Son
yıllarda nedense yurttaşlarımızın önemli bir bölümü, sürekli olarak ve her
şeyden yakınmakta. Bu yakınmalar, zamanla derin bir umutsuzluğa dönüşmekte. Sürekli
yakınarak hiçbir sorun çözülmez. Tersine sorunlar daha da büyütülür ve çözümü
zorlaşır.
Yakınmayı
yaşam biçimi durumuna getirmiş kişiler, ne yiyip içtiğini ne yaşadığı yeri ne
de çalıştığı işi beğeniyor. Onun için doğru, içten, güvenilir insan yok ne
yazık ki koca dünyada. Güvenip sırtını döneceği bir dostu, arkadaşı olmaz bu
kişilerin. Her içtenliğin altında bir kötülük, bir çıkar arar. Bu güvensizlik
anlayışı, ev ortamına da yansır. Bu tür kişiler; giderek eşlerine, çocuklarına,
anne ve babasıyla diğer yakınlarına da güvenmez. Onun için her sevgi, bir çıkar
içindir. Bu kişilerin aynı evi, yaşamı paylaştığı kişilerden yakınması sık
duyulur bir şey. Aslında bu, bir zavallılık, olumsuzluklara teslimiyet, yaşam
savaşımından vazgeçmek…
Sürekli sorunlardan yakınmak, yaşanan zorluklar karşısında çaresizliği gösterir. Önümüzdeki zorlukları sağda solda başkalarına anlatarak, onlara ağlayıp yakınarak çözmek olanaksız bir durum. Zorlukları aşmanın, onlardan kurtulmanın en önemli yolu usçu yollardan giderek doğru çözümler bulmak değil mi?
Günümüz
insanı, neredeyse hiçbir şeyi beğenmiyor. Her şeyin kendi varlığını yok etmek,
yaşamını zorlaştırmak için var olduğunu düşünmekte nedense. Çevresindeki her kişiye,
şüpheyle bakıyor. Herkesin onun mutluluğunu engelleyeceğini, kendi varlığına ve
çıkarlarına zarar vereceğini, onun yaşam alanını daralttığını düşünmekte. Bu da
onu yaşamdan, insanlardan soyutluyor. Bu soyutlanma onu, kendi içine kapatıyor,
bireysel bir yaşama tutsak oluyor. Kendi kabuğuna çekilerek dar bir döngü
içinde çözümsüz, bıkkın bir yaşamın sıkıcı ortamında mutsuz oluyor.
Yaşamımızda
karşılaştığımız sorunları çözümleyip onların üstesinden gelmenin yolu, yakınmak
yerine, onlarla yüreklilikle savaşmaktır. Yürekli bir savaşımı göze alamayan
kişiler, sürekli yakınıyor nedense.
Kişi,
doğduğu günden başlayarak bir yaşam savaşının içinde. Her gün karşısına onlarca
sorun çıkıyor. Bu sorunlar, kendi kendine çözülüp yok olmuyor. Onlarla başa çıkmanın
yolu, sorunlara teslim olmak değil; her sorunun üstüne yüreklilikle gitmektir.
Yaşam, en küçük canlıdan en büyüğüne dek karşılaştığı engellerle yüreklice
savaşanlara yaşamını sürdürme ödülünü verir.
Atalarımız:
“Lokma, çiğnenmeden yutulmaz.” demiş. Ne güzel bir söz… Ağızdaki lokmayı bile
yutmak için emek harcamak gerek. Demek ki kişi, yaşamda karşılaştığı her engeli
aşmak, her sorunu çözmek için emek harcamak, savaşmak gerekli. İnsanın
karşısına çıkan hiçbir sorun, kendiliğinden çözülmez.
Üzülerek
söylemeliyim ki çocukların çoğu, doğduğu günden başlayarak sürekli yakınan,
hiçbir şeyden mutlu olmayan anne ve babalar elinde büyümekte. Atalarımızın “Kıratın
yanında duran ya huyundan ya suyunda.” sözünde dediği gibi anne ve babanın
yaşama bu olumsuz bakış açısı, çocuklara yansımakta. Bu tür evlerde büyüyen
çocuklar da düşünce ve yaşam anlayışlarını olumsuzluklar üstüne kurar. Bu da onu
umutsuzluğa, giderek de başarısızlık ve mutsuzluğa sürükler. Çocuğun doğuştan getirdiği,
doğasında var olan olumlu bakma, umutlu olma anlayışı; anne ve baba eliyle
değiştirilir. Aslında bu durum, ona en yakınlarınca bilerek ya da bilmeyerek
yapılan büyük bir kötülük. Çocukları bu kötülük düzeninden kurtarmak gerek.
Sorunlarla
yüreklice savaşmak yerine sürekli yakınan anne ve babaların çocukları da
yakınmayı davranışa dönüştürür küçük yaşta. Yürekli bir savaşçı olmayı bir
türlü başaramaz. Sorunları çözmek için onların üstüne yürekli bir savaşımla
gitmeyi beceremezler ne yazık ki. Çünkü bunu görüp öğreneceği yoktur
çevresinde. Rastlantısal olarak yaşamına etki eden bir karşısına çıktığında bu
olumsuzluktan kurtulma olanağını elde edebilir.
Yalnızca
anne ve babalar mı yakınıp durur. Doğaldır ki hayır! Çocukların yetişmesinde
çok önemli yeri olan öğretmenlerin bir bölümü de yakınmayı davranışa
dönüştürmüştür nedense. Sınıfa girdiğinde yakınarak söze başlar. Bu, aslında sorunlara,
zorluklara teslim olmaktan başka bir şey değil. Teslimiyetçilik, kişiyi
savaşımcı olmaktan uzaklaştırır zamanla. Bu da onu sorunlarla yaşama alışkanlığına,
onları benimsemeye yöneltir. Böylece anne, baba ya da öğretmen kendi elleriyle
çocuğu kör bir kuyunun karanlığına sürükler. En acı olanı da bu değil mi?
Çocuğun
içindeki yaşam coşkusunu, geleceğe yönelik umudunu, önüne çıkan engelleri aşmak
için savaşma isteğini, sorunları çözme yeteneğini, zorluklara karşı yürekli
duruşunu, doğası gereği olumlu düşünme biçimini yok ederek onu ağlayıp yakınan
biri durumuna getiren ne yazık ki en yakınları. Oysa bu kişilerin yaşam
savaşımında ona yol gösterici olmalarını bekleriz değil mi?
Çocukların
başarılı, mutlu, umutlu geleceği için anne, baba ve öğretmeler yakınmayla
değil; yürekli savaşımlarıyla öncü olmalı onlara. Çocuklara doğru örnek
olmayarak onları başarısız kılmak, emanete hıyanet değil de nedir?
Adil
Hacıömeroğlu
27
Temmuz 2025
sağlık.Gözleminizde haklısınız.Yakınan bir halkız çoğunlukla.Niye çoğunlukla diyorum şatafat içinde yaşayan tatlı bir azınlıkta var.Hak eden emeği ile kazanımlar elde ederek gönenç içinde yaşayanları elbet tenzih ederim onlar bu azınlık içinde değil.Daha çok iktidarın gücüne yaslanıp o güçle maddi manevi güçlenip Allah yürü ya kulum kervanında yürüyenler.
YanıtlaSilHer neyse konumuz bu azınlık değil.Konumuz hayata gözlerini açıp son nefesine kadar yaşam mücadelesinde var olma savaşı veren on milyonlarca insan.Açkık sınırının altında yaşayan on milyonlar yoksulluk sınırının altında yaşayan milyonlarca insan,aileler Mutsuz.umutsuz, yılgınlar.Yakınmasınlar da ne yapsınlar?
Ne diyor Özdemir Erdoğan şarkısında "... çıktıkça dikleşiyor hayat yokuşu."
Çıktıkça dikleşmeyen hayat olmalı ülkemizde gönenç içinde yaşamalı Türk insanı
Kalemine Efendi Kalan , Adil öğretmenim,
YanıtlaSilEbeveynlerin ve öğretmenlerin görevi sadece yakınmak değil, çocuklara umut ve direnç aşılamaktır. Yakınmak, çocukların dünyasında korku ve umutsuzluk yaratırken; yürekten gelen cesaretlendirici sözler ve davranışlar, onlara yaşama karşı direnci, mücadeleyi ve inancı öğretir. Yetişkinler, sorunları sadece dillendiren değil, çözüm yollarını gösteren örnekler olmalıdır. Çünkü çocuklar, en çok karanlıkta yanan ışığa ihtiyaç duyarlar ve o ışık, cesaretin ve umudun adıdır.
Çocukların mutlu bireyler olarak yetişmesi, onlara sevgiyle yaklaşmamıza bağlıdır. Sevgi, bir çocuğun iç dünyasını besleyen en güçlü kaynaktır. Eleştiri yerine anlayış, baskı yerine şefkat gösterdiğimizde, çocuklar hem kendilerini güvende hisseder hem de çevresine güvenle yaklaşmayı öğrenir. Sevgiyle büyüyen çocuk, dünyaya umutla bakan bir insan olur.
Değerli öğretmenim duyarlılığınıza, yüreğinize sağlık👏👏Kaleminizle , yazılarınızla var olunuz.🙏🏻📚🍀💐
Adem Bey,
YanıtlaSilEvet insanlar yakınıyor. Adaleti uygulayanların adaletsizliğinden, devleti yönetenlerin milli değerleri ayakların altına almalarından, gelir eşitsizliğinden, yalancılığın siyaset olarak görülmesinden, bir önceki günde söylenenlerin bir gün sonra tam aksi söylemlerden vs… dolayı yakınıyor. Evet ellerinden de bir şey gelmiyor. Çünkü güvendikleri siyasetçilerin kendilerini aldatmasından, menfaatlerine satmasından dolayı da güvenecekleri bir yer kalmadığını düşünüyor. Ülkenin değişik bölgelerinde insanlarımız siyasete ve siyasetçiye artık güvenmediklerini söylüyorlar. Düşünün, meclis artık işlevini yetirmiş, milletvekilleri transfer edilircesine seçildikleri partiden tam aksi düşüncedeki partilere geçiyor, hukuk tamamen siyasallaşmış, ülkede denetlenemeyen, sorgulanamayan bir cumhurbaşkanlığı rejimi var, hükümetin artık düşürülmesi mümkün olmayan bir yönetim biçimi söz korusu vs. vs.
Bu durumda halk ne yapsın? Seçim çözüm mü? Onda da oyunlar oynanıyor. Biz arkadaşlarla bir parti kurduk. Hemen bizi de diğerlerinin konumuna getirmek için akla ziyan teklifler geliyor. Reddediyoruz ama bu defa tv’lere çıkmamız yasaklanıyor. Millete doğruları anlatalım diyoruz bu defa partiye girenler tehdit ediliyor. Çözümü siz söyleyin.
Bireysel ve toplumsal dinamizmin kaynağı sorunlarla savaşma kararlılığı ve enerjisidir. Böyle bir kararlılıkla olamayanlar sorunu dillendirmekle yok edeceğini zanneder ancak sorun daha da büyüme ortam ve zamanını kazanır.
YanıtlaSilSorunlar her görüldüğü yerde büyümeden yok edilmeli,