanıtlaSil