22 Mart günü akşama doğru İsrail’in, Mavi Marmara olayı
nedeniyle özür dilediği haberi medyayı canlandırdı. Dışişleri Bakanı, TRT Haber’deki
canlı yayında muzaffer Romalı general edasıyla gülücükler dağıtmaktaydı. Bayram
çocukları gibi şendi.
Davutoğlu: “İlk defa barış döneminde, bizimle savaş
halinde olmayan bir ülkenin düzenli ordusu bizim vatandaşlarımızı öldürdü.
Bunun karşılığı var ve bu bir asır sürse biz bu konudaki tutumumuzu
değiştirmeyiz. Nihayet aklıselim galip geldi, hukuk ne gerektiriyorsa, bu
anlamda hem evrensel hukuk anlamında hem de uluslar arası hukuk anlamında
gereği yapıldı ve bu aşamaya geldik.” diyerek başarısını ilan ediyordu.
Bakan
Bey’in en büyük sorunu tarih bilgisi yoksunluğuyla kavramları karıştırmasıdır.
İsrail’in ilk defa öldürdüğü yurttaşlarımız, Mavi Marmara baskınında değil. 25 Şubat 1973’te sekiz yurttaşımız, İsrail tarafından
Trablus yakınlarında öldürülmüştür (Bkz. ATEŞLE DANS, http://adiladalet.blogspot.com/2010/06/atesle-dans.html).
Yukarıdaki
açıklamaya bakılınca sanki hukuksal süreç tamamlanmış, uluslar arası mahkemeler
karar vermiş, İsrail mahkûm olmuş ve bunların sonunda özür dilemiş. Bu söylemle
AKP hükümeti büyük bir utku kazanmış gibi bir algı yaratılmakta.
Ortada
yargı kararı yok! Mahkûm olan da yok! Diyarbakır’da okunan Türkiye’nin bölünme
fermanı karşısında halkın tepkisiyle sıkışan ve İran’a saldırı konusunda ayak
sürüyen AKP’ye küçük bir nikâh armağanı büyük ağabey ve ikiz kardeşten. Büyük
ağabey ABD, ikiz kardeş de İsrail.
Davutoğlu’nun
açıklamasından yola çıkarak bu özrün ABD marifetiyle dilendiği kolayca
anlaşılabilir. “İlişkilerin normalleştirilmesi konusunda değişik kanallardan
kendilerine mesajlar iletildiğini, son dönemde ABD Dışişleri Bakanı John Kerry
ile bu konuda defalarca görüştüğünü” söylüyor, kendisine özgü gülümsemesiyle. “ABD
Başkanı Barack Obama’nın İsrail ziyareti başladıktan sonra format üzerine
müzakereler yürütüldüğünü” anlatıyor Bakan Bey. Neden sözü dolaştırıyorsun
Ahmet Bey? Kısaca “Obama, Netenyahu’ya özür
dile, dedi; o da diledi.” desen de herkes anlayıverse.
“Umarım,
Erdoğan-Netanyahu görüşmesi ilişkileri derinleştirir.” diyor aynı saatlerde
Obama. “Bölgesel barış güvenlik açısından Türkiye-İsrail arasındaki ilişkilerin
iyileştirilmesine büyük önem veriyoruz.”
ABD Başkanı, gerçek niyetini burada açıklıyor. ABD’nin barış ve
güvenlikten anladığı Irak, Suriye tipi bir barış. Milyonlarca insanın ölümüyle
sağlanmak istenen petrol güvenliği!
Obama
“Görüşmenin iki lider arasında bu ve diğer birçok mücadele ve fırsat konusunda
daha derin işbirliği sağlayacağından umutluyum.” diyerek AKP’ye hedefi de
gösteriyor. Türkiye ile İsrail’in önündeki yeni “mücadele ve fırsat”lar neler
olabilir? Bunlar, İran’a karşı ABD öncülüğünde işbirliği ve İkinci İsrail’in
kurulmasında yardımlaşma. Bir de direnci kırılamayan Esat var. Esat gitmeden
İran’ın antiemperyalist direnişini kırmak olanaksız. Bu nedenle eş başkanın
biraz daha özveride bulunması gerek. Bunun için de Türkiye kamuoyunun güvenini
kazanmalı RTE.
Bölücü
başının 21 Mart iletisiyle köşeye sıkışmakta olan RTE’ye, ABD’nin hem gündemi
değiştirmek hem de dış politikada olumlu algı yaratması için bir armağanı bu.
Yazının başında nikâh armağanı demiştik. Şimdi merak edilebilir kimin nikâhı
diye? Tabi ki AKP-PKK nikâhı, hem de evangelistlerce kıyılan. Böyle bir günde
AKP’nin ikiz kardeşi Ortadoğu’daki kader arkadaşı İsrail de boş durmaz tabi. O
da çam sakızı çoban armağanını anında gönderir.
İsrail’in
özrüyle birlikte yandaş ve merkez medyanın bülbülleri ötmeye başladı. Davutoğlu’nun
dışişlerindeki başarısından, RTE’nin İsrail’i nasıl dize getirdiğinden dem
vurdular. Oysa gerçek çok farklıydı. Obama’nın açıklamalarını, ABD ve İsrail
basınının yazdıklarını gizleme olanağı yoktu. Artık, mızrak çuvala sığmamakta.
İliştirilmiş, besleme basının beyin yıkama operasyonu bu kez amacına ulaşmadı.
AKP ile İsrail’in Ortadoğu halklarına karşı bir cephede yer alması o kadar açık
ki, görmemek olanaksız. Tarihin derinliklerinden gelen bir ulus, BOP eş başkanının
masallarına kanmamakta artık.
Adil
HACIÖMEROĞLU
23
Mart 2013
Not:
Yazılarımın tümünü, http://adiladalet.blogspot.com
dan okuyabilirsiniz.
Valla ne yalan söyliyeyim hocam, ben de yanıldım, benim gibi düşünenler de yanıldı, ve hatta 8-10 sene önce yayınlanan Orkun Uçar'la, Burak Turna'nın bir Amerikan-Türk savaşını konu alan Metal Fırtına diye senaryo olarak ele aldıkları kitap vardı. Suç teşkil etmesin diye senaryo olarak yazmışlardı. Ama aslında olacakları birebir aynı yazmışlardı. Ama BOP eşbaşkanı o kadar başarılı oldu ki, Türkiye projenin en zor ülkesi diye en sona bırakılmışken, ABD için bir anda en kolay ülke oluverdi. Çünkü BOP eşbaşkanı bu işi kansız, silahsız, masrafsız (ABD adına) hallediverdi. Suriye deseniz mücadelede çok da başarılı bir sınav verebilmiş değil. Henüz Esad yönetimi teslim alınamamış olsa da kentlerin ya da stratejik noktaların isyancılarla merkez güçleri arasında sık sık el değiştirdiği haberlerini duyduğumuzda Suriye'nin mücadele gücünün çok fazla olmadığı ortaya çıktı. Yani çok küçük bir operasyonla Suriye sorunu diye bir sorun kalmayacak ABD için. Ancak Rusya ve Çin'in gazının alınması için bu iş sona bırakılıyor, ya da Tüm operasyon aynı anda tamamlanacak. Onun için sıra Türkiye' gelmeden önceki ülke olan İran kaldı geriye. Yani son halka yer değiştirmiş oldu. Türkiye Ayağı umulandan çok kolay halledilmiş olduğu için. İran da eski İran değil artık. Atom teknolojisine sahip bir İran var. İş atom teknolojisini kullanmaya kalırsa Orta Doğu'nun durumunu düşünmek bile zor. Normal bir savaş düşünülürse kara harekatı için Türk topraklarına ihtiyaç var. Basra Körfezi'ne zaten engelsiz girebiliyor. İran'ı iki ateş arasında bırakarak son halkayı da tamamlamak isteyecekler. Bu arada şimdiden İran'da rejim karşıtı kıpırdanmaları başlattılar. Savaş gününe kadar bu kıpırdanmaları iyice artırdıklarını da düşünürsek her ülkede uyguladıkları stratejiyi yani önce iç savaş çıkarıp ülke kaynaklarını tüketip, ülkeleri önce içeriden bölüp sonra öldürücü darbeyi vuruyorlar. Gene burada Rusya ve Çin faktörü ortaya çıkıyor. Sınırlarından uzak bir Suriye için bile karşı koyuyorsa burnunun dibindeki İran'a sessiz kalır mı? Kalmasına kalmaz da, bunların hepsi emperyalist ülke. Aralarında ne tür bir anlaşma yapabilirler bilinmez. Rusya, Çin de kendi payına düşeni alıp sessiz kalır mı, kalır. Kısaca sular iyice ısınacağa benziyor, savaş tamtamlarının seslerini ben uzaktan uzaktan duyar gibiyim. Sonumuz hayır olsun.
YanıtlaSilAdnan Yiğiter
Sayın ADNAN YİĞİTER DE GÜZEL YANITLAMIŞ.Bindik bir alamete velhasıl gidiyoruz KIYAMETE.Bugün İngilizlerin Urfayı işgal yıldönümü.Fransızların da ANTEP,MARAŞTA ne işleri vardı.EVANJELİST EMPERYALİST ANGLO SAKSON ve AMERİKAN RÜYASI mezopotamyada yeni aktörlerle dizayn çalışmasına gitti.O meşhur BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİNDEKİ BALKAYMAKLAR BİR KOYUP ÜÇ ALMAK yada WİN WİN döner keyfi çoğu devşirme yerel iktidarların iştahını kabartmaktayken gıdım gıdım halka da aşılayarak ortak çıkarlar adına İKİZ KARDEŞ DUYGUSU yarattı.Zaten YAHUDİ KUTSALLARI bu fırat dicle havzasında ant gibi nediyelim yeni bir kardeş daha doğuracaklar .YAHUDİ KÜRT KARDEŞLİĞİ BİLİNİYORDU ŞİMDİ TÜRK KARDEŞLİĞİ EKLEMLENDİ .Malum ÖCALAN bile 1926 öncesi MİSAKI MİLLİ SINIRLARINI GÖSTEREREK BÜYÜK KOALİSYON TAMAM SIRADA ÖÇALANA ÖZGÜRLÜK kalıyor.HAYIRLISI SIRA ONA DA GELECEK HERHAL.YÖRÜK.
YanıtlaSil