Son
kırk yılda hem ülkemiz hem de dünya değişti. Yeni anlayışlar, yaşam biçimleri,
yaşama bakış açıları, değerler değişimi
topluma yerleşti. Çok hızlı bir biçimde değişim ve dönüşüm yaşadık. Bu değişim
ve dönüşümün öncülüğünü önce televizyonlar, sonrasında internet yaptı. Toplumun
egemenleri iletişim organlarını, kendi
siyasal görüşlerini kitlelere yaymak ve toplumu dönüştürmek için kullandı.
Muhalif olan siyasal oluşumlar da bu değişim ve dönüşüme uygun olarak değişti.
Ülkemizde
dostluğu, komşuluğu, akrabalığı, hatır gönül dinlemeyi, insana ve doğaya
saygıyı 12 Eylül’le yitirmeye başladık. Yüzlerce yılda oluşan değerlerimiz bir
yana itilerek onların yerlerine maddi varlıklar getirildi. Oysa insanı insan
yapan, soyut olarak görülse de toplumsal dokumuzu çelikleştiren değerlerimizdir.
Bu değerler, toplumu dönüştürmek isteyen egemenlerce küçümsendi. Hatta
aşağılandı bile.
Bilime,
sanata, ekine, beceriye, yeteneğe saygı gösteren toplumsal yapımızda gedikler
açılmaya başlandı liberal saldırılarla. Bu alanlarda başarı gösterenlere,
toplumun saygılı davranması egemenlerce yadırgandı. Yaratıcılık, üretkenlik boşa
emek harcamak olarak gösterildi. Toplum yararına iş yapanlara enayi damgası
vuruldu acımasızca.
Toplumculuğun
yerini bireycilik aldı giderek. Hangi yoldan olursa olsun para kazananlar,
toplumun önüne örnek olarak çıkarıldı. Yeter ki paran olsun kimse elindeki
paranın kirlisine, temizine bakmamaya başladı. Birçok kişi, cüzdanı, evindeki
eşyaları, evi, arabası, sahip olduğu taşınmazlarla övünür oldu. Para ve mal düşkünlüğü,
çoğu zaman rahatsız edici bir görgüsüzlüğe dönüştü. Doğal olarak bu görgüsüzlük, büyüklerden
çocuklara da yansıdı. Artık küçücük çocuklar bile konuşmaya başlayınca giydiği
ayakkabının ve diğer giysilerin markasından söze başladılar. Moda markaları alıp
kullanmak bir beceri ve amaç olduğu yaygınlaştı insanlar içinde.
Geçen
yıla dek kullandığımız yerli marka bir otomobilimiz vardı. Araba yirmi
yıllıktı. Aracımızı eşim kullanırdı. Eşim, önce çocuğumuzu okuluna bırakır, sonrasında
kendi okuluna giderdi. Akşam da çocuğumuzu alarak eve gelirdi.
Bir
gün çocuğumuzun sınıf arkadaşlarından birinin annesi arabası onarımda olduğu
için eşimle dönmek istedi evlerine. Çocuk arabamıza binmek için annesiyle
yaklaştı. Arabanın eskiliğini görünce “Ben bu arabaya binmem, bu çok eski.” diyerek
arabaya tükürdü. Doğaldır ki çocuğun annesi bu duruma çok üzüldü. Ancak o anda
yapacak bir şey yoktu. Bu konu, çocuğun genel eğitimiyle ilgiliydi ve bu
özellikle ailede olmalıydı.
Salgın
nedeniyle dersler internetten yapılmakta. İster istemez derslere kulak misafiri
olmaktayız. Ne yazık ki birçok çocuğun marka, moda düşkünlüğünü işittikçe
üzülmekteyiz. İnsanlara kala kala övünç duyacakları marka ve görgüsüzlük kaldı.
Oysa insan; yetenekleri, becerileri, topluma ve doğaya yaptığı katkılarla içten
içe, insanlara pek belli etmeden gurur duymalı. “Övünmeli” demedim, “gurur
duymalı” dedim. Bu “gurur duyma” da aşırılığa kaçmamalı. Övgülerin başkalarından
gelmesini beklenmeli. Övgüler karşısında da alçakgönüllülük korunmalı.
Çevremizdeki
çocuk ve gençlere bakınca maddi varlıklara tapınma düzeyindeki ilgileri
karşısında şaşkınlıkla karışık bir üzüntü duymaktayız. Bu durum, onların içinde
saklı cevheri yok etmekte. Değerlendirilmesi gereken üstün yetenekleri, eşsiz
becerileri ortaya çıkmıyor bu nedenle. Böylece toplumuzu ileri taşıyacak bunca
değer yok olup gitmekte gözümüzün önünde.
Çocuk
ve gençlere toplum için, insanlık için bir şey yapmayı öğretmeliyiz. İleri
giden, mutlu olan, varsıllaşan toplumların, bireylerinin de içinde yaşadıkları
toplum gibi olacakları anlatmalı onlara. Toplum mutluysa birey de mutludur.
Toplum erinçliyse birey de erinç içindedir.
Görgüsüzlük
insana yakışmayan bir davranış. İnsanları yedikleri, içtikleri, giydikleri,
oturdukları, kullandıkları, satın aldıklarıyla değerlendirmek nasıl bir
açgözlülüktür?
Doğada
yiyip içtiği, yattığı yerle övünen bir canlı gördünüz mü?
27
Aralık 2020
Değerli kardeşim çok güzel bir komuya değinmişsinizzz..Hayatta beni en çok rahatsız eden birinden alacağım olduğu zaman o insanı görmemek için yolumu değiştiririmm... Yanlış anlaşılacağımdan korkarım ... Bu övgü meseleside öyle .... Bana övgü düzülmesi de beni rahatsız eder... ... Marka meselesi de zamnaımız gençliğinin en büyük sorunu... Fakat burada çocukları suçlayamam... Asıl sorun çocuklara ailenin verdiği hatalı eğitim.... Bu gösteriş yüzyıllardır devam ediyor aslındaç... Nasrettin hoca'nın KÜRK Palto hikayesi buna en güzel örnek... Tek çare EVDE EĞİTİM!!! Sağlıklı günler..
YanıtlaSilDeğerli, Adil Öğretmenim anlatımınız günümüz gençlerini anlatıyor .Ailede eğitim başlar. Emek vermeden , üretmeden önüne sürekli istediğini alan anne babalar , gün gelirvaraba isteyen çocuklarına araba almak zorunda kalırlar , Çalışarak kendi akın teriyle alınan herşey değerlidir. iHarçlıklarımızı biriktirip , annemize hediye aldırdık hem tasarrufu öğrenir hem de maddiyattan çok maneviyatın önemini yaşamın değerlerinin kalıcı olduğunu bizi biz yapan özümüzü bulurduk. Hayatta balık tutmayı öğretmek gerekir, onun mutluluğu başkadırİlk maaşımla aile bireylerine aldığım hediyeleri kardeşlerim unutmaz hatırlar. Maddiyat geçicidir , insanoğlu doyumsuzluğu akışında maalesef çocukları da gördüğünü yapıyor. Doyumsuz , erinçsiz gençler yetişiyor. Tüketen toplumlar çökerler. Bilginin , sadeliğin , kendin olduğun yerde insan erinç olur . Gösterişsiz hayat insanı da , çevresindekileri de mutlu eder. Adil Öğretmenim yüreğinize sağlık ..Maneviyata önem veren , duyarlı , vicdanlı , ne yaptığını bilen gençlerin artması dileğiyle🙏🏻🍀📕🌺Sağolunuz.Fulya Krımoğlu
Sil