TBMM’nin 1 Ekim’deki açılışında Cumhurbaşkanı Abdullah
Gül’ün konuşması yeni bir tartışma başlattı kamuoyunda. Tabi bu tartışma da
yapay gündemin oluşmasına neden oldu. Kamuoyu yine gerçek gündemi tartışamıyor.
Peş peşe gelen zamlar, Barzani’nin AKP kongresinde konuşması ve karşılanması,
terör saldırıları, Suriye politikasındaki fiyasko… gibi konuların hepsi
unutuldu; yapay bir biçimde Gül-Erdoğan çekişmesine odaklanmakta toplum.
Gül TBMM’deki konuşmasında “Seçimlere
yasal olarak katılmış, halkın oyunu almış, milletvekili sıfatını taşımaya hak
kazanmış herkesin, haklarında kesin yargı kararları ortaya çıkana kadar yasama
faaliyetine katılması gerektiğini düşünüyorum.” diyerek tartışmayı başlattı. Bu
sözlere RTE’ nin yanıtı şöyle oldu: “Sayın
Cumhurbaşkanımızla bir polemiğin içerisine girmek istemem. Bizim bu düşünceyi
paylaşmadığımız ortada zaten. Çünkü bu insanlar arazide çalışarak
milletvekilliğini kazanmış olan insanlar değiller. Onlar zaten o dönemde
içerideydiler ve o dönem içerideyken tersten dönüp parlamentoya gelme gayreti
içindeydiler.” Gerçeği tartışacak niyeti de cesareti de olmayan medyanın büyük
bölümü, bu sözleri büyük bir tartışmaymış gibi el alması da ilginç.
Gül’le
Erdoğan cumhurbaşkanlığı seçiminde karşı karşıya gelir mi? Bana göre gelmez.
Neden mi? Bu iki isim, yılların dava arkadaşıdır. Yola birlikte çıktılar, şu
ana kadar da birlikte yürüdüler. Laik Cumhuriyet kurumlarının ortadan
kaldırılması için el ele verdiler. Ortadoğu’da ABD politikalarını uygulamada aralarında
en küçük bir çelişki ya da fark ortaya çıkmadı.
Gül, ABD
ile iki sayfa, dokuz maddelik anlaşma yaptığında RTE karşı çıktı mı buna?
Hayır! Başbakan olunca bu anlaşmayı yaşama geçirmek için var gücüyle çalıştı.
Irak’a Haçlı orduları bomba yağdırırken aralarında farklılık oldu mu? Hayır!
Yurtseverler, Silivri ve Hasdal zindanlarında rehin alındığında aralarında
tutum farklılığı ortaya çıktı mı? Hayır!
Peki, Gül’ü
Çankaya’ya kim atadı? Tabi ki RTE hem de “Abdullah Gül kardeşim adayımızdır.” diyerek.
Demek ki Gül’ün cumhurbaşkanlığı adaylığına giden yol RTE’ den geçer. Yıllarca
süren bir dava arkadaşlığı kardeşliğinde birbirine silah çekmek yoktur. Çıkarları
uğruna her türlü boyaya giren, arkadaşını yarı yolda bırakmayı alışkanlık durumuna
getiren, düşüncelerinden dönmeyi değişim olarak niteleyen omurgasız köşe yazıcılarının
anlayacağı bir konu değildir dava arkadaşlığı. Yıllarca Cumhuriyete karşı bilenen
bıçaklar kından çıkmış, amaca yönelmiş. Şimdi koltuk uğruna birbirine bıçak
çeker mi bu iki isim? Yok, efendim eşleri anlaşamıyormuş! Ey, köşe yazıcıları
biraz akıl ve mantık… Birazcık da olsa gerçekleri görün!
Durup
dururken Gül-Erdoğan çekişmesi varmış gibi göstermenin ikinci nedeni de cumhurbaşkanlığı
seçiminde AKP’linin alternatifi, yine AKP’li olur algısını toplumun
bilinçaltına yerleştirmektir. RTE’ nin karşısına çıkacak olası adayların yolunu
kesme çalışmasıdır bu. İlk kez halkın seçeceği cumhurbaşkanlığında AKP’nin işi
göründüğü kadar kolay değil. Seçimi yitirme olasılığı yüksek. Yeter ki
muhalefet partileri bu oyunu görsün, bu yapay tartışmaya katılıp ortalığı
bulandırmasınlar.
Cumhurbaşkanlığı
seçimlerine iki yıl var. Şu anda ülkemizin halletmesi gereken önemli sorunları
çözüm beklemekte. Terörü, çöpten ekmek toplayarak kanını doyuranları,
bankaların soyduğu yurttaşları, Silivri tutsaklarını, yıkılan Cumhuriyet
kurumlarını, Suriye’yi, mülteci durumuna düşen Hataylıları, Akçakalelileri ve
yağmur gibi yağan zamları… tartışalım.
Böylesi
yapay tartışmalara girmeyerek AKP’nin oyunu bozulmalı. Ülkemizi, otokratik
yönetimden kurtarmalıyız. Özellikle laik ve demokratların Gülcü ya da Erdoğancı
olarak saf tutmaları gaflettir.
Gül mü,
Erdoğan mı? Tabi ki ikisi de değil. Yüreğinde Atatürk, usunda laiklik,
hedefinde çağdaşlık, ülküsünde Cumhuriyet olan yurtsever biri olmalı Çankaya’da.
Adil
Hacıömeroğlu
2
Ekim 2012
Not: Yazılarımın tümünü http://adiladalet.blogspot.com
dan okuyabilirsiniz.
Alıştıra alıştıra olması için önce partili cumhurbaşkanı dedi. Sonra kurmaylarından bu söze yine alıştırıcı bir açıklama geldi. Partili olursa cumhurbaşkanı yarı başkanlık sisteminin uygulamalarının hayatiyet kazanacağı bir yapı oluşacak diye. Derken yarı başkanlık sistemini uygulamaya koyacak yine alıştıra alıştıra. Bu arada izleyici sayımız artarak devam edecek elbette. Halen olduğu gibi bu duruma da çıtı çıkmayacak olan bu halka bakıp, bakın halk sistemi beğendi, benimsedi deyip tamamıyle başkanlık sistemine geçişi sağlayıp eyaletlere de bölündüğümüz zaman izleyici kitlemizin kına zamanı da gelmiş olacak ki, yakacakları yerin bile kendilerine ait olması şüphe götürür olacak.
YanıtlaSilSaygılarımla
Adnan Yiğiter
.. Hâlâ bir şeyler öğrenme arzusu içinde olan beynimin, tükenen bilgi dağarcığına bilgiler ekleyen yazılarınızı büyük bir ilgi ile okuyorum hocam..
YanıtlaSilİnanıyorum ki, o makamı hak eden, bu konuda herkesin yüreğinde yatan aslandan çok, akıl süzgeçinden geçen bir isim vardır mutlaka..
Keşke bunu herkes, kepimiz dile getirip fikir üretebilsek..
Anlatılan belgesel yazı ve sonucunun(!) doğruluğu, bana bir fıkra hatırlattı..
En iyi o anlar düşüncesinden yola çıkarak bir ayyaşı içki ekspertizi yapmışlar önüne de 5 minik kadehte şarap sunmuşlar ve en kötüsünü söyle demişler.. ayyaş ilk kadehten bir damla tadıp "BU!" demiş. olur mu diğerlerini tatmadın itirazları yükselince de "bundan daha kötüsü olamaz" demiş..
Kimi konularda yapay bir görüş ayrılığı ortaya konsa da ; A. Gül ile RTE , gerçekte aynı ideolojinin , aynı dünya görüşünün ikizleridir : Teokrat , küresel güçlerin ülkemizdeki uygulayıcısı ; ulusalcılığı reddeden ,demokrasiyi rafa kaldıran anlayış sahibi kişilikler... Sayın Adil Haciömeroğlu dostumuz , bu gerçeği kanıtlayan yazısı ile karşımızda. Teşekkürler dostumuza!..
YanıtlaSilBir mahalle kalabalığı içerisinde çelik çomak oynayan iki kişiden herhangi birinin savurduğu çomak kimin gözüne saplanacağı meçhuldur.
YanıtlaSilYüreğinize Sağlık net bir ifadeniz olmuş elbette tartışmasız ATATÜRK.
YanıtlaSil